Bu zifiri karanlık günleri ilk kez yaşamıyoruz.
Çocukluğumuz ve gençlik yıllarımız bu karanlık altında, her gün daha da fakirleşerek, yarının ne olacağını bilmeden geçti.
Üstelik kuzey o dönem tam anlamıyla tam bir mandıraydı. Kaçacak bir yeriniz de yoktu, barikatlar da kapalı ve toplum adeta mahpushanede yaşıyordu.
“Kıbrıs mahpushane içinde ben mahkûm,
Yeşil Hat parmaklık, bey baba gardiyan olmuş” derdi SOS meydanlarda. Boşuna söylenmiş sözler değildi.
KC pasaportu yoktu, gideceğiniz yer elçilikten alacağınız uyduruk bir TC pasaportuyla gidebileceğiniz yere kadardı.
Türk Lirasının eridiği, kriz üstüne kriz, devalüasyon üstüne devalüasyonun yaşandığı 90’lar ve 2000’lerin başı derin bir fakirleşme dönemi olarak yaşandı.
Türkiye’de Erdoğan rejimi değil, “kemalist” rejim iktidardaydı.
Zulmeden dinciler değil, “kemalizm” ve onun derin devletiydi.
TL’nin bitmek bilmeyen sıfırları, milyonlar, milyarlar hayatımızdaydı.
Tarih tekerrür etti diyeceksiniz ama inanmayın tekerrür eden tarih değildir, tekerrür eden işgalin, bağımlılığın, onursuzluğun, kısa adı kktc olan varlığın sonuçlarıdır.
“Erdoğan gitsin de kurtulalım” diyenler var bugün.
Sanki de onun öncesinin bir farkı varmış gibi.
Ya da onun sonrasında bir fark olacakmış gibi.
Türk Lirası’nın yerle bir oluşuna kktcde oturan kukla hükümetlerin sanki de yapacak bir şeyleri varmış gibi beklentiler de var.
Doğduk büyüdük bu yaşa geldik, aynı hikaye.
Baflılar “inananın da!” derler, inanmıyorum!
Sorun yol-suzluğun, esaretin, onursuzluğun bizzatihi kendisi olan kktcdir.
Yapılacak tek şey kktc denen esaretten, Ankara’ya bağımlılıktan nasıl kurtulacağımızı, bu ülkeyi nasıl yeniden birleştireceğimizi yatıp kalkıp düşünmektir.
Bundan başka bir yol yoktur.
Ya bu yolu bulacağız ya da coğrafyanın kader olduğuna boyun eğerek yaşamaya devam edeceğiz.
Toplum olarak, bireyler olarak bir karar vermemiz gerekiyor.
Sorunun adı ideolojik bir saplantı yüzünden, milliyetçi paradigmanın kalıcılaşmasının dayatılmasından, kktc denen Ankara’ya esaret yüzünden bir hiç olmaktır.
Erdoğan gitse de, kktcnin kalacağı bütün koşullarda sonuç değişmeyecektir.
Maalesef ki içinde yaşanılan rejim var olduğu sürece çok daha kötü günler de hep var olacaktır.
“Dost acı söyler” derler ya, diyeceğim bundan ibarettir.