ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Görsel ve Çeviri: Penna
86 yıl önce, 1937 yılının bir bahar sabahında, diktatör Franco’nun Milliyetçileri, Alman güçlerinin de yardımıyla, İspanya’nın kuzeyindeki Guernica kasabasını bombalayarak yüzlerce masum sivili öldürdü ve şehrin büyük bir kısmını yerle bir etti. Sivilleri hedef alan bu bombardıman, zamanının en barbar hava saldırılarından biriydi ve savaşta etik sınırların ve kuralların aşınmasının başlangıcına işaret ediyordu.
İspanyol ressam Pablo Picasso, yaşadığı Paris’ten, şehrin yıkıntıları arasında insanların ve hayvanların bir araya geldiği sahneyi hayal etti. Ve sanat tarihindeki en ikonik eserlerden birini resmetti, ki o eser hala bir savaş karşıtı sembol olarak varlığını sürdürüyor.
İnsanların ve hayvanların yüzleri umutsuzluğu ve dehşeti tasvir ediyor. Bugün bile esere bakıyor ve parçalanmış bedenleri ve tuhaf yüzleriyle kurbanların çığlıklarını -neredeyse- duyabiliyoruz. Ancak yanı başımızda çok daha kötü bir sivil katliamı yaşanıyor ve biz ne görüyor ne de duyuyoruz.
Guernica kasabasında 1600 kişi öldürüldü (belki de daha az, kesin bir rakam yok). Gazze’de bir ay içinde 4.500’ü çocuk olmak üzere 10.000’den fazla insan öldürüldü. Diğerleri sakat kaldı, diğerleri yetim kaldı, diğerleri her şeylerini, özellikle de hayata olan inançlarını kaybetti. Ancak küresel keder sadece birkaç gün sürdü. Sonra rutin hale geldi. Tıpkı artık ne olup bittiğini bilmediğimiz Ukrayna’da olduğu gibi.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres “Gazze’deki kabus insani bir krizden öte, bir insanlık krizidir” dedi. Seksen altı yıl önce sivillerin bombalanması savaş etiğinin (eğer savaşta etik varsa) ihlali olarak görülüyordu. Bugün sivilleri öldürenler, kurbanları “ne acımayı ne de merhameti hak eden aşağılık, kötü ve tehlikeli” olarak tanımlayarak suçlarını meşrulaştırıyorlar. Ve bu anlatının pek çok destekçisi var. Belki de Picasso’nun tablosunun önünde durduklarında ürperen insanlar. İşte buna “insanlık krizi” denir. Doğruyu yanlıştan ayırt edememek, mağdura sempati duyamamak ama faille özdeşleşmek ve onu haklı çıkarmak.
İnsanlık krizi Birleşmiş Milletler’e yapılan muamelede de kendini gösteriyor. İnsanlığın barışa ulaşmak için umut bağladığı bir kurum, artık sadece görmezden gelinmekle kalmayan, aynı zamanda tamamen güçsüz hale gelecek kadar alay edilen, etkisiz bir örgüt gibi görünüyor.