Yapılan yeni bir araştırma iklim değişikliği ile ilgili haberlerde iklim inkarcılarının, iklim savunanlara kıyasla iki kat daha fazla yer kapladığını ortaya koydu.
Brown Üniversitesi’nden sosyolog Rachel Wetts tarafından yapılan araştırmada ABD’nin en fazla okura sahip üç anaakım gazetesi mercek altına alındı.
34 bin 948 makale incelendi
Araştırma çerçevesinde New York Times, USA Today ve Wall Street Journal’da 1985 ve 2013 yılları arasında çıkan iklim değişikliği hakkında yayınlanan toplamda 34 bin 948 makale incelendi.
Ayrıca 1985 ve 2013 yılları arasında iklim değişikliği hakkında yayınlanan 1768 basın bülteni arasından rastgele örnekler topladı.
Gazete Duvar’ın aktardığına göre Wetts, basın bültenlerini iklim eylemini destekleyen ya da karşı çıkanlar diye sınıflandırdı. Ardından, bir makalenin belirli bir basın bültenine dayandığını düşündüren benzerlikleri ortaya çıkarmak amacıyla, alıntıları tespit eden bir yazılımı kullanarak yayınları ve gazete makalelerini karşılaştırdı.
İklim inkarcılarına iki kat fazla yer
Geçmişte yapılan araştırmalar, iklim değişikliğinin medyada yer alırken hangi mesajların öne çıkarılmış olduğuna odaklanmıştı. Yeni araştırma ise, medyada yer almaya çalışan tüm mesajları göz önünde bulundurarak ve hangilerinin bunda başarılı olduğunu analiz ederek bu araştırmalara katkı sağladı.
Bu araştırma, ayrıca, iklim değişikliğiyle ilgili kamusal söylemi kimin ve neyin yönlendirdiği hakkındaki çeşitli hipotezlerin daha sıkı bir testten geçmesi için fırsat sundu.
Wetts’in geçtiğimiz hafta Proceedings of the National Academy of Sciences web sayfasında bildirdiği üzere, tüm basın bültenlerinin yalnızca yüzde 10’u iklimi koruma yanlısı eylemlere karşı mesajlar içeriyordu. Bununla birlikte, bu tür (krizin varlığını reddeden/ç.n.) yayınların yüzde 14’ü gazetelerde kendine yer bulurken, iklim krizine karşı eylemi destekleyen basın bültenlerinin yalnızca yüzde 7,2’si bunu başarabildi.
Yokoluş İsyanı tarafından New York Times gazetesi önünde yapılan eylem
‘Objektiflik arayışı iklim krizi karşıtlığını büyütüyor’
Bu, genel olarak, basının ilgisini çeken tüm yayınların yüzde 18.4’ünün iklim eylemine karşı mesajlar verdiği anlamına geliyordu. Bulgular, gazetecilikteki denge ve nesnellik normlarının -haber içeriğinin bir sorunun her iki tarafını da objektif biçimde iletmesi ilkesinin- iklim krizi söylemi karşıtlığını büyüttüğü fikrini destekliyor.
Bazı araştırmacılar, bu normların, son yıllarda iklim değişikliğinin medyada yer alma şeklinin biçimlendirilmesinde daha az önemli hale geldiğini ileri sürüyorlar. Buna karşın, Wetts şunları yazıyor: “İklimi koruma eylemine karşı çıkan mesajlardaki bu orantısız içeriğin 2000’li yılların ortalarından bu yana azaldığına veya tersine çevrildiğine dair hiçbir işaret bulamıyorum.”
Aynı zamanda bu bir ideoloji meselesi değil: En muhafazakar gazete olan The Wall Street Journal, iklim krizini reddeden basın bültenlerine içeriğinde pek de yer vermiyor.
Wetts, bu iklim eylemi muhaliflerinin medyada kendine yer bulmasının zamanla daha kritik bir hale gelebileceğini kabul ediyor. Araştırması, bu olasılık hakkında bir fikir içermiyor. “Benim bakış açıma göre, bir kuruluşun mesajına atıfta bulunan eleştirel bir referans, bu ilgi grubunun bakış açısına görünürlük sağlayan bir unsur olarak kabul edilir” diye yazıyor; sonuçta, dedikleri gibi, reklamın kötüsü olmaz.
‘Ticari çıkarlar ön plana çıkıyor’
Wetts ayrıca basın bültenlerinde kendine yer bulan kuruluşların özelliklerini de analiz etti. Daha büyük işletmelerden gelen basın bültenlerine, küçük işletmelerden gelenlere kıyasla daha fazla yer verildiğini ortaya çıkardı. Ayrıca, iş birlikleri ile meslek ve ticaret derneklerinden yapılan basın açıklamalarının, basında diğer kuruluş türlerine kıyasla daha çok ilgi görme ihtimali daha yüksekti.
Wetts, bunun nedeninin, bu yapıların genel ekonomik refah açısından önemli olarak algılanmaları, bu yüzden de özellikle bakış açılarının haber değeri açısından yüksek görülmesi olabileceğini söylüyor. Yazar, bu bulgunun ‘ticari çıkarların, çağdaş Amerikan demokrasisindeki politik tartışmaları biçimlendirmede orantısız bir şekilde etkili olduğuna ilişkin iddiaları desteklediğini’ yazıyor.
Doğal madenleri işleten veya doğayı kirletici sektörlerde çalışan işletmelerin basın açıklamalarının, diğer tür kuruluşlardan daha fazla alıntılanma ihtimali düşüktü. Ama şaşırtıcı bir şekilde, Amerikan Sanat ve Bilim Akademisi, Amerikan Jeofizik Birliği, Ball Aerospace & Technologies Corporation ve Lawrence Livermore Ulusal Laboratuvarı gibi bilimsel ve teknik kuruluşların bültenleri, haber içeriklerinde kendine yer bulmakta özellikle yetersizdi; genel olarak gazete içeriklerindeki yüzde 9.8’lik oranla karşılaştırıldığında, buna benzer kuruluşların bültenleri yalnızca yüzde 2.9 düzeyinde kalıyordu.
Wetts, yaptığı açıklamada, “Daha fazla bilimsel uzmanlığa sahip işletmelerin daha fazla gazete yayınında kendine yer bulacağını düşünebilirsiniz ama bunun tam tersinin olduğunu buldum” diyor.