Ekonomik krizle ilgili olarak Euronews Türkçe’de yayınlanan haberde Ekonomisi Türkiye’ye bağımlı KKTC’de kur krizi derinleşiyor ifadeleri kullanıldı.
Ankara, birkaç hafta öncesine kadar Türkiye ekonomisini türbülansa sokan kur krizini kısmen kontrol altına almış gözüküyor. Gelgelelim Türk Lirası, yaz aylarındaki sert düşüşü sürdürmese de, bu yılın mart ayına kıyasla euro karşısında yüzde 21 değer kaybetmiş durumda.
Dış borçlarının büyük kısmı uzun vadeli olan Türkiye’de alarm kodu şimdilik kırmızı değil. Hükümet rotayı, sonuçları yıllara yayılacak sıkı bir mali politikaya kırdığını ilan etti. Ancak, kur krizi uluslararası arenada tanınmadığı için ithalatının neredeyse tamamını Türkiye aracılığıyla gerçekleştiren Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) Kıbrıslı Türklerin alım gücünün dramatik biçimde düşmesine yol açtı.
Kıbrıs’ta gıda fiyatları can yakıyor
KKTC’de Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) yıl başından Ekim ayına kadar geçen sürede yüzde 34 arttı. Türkiye’de yüzde 25 olarak açıklanan enflasyon, Kuzey Kıbrıs’ta yüzde 37’ye ulaşmış bulunuyor.
Pazar günleri Lefkoşa Terminal meydanında kurulan tezgahlarda temel gıda ürünlerinin fiyatlarının Türkiye’dekinden çok daha yüksek olduğunu görmek mümkün. Kıbrıslıların, fiyatı 2 TL’den 3 TL’ye çıktığında isyan ettiği domates, soğan, patates gibi mutfakta olmazsa olmaz gıdalar, bugün taneyle alınır durumda.
Geçtiğimiz haftalarda kilosu 24 TL’yi bulan patatesin, kısa bir süre önce 10 TL dolaylarına inmiş olması tüketicinin öfkesini dindirmezken, bazıları döviz kurunun düşmüş olmasına rağmen yüksek seyreden fiyatlardan “fırsatçıları” sorumlu tutuyor. Pek çok kişi ise, açıkça, Türk Lirası’ndan ve Kuzey Kıbrıs ekonomisinden umudunu kestiğini ifade ediyor.
Kıbrıslı Türkler arasında yüksek sesle dillendirilen iddialardan biri de, üreticilerin döviz kurunun artmasıyla birlikte ürününü hemen yanı başındaki Euro Bölgesi’ne sattığı, bu sebeple fiyatların TL bazında yükseldiği yönünde.
Ancak üreticiler yüksek fiyatlardan dolayı satışlarının önemli ölçüde düşmesinden şikayetçi. Pazar yerinde tezgah açan çiftçilerin neredeyse hepsi halkın tepkisini haklı bulduğunu söylüyor. Öte yandan, üretim maliyetlerinin de ciddi ölçüde yükselmiş olması indirime gitmelerini olanaksızlaştırıyor.
Kıbrıs’taki 30 bin kayıtlı küçük işletmenin büyük çoğunluğunu temsil eden Türk Esnaf ve Zanaatkarlar Odası’nda (KTEZO) bir dönem başkanlık, şimdiyse genel koordinatörlük görevini sürdüren Hürrem Tulga, bu durumu, “TL’nin değer kaybı durdu ama faizler neredeyse üç katına çıktı. Dolayısıyla TL’nin değer kaybıyla birlikte yaşanan kriz devam ediyor” diyerek açıklıyor.
ÜFE bazında artışlar sürüyor
Kurdaki yükselişle başlayan krizin “bütün şiddetiyle devam ettiğini” belirten Tulga, üretici fiyatlarındaki artışın durmadığına işaret ediyor. Euronews Türkçe’ye konuşan Tulga, KKTC’de krizin daha şiddetli hissedilmesinin gerekçesi olarak ülkeye ithalatın ancak Türkiye aracılığıyla yapılabilmesine işaret ediyor ve ekliyor:
“Peki, Türkiye’den ithalat neden bu kadar pahalı oluyor? Çünkü Türkiye de tamamen bağımlı hale geldi. O da üretimini büyük ölçüde ithalat üzerinden yapıyor.”
KTEZO’ya üye 11 bin işletme sahibi bulunuyor. Bunların bir kısmının iki ya da daha fazla küçük işletmenin sahibi olduğu düşünülürse, odanın 20 bin civarında işletmeyi temsil ettiği tahmin edilebilir. Kendisi de bir matbaacı ve yayıncı olarak uzun yıllardır iş yaşamının ve oda faaliyetlerinin içerisinde olan Tulga, küçük işletmelerin neredeyse tamamının açıkmış gibi göründüğünü ama fiili olarak battığını vurguluyor.
“Türk Lirası’ndaki hastalık bize de bulaşıyor”
Kamu istihdamının yüksek olduğu Kuzey Kıbrıs’ta öne çıkan aktörlerden biri de Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS).
