Eğitimci ve Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası eski başkanı Selma Eylem, AKP’nin Türkiye‘de olduğu gibi Kıbrıs‘ın kuzeyinde de eğitimi muhafazakarlaştırma çalışması yaptığını söyledi.
Sosyal medya hesabından görüşlerini paylaşan Eylem, 14 yaşındaki kız çocuğunun ailesi tarafından okula türbanla gönderilmesi talebinin eğitimde yeni ve kritik bir eşiği teşkil ettiğini söyledi.
Açıklamanın tamamı:
ÇEKİN ELLERİNİZİ ÇOCUKLARIMIZIN ÜZERİNDEN
Mağusada bir lisemizde 14 yaşındaki bir kız öğrencinin ailesinin çocuğu okula dini sembol takarak göndermek istemesi ve okul müdürüne siyasiler tarafından baskı yapılması eğitimde yeni, kritik bir eşiği ortaya koymaktadır. İlahiyat kolejiyle, kuran kurslarıyla, vakıf, dernek, tarikat yapılanmalarıyla, Çanakkale ve benzeri kamplarla, kültür anlaşması adı altında misyonerlik çalışmalarıyla, son olarak dini sembol takan öğretmen atamalarıyla AKP’nin Türkiyede olduğu gibi ülkemizde de eğitimde dini muhafazakarlaştırma, dindar nesil yetiştirme, sorgulamayan, biat eden bir toplum modeli yaratma hedefiyle ortaya koyduğu ideolojik politikalardır. Bu çerçevede tüm okullar imam hatipleştirilmeye çalışılmakta, Kıbrıs Türk toplumuna dayatılan ekonomik, siyasi, sosyal politikaların kalıcılaşması için Türkiyede olduğu gibi burda da toplum farklılıklarını ve hoşgörüsünü yok etmeye, bölmeye, birbirine düşman etmeye uğraşılmaktadır. Bünyemize uymayan dayatmalarla, kötü örneklerle, eğitimle, dinle, ithal örgütlerle sürekli bölünme, cehalet, çatışma örgütlenmektedir. Toplumumuzun hiç yaşamadığı yeni çatışma alanları yaratılmak istenmektedir. Toplumumuza dayatılanlar normalleştirilmeye, ihtiyaçmış gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. TC elçiliğinde çalışılıp, eğitim müşavirinin başrol oynadığı birçok örnekle karşı karşıya bırakılmaktayız. Tüm bu dayatma ve uygulamaların hayata geçirilmesi için verilen talimatlara boyun eğen, ya da sesini çıkarmayıp sinen, ya da bunları iktidar uğruna özgürlükler üzerinden dile getiren, savunan tüm kurum, ve siyasiler bu topluma en büyük kötülüğü yapmaktadırlar. Sınıfsal ve toplumsal haklar gasp edilirken, geri götürülürken -mış gibi eylemler yapan, sadece konuşan, halk hareketini örgütleyecek adımları atmaktan kaçınan tüm basiretsiz, ilkesizler, toplumumuza, geleceğimize, gençlerimize ihanet etmektedirler.
Türkiye 1995 yılında BM çocuk hakları sözleşmesinin bazı önemli maddelerine ‘çekince’ koyarak çocuklar arasında etnik köken, din ya da kültüre dayalı ayrımcılık yapmayı meşrulaştırmıştır. Eğitimde imam hatipleştirmeyle, din dersi sayısının artırılması, her okulda mescit açılmasının zorunlu olması, başörtüsünün 9 yaşındaki kız çocuklarına kadar indirilmesi, kız ve erkek öğrencilerin okullarının ayrıştırılması, kamusal alanda da bu ayrıştırmanın yapılmasına yönelme, dini muhafazakar bir toplum yaratma hedefi taşır. BM çocuk hakları sözleşmesi 18 yaşından küçük herkesin çocuk olduğunu ortaya koyar. 18 yaşından küçük kız çocuklarının örtülmesi açılan bir özgürlük alanı olarak nitelendirilip meşrulaştırılamaz, iktidarın politikalarıyla ele alındığında bu uygulama kız çocuklarına yönelik baskı, ayrımcılık ve istismardır, kabul edilemezdir. AİHM’nin Türkiye’yi dini sembollerle yaratmaya çalıştığı bu uygulamaları nedeniyle mahkum ettiği bir konunun okullarımıza sokulmak istenmesinin amacı nedir?
Çocukların her türlü şiddete, istismara ve ihmale karşı korunmasının yanında, sağlıklı ve güvenli yaşayabilmesi, tüm çocukların parasız, nitelikli, laik, bilimsel eğitim alabilmesi devletin ve bu konudaki paydaşların temel sorumluluğudur. Cibiliyetsiz, omurgasız, ilkesizler, koltuk, iktidar, şov peşinde koşacağınıza başınızı kaldırıp dozu artırılan toplum mühendisliğine, dayatılan toplum modeline karşı durun, mücadeleyi örgütlemek için adım atın yoksa yarın çok geç olacak!