Bu makale ilk kez 4 Ağustos tarihinde Avrupa Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Türk lirasından 6 sıfır atılmasının üzerinden 15 yıl geçti. Bu uygulamayla insanlarımız, TL’nin döviz karşısındaki çöküşünün duracağı ümidine kapılmışlardı. Ama marifet sıfırları atmakta değilmiş. Marifet ekonomide gerçek büyümeyi sağlamakta, halkın gelir ve refah düzeyini yükseltmekteymiş.
Türkiye ve Kuzey Kıbrıs ekonomilerinde gösterge; 1 Euro = 8.2 TL, 1 STG = 9 TL.
Özet: Ekonomik Çöküntü!
İstila ve ganimet üzerinden kurgulanan bir ekonomi!
Bugünkü Türkiye yönetimi varlığını devlet iktidarı üzerinden menfaat sağlamak ve Büyük Osmanlılık hayalleri üzerinden topraklarını genişleterek kendisine yeni rantlar yaratmak üzerine kurgulamaktan başka bir becerisi olmayan bir yönetimdir. İktidar bir yandan her gün ihale yolsuzlukları ve rüşvet olaylarıyla sarsılmakta, öte yandan da, Kıbrıs, Irak, Suriye’de toprak işgal ve istila ederek fiili savaşlara bulaşmış, Bosna Hersek, Afganistan, Somali ve Libya’ya NATO çıkarları için asker göndererek emperyalist çıkarların bekçiliğine soyunmuş durumdadır.
Geliri giderini karşılayamayacak hale gelen AKP iktidarı sürekli para basmaktadır. Ancak değerli bir karşılığı olmadan basılan bu para sayesinde TL’nin uluslararası para birimleri karsısındaki değeri sürekli düşmektedir. Yaklaşık bir bucuk yıl önce 1 Euro 3 TL civarındaydı. Simdi 8.2 TL oldu. Neredeyse üç katı!
Karşılıksız para basmak, sabit gelirli çalışanların, yani işçilerin, emekçilerin, devlet memurlarının maaşlarından zorunlu kesinti yapmaktır. Esnafın ve çalışanların alin terleriyle oluşan bankalardaki birikimlerinin vergilendirilmesi demektir. Görünmez bir el her ay maaşımızdan ve birikimlerimizden çalıyor. Efendiler ihale kombinaları üzerinden devlet gelirlerini tırtıklayacaklar, sonra da ödeyemedikleri bu paraları ve kapatamadıkları bütçe açıklarını halkın birikimlerini tırtıklayarak, ne tırtıklaması, açıkça çalarak kapatmaya çalışacaklar. Ekonomide bunun adi devalüasyon !
Her gün elini cebimize atmaktan çekinmeyen, üstüne üstlük bize ‘beslemeler‘ diyen Ankara’daki irticacı faşist rejimin baskılarından kurtulmanın yollarına kafa yormamızın zamanı gelmiştir.
Her şeyden önce halkımız şunu anlamalıdır ki bize ‘beslemeler’ diyen bu rejimi yönetenler, aslında bizim beslemelerimizdir! Ensemizdeki parazitlerdir.
Kıbrıs halkı bu beslemelerin iddia ettiği gibi ne beslemedir ne de tembeldir. Biz yıllardır bu beslemelere “TL yerine istikrarlı bir para birimi kullanalım” ya da en azından istikrarlı bir muhasebe birimine gecelim diyoruz. Fakat Ankara bunu kabul etmiyor. Çünkü Ankara’daki beslemeler Kıbrıs’a kaşıkla verdiklerini kepçeyle geri alıyor.
Halbuki piyasa zaten kendini istikrarlı para birimine uyarlamış durumda.
Etrafta döviz cinsinden bir para birimiyle satılmayan, ya da satış fiyatları böyle bir para birimine endekslenmemiş herhangi bir ürün bileniniz var mi? Araba fiyatları sterlin. Ev, arsa fiyatları sterlin. Marketlerde fiyatlar neden her gün değişiyor sanıyorsunuz? Çünkü tümü de dövize endeksli. Döviz fiyatlarının seyrine göre günlük değilse de haftalık olarak fiyatlar düzenleniyor.
İsin ilginç yani devlet gelirleri de dövize endekslenmiş durumda. İthal edilen tüm malların gümrük bedelleri ve harçları dövizin günlük kuruna göre hesaplanarak belirleniyor.
Piyasada dövize endekslenmemiş tek unsur var; isçi ve emekçilerle devlet memurlarının maaş ve ücretleri.
Ankara ve KKTC yöneticileri sabit maaşlı çalışanlarımıza her ay daha az ödeme yapıyor. Her ay gelirimiz göz göre göre çalınıyor.
Biz böyle bir düzen istemiyoruz. Bu şekilde yönetilmeye layık değiliz.
Bizleri 46 yılda sadece geriye götürdünüz! Kıbrıslı Türk emekçileri, Güneydeki hemşerilerinin kazançlarının üçte biri ile yaşamaya mahkum ettiniz.
Kıbrıs Türkünü kurtardık diyorsunuz ama aslında iki defa köleleştirdiniz. Bizleri üç garantörlü bir manda devlet olan Kıbrıs Cumhuriyeti içerisindeki meşru haklarımızdan ve uluslararası hukuktan mahrum ettiğiniz yetmezmiş gibi, her gün elinizi cebimize atmakta, bizi soyup soğana çevirmektesiniz!
Eksik olsun böyle kurtarılma!
Düzeniniz batsın!