2000’li yılların başındaki, interneti demokrasiyle özdeşleştiren, devletsiz, patronsuz ve özgür bir dijital kamusal alan rüyası sona erdi.
Bugün tamamen farklı bir internet ortamında dolaşıyoruz. İçinde bulunduğumuz alanlar algoritmaların planladığı, odacıklara bölünmüş bir sisteme dönüştü.
İnternette karşımıza çıkan içerikler, platformların optimize ettiği algoritmik bir yapıyla kontrol ediliyor. Sosyal medya akışlarımızda gördüklerimiz artık ‘kimin ne paylaştığı’ değil; platformların bizim ne görmemiz gerektiğine karar verdiği içerikler haline geldi. Bilginin, düşüncenin ve algımızın görünürlüğünü belirleyen yeni bir güç ilişkisi…
Google’ın tarafsız bir katalog olduğu dönem sona erdi. Bugün Google, küresel ölçekte bir eşik bekçisine dönüştü; bir içeriğin görünür olup olmamasına, neyin “gerçek” olarak kabul edileceğine ve neyin yok olacağına karar veren bir yapı hâline geldi.
Dijital platformlar, uzun süredir kullanıcı etkileşimini artırmak adına kamusal alanın yapısını dönüştürüyor. Belirli içerik türlerini daha görünür kılarken diğerlerini akışın gerisine itiyor; böylece kullanıcı, aslında kendi tercihiyle değil, algoritmanın optimize ettiği görünürlük düzeniyle karşı karşıya kalıyor. “Tartışmalı” politik içeriklerin erişimini sistematik biçimde kısarak bir tür yumuşak sansür uyguluyor. Bu sansür, içerikleri kaldırmıyor; görünmezleştiriyor.
Gerçek ile yapay arasındaki sınır silikleşiyor. Kullanıcı, etkileşimde bulunduğu içeriğin insan mı yoksa algoritma tarafından mı üretildiğini ayırt edemez hâle geliyor.
Gerçeğin yerini simülasyon aldığında, kamusal tartışma zeminsizleşir; üzerinde tartışılan şey gerçeklik değil, algoritmaların ürettiği görüntü olur. Gerçeklik kayboldukça, tartışmanın yapıldığı zemin daralır, dijital alan, algoritmaların izin verdiği küçük, homojen mikro-kamu odacıklarına dönüşür.
Ve sonuç olarak özne de değişir! İnsanların dijital alandaki etkisi zayıfladı. İnsanı kamusal varlık yapan ne varsa, algoritmaların tasarrufunda giderek daralıyor.
İnterneti geri almak için ne yapacağız?
Algoritmaların değil, insanların konuştuğu bir dijital kamusal alan hâlâ mümkün mü?
Bu alan gerçekten bize mi ait, yoksa biz yalnızca algoritmaların açtığı koridorlarda dolaşan misafirler miyiz?