Sendikanın 2001’den bu yana genel sekreterliğini yürüten Şener Elcil, çoğunlukla para politikasında Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’na (TCMB) bağlı olmanın getirdiği dezavantajların altını çiziyor. Elcil, “Biz, 1975 yılından beri TL kullanıyoruz ve Türk Lirasının hastalıkları bize de geçiyor. Özellikle Türkiye ekonomisinin istikrarlı bir ekonomi olmaması, kırılgan olması, dışa bağımlı olması, aynı sorunların bize katmerli bir şekilde yansımasını getiriyor” diyor.
“Kıbrıs’ın güneyinde de durum kötüleşiyor”
Adanın kuzeyinde KTÖS gibi faaliyet gösterdiği sektörde ağırlık sahibi bir sendika bulunsa da, Güney’deki Kıbrıs Sendikalar Federasyonu (PEO) ile kıyaslandığında genel sendikal örgütlülük son derece düşük. PEO, Güney Kıbrıs’taki solcu ana muhalefet partisi Emekçi Halkın İlerici Partisi’nin (AKEL) girişimiyle on yıllar önce kurulmuş, kamuda ve özel sektörde mevcudiyet gösteren bir işçi sendikaları federasyonu.
PEO’nun araştırma enstitüsü Kıbrıs Emek Enstitüsü (INEK) Direktörü Pavlos Kalosinatos, Kıbrıslı Rum emekçiler ile Kıbrıslı Türk emekçiler arasındaki gelir uçurumunun sebeplerinden biri olarak iki toplumun sendikal örgütlülük düzeyi arasındaki farka işaret ediyor.
Rum sendikacı, “Özel sektörde durum, Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Kuzey’dekinden daha iyi çünkü daha fazla kişi toplu sözleşme hakkından yararlanabiliyor, Kuzey’de durum böyle değil. Kuzey’de özel sektörde çalışanların çoğu asgari ücret alıyor” diyerek durumu özetliyor.
Euronews Türkçe’ye konuşan Kalosinatos, sözlerini noktalarken, Kıbrıslı Rum işçiler açısından da koşulların tozpembe olmadığına dikkat çekiyor: “Bugünlerde Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki sendikalar da baskı altında. Bugün, 20 ya da 30 ya da 40 yıl öncesine göre daha az çalışan toplu sözleşme hakkından yararlanabiliyor. Kıbrıs Cumhuriyeti’nde de çalışanlar açısından kötüye gidişat söz konusu.”
“Kıbrıs’ta çözümsüzlük inşaat sektörünü de vuruyor”
Lefkoşa’nın merkezine yüksek bir noktadan bakıldığı takdirde, ilk olarak, Rum ve Türk belediyelerini ayıran sınır hattı boyunca yükselen inşaat vinçleri göze çarpıyor. Daha dikkatli bakınca, inşaat vinçlerinin ve yenilenmiş binaların Güney’de, yıkık dökük gözüken işçi mahallelerinin ise Türk tarafında kaldığı fark ediliyor.
Duvarlarla bölünmüş kentin siluetindeki belirgin dengesizliğin kaynağında, çözüm müzakerelerinde de önemli bir başlığı oluşturan mülkiyet sorunu yatıyor. Adanın kuzeyini terk eden Rumların mülklerinin, daha sonra buralara yerleşen Türklere tapulanması uluslararası hukuka aykırı bulunuyor. Bunun yanı sıra, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden (AİHM) çıkan ve Türkiye’yi yüksek tazminatlar ödemeye mahkûm eden kararlar, KKTC’de inşaat yatırımı yapmayı son derece riskli bir iş haline getirmiş durumda.
“Kıbrıs sorunundaki çözümsüzlük, özellikle inşaat sektörünü, her zaman olumsuz etkiler. Dönem dönem çok iyiye gideriz ama sürekli diken üzerindeyiz” diyen Kıbrıs Türk İnşaat Müteahhitleri Birliği (KTİMB) Başkanı Cafer Gürcafer, Türkiye dışında hiçbir ülkenin egemen bir devlet olarak tanımadığı KKTC’de, inşaat sektörünün oynadığı rolü şu sözlerle anlatıyor:
“Siz tanınmamış bir ülkede, böyle bir ortamda çok fazla sektör yaratamazsınız. Yani uluslararası iletişim gerektiren konularda yatırımlar yapamazsınız, sanayi geliştiremezsiniz. Ama inşaat her zaman olacaktır.”
“2019’da iflaslar olabilir”
Kıbrıslı Türk müteahhitler, 26 Ekim günü üzerine pankartlar astıkları kamyon ve beton mikserlerini başbakanlığın önüne sürerek, TL’deki değer kaybına karşı hükümetin gereken tedbirleri devreye sokmakta gecikmesini protesto etmişlerdi.
Protestonun ardından sorunlarının kısmen çözüldüğünü ancak büyük oranda belirsizliğin sürdüğünü ifade eden Gürcafer, “Devam eden işler var, insanlar ceplerinden harcamışlar, bankalardan borçlanmışlar. Diğer taraftan krizden dolayı banka faizleri yükselmeye başladı. Yani siz işi ihaleden aldığınız dönemdeki banka faizleri yüzde 10 yüzde 11 iken, bir anda yüzde 30’ları buldu. Şu anda iflas durumu yok. Ama hükümet herhangi bir önlem almazsa 2019’da kapanacak olan firmalar olacak” diyor.
Kaynak:
https://tr.euronews.com/2018/12/04/ekonomisi-turkiye-ye-bagimli-kktc-de-kur-krizi-derinlesiyor