205 gündür her gün hayat suyundan iki damla düşüyor.
Ankara Sincan Cezaevi yerleşkesine kurulmuş mahkeme salonuna tekerlekli sandalyede getirildi.
İlk sözü “göz göre göre cinayeti izliyorsunuz”.
Bedeni erimiş, sakalları uzamış.
Cüppelerinin onurunu satıp bu ölüm oyununa dahil edilenlere adalet dersi veriyor;
“Ben işinden atılmış bir sınıf öğretmeniyim, köleliğe karşı Spartaküs’üm, Firavuna karşı Musa’yım”.
Semih, Nuriye’siz. 25 Eylül Pazartesi günü gece Ankara semaları helikopter ve polis sirenleriyle doldu. Hepimiz ‘ne oluyor’ derken Nuriye’nin kaçırıldığı bilgisi geliyor.
Bir hastane odasında bir yatağa mahkum edilmiş durumda. Günde 5 dakikalık bir görüşe izin veriliyor.
Zorla beslemek istiyorlar. 100 yıl önce Thomas Ashe zorla besleme sonucu hayatını kaybetti.
100 yıl sonra bu tekrar eder mi?
Semih ve Nuriye epey küçülmüşler. Nabız atışları yavaşlamış.
Biz etraflarında kenetlenip seslinin çığlığı olmazsak elimizden kayıp gidecekler.
Yeni Türkiye’nin başındaki zorba ve bağnaz islamcının KHK’sı ile binlerce kadın ve erkek ile birlikte keyfi bir şekilde mesleklerinden atıldılar.
Biat edip kabul etmediler.
305 gün önce Ankara caddelerinden geçip Kızılay sokaklarında yürüdüler. Yüksel caddesinde elinde Evrensel İnsan Hakları bildirgesini tutan heykelle oturdular. Bağnaz islamcı partinin zorba hükümetince haftalarca darp edildiler.
Nuriye ve Semih çocukların dilini öğrenmişlerdi. Şehrin, sokağın dilini biliyorlardı.
205 gündür duvarın ve kelepçenin sesleriyle doluyorlar. Duvarın ve kelepçenin sesini de artık biliyorlar.
Her gece derin vadilerin koynunda saklı bir bahçenin düşüyle uyuyup her sabah gardiyanın elindeki anahtar çıngırtısıyla uyanıyorlar. Akşam ekmek bekleyen çocukların akşam düşleri için girdikleri inzivada gün gün iki damla eksiliyorlar.
Kuşlar kanat çırpmıyor.
Ne toprak ninnisini ulaştırıyor ne de anne…
Semih ve Nuriye’nin sesini de yüklenip betona inat bizlere tabiatın kaçak rüzgarlarını gönderiyor; „Tarih, ekmek kavgasının tarihidir. Sömürü var olduğu sürece direnişte sürecek.“
Bize düşen dört beton arasına savrulmuş iki meyve ağacına derin vadilerden kanallar kazıyıp su taşımak.
Lakin Semih ve Nuriye’nin hayat suyu azaldıkça adaletin kalemi inceliyor.
Açlık zordur! 205 gündür iki boğazdan tek lokma ekmek, incir, peynir, fasulye vd. yemekler girmedi.
Beden kaç gün daha dayanacak?
Tabiat konuşmazsa Nuriye ve Semih’in hayat suyu bitecek!
Semih, annesi ile vedalaşmış.
Semih, Mahkeme Salonunda “İhraç edilen ağaç kökü yesin” diyen Bakan’a sesleniyorum, onu da yemiyoruz.
“Ömrümüzden yiyoruz” demiş.
#SemihVeNuriyeYaşasın.
Biz Nuriye ve Semih etrafından kenetlenmezsek ölecekler.
Nuriye ve Semih ölürlerse insanlık denilen vicdan ve adalet ölecek.
Eğer Semih ve Nuriye susarsa isimlerini nasıl söyleriz!
Sızımız büyür, ben de susarım…!
Susmayalım.
Semih ve Nuriye kitaplardan geldiler. Kitaplara gitmesinler…
Dostları yaşamaları için didinip duruyorlar. Ellerimizi elleri ile birleştirebiliriz.
Bir kelebek olup hücrelerine sızmak ve ellerine konmak için Türk devlet yetkililerine fax ve mektup gönderebiliriz.
Adres:
Türkiye Cumhurbaşkanlığı
Beştepe/Ankara
Fax:+90(0312)4193370
Bugün Nuriye ve Semih davasının mahkeme çizeriydim. Semih Özakça tane tane, çok net bir savunma yaptı. Çok zayıflamış fakat zihni açık.
— zeynep özatalay (@zeynepozatalay) September 28, 2017