Bu makale ilk kez 3 Aralık tarihinde Dr. Bülent Dizdarlı’nın kişisel Sosyal Medya hesabında yayımlanmıştır.
Dünya ülkeleri henüz piyasaya çıkmayan aşıyı temin etmeye çalışıyor. Her ülke kendi ihtiyacını karşılamak için, Alman- Amerikan, Rus, Çin aşılarına adeta saldırıyor. Bu arada değişik ülkeler de kendi aşı çalışmalarını sürdürüyor.
Bizim politikamız ise “beklemek”. Acelemiz yok. Zaten bir çoğumuz güneye aşı geldiğinde koşarak öbür tarafa geçecek ve aşılanacağız. Geriye kalanları da Türkiye sağ olsun, göndereceği aşılarla aşılar bu işi tamamlarız. Güney bu aşıların ne kadarını hangi koşullarda bize verir, Türkiye nasıl hangi aşıyı yollar? Bunların önemi yoktur. Bakanımız politikayı belirledi. Onlardan arta kalan bizimdir.
Aşılar hangi türde yapılırsa yapılsın, on beş gün ara ile iki dozda yapılarak uygulanmaktadır. Yapılan çalışmalar göstermiştir ki, bir aşının etkili olabilmesi için ilk aşının yapılmasından sonra 45 , ikinci aşının yapılmasından sonraysa 30 gün geçmelidir.
Yani aşı yapıldı her şey o anda bitti diye bir şey yok. Aşı yapıldığınız andan sonraki 45 günde de risk altındasınız . Ayrıca en güvenilir sayılan aşının bile %5 etki yapmama ihtimali vardır.
Kısacası Aşı yapılsanız da maske- temizlik- mesafe kurallarıyla bir süre daha yaşamamız gerekiyor.
Ancak, bu koşullarda dahi ekonomik ve sosyal yaşama dönmek için ülke sağlık bakanlığının kimden ne miktarda aşı sağlayacağını bilmesi sonrada aşılamayı organize etmesi gerekmektedir.
Önce Sağlık çalışanları hemen aşılanmalıdır.
Ardından , organ nakilliler, kanser ve kan hastaları , KOAH lilar ve diğer kalp ve damar hastalığı olan immün sistemi zayıf kişilere başlanmalıdır.
Sonunda ise tüm toplum , ileri yaşlardan küçük yaşlara doğru sıra tutularak, uygulamaya tabi olmalıdır.
Bunu yumurta kapıya gelmeden bir an önce organize etmeliyiz
Lütfen biraz daha fazla dikkat biraz daha fazla gayret!
