Bu makale ilk kez 8 Ağustos tarihinde Avrupa Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
“Ateş düştüğü yeri yakar” derler!
Yanı başımızda, Beyrut’ta büyük bir patlama felaketi yaşandı. Yüzlerce insan oldu, binlercesi yaralandı. Beyrut halkı yaralarını sarmaya çalışırken bizler Kuzey Kıbrıs’ta bambaşka dertlerle boğuşuyoruz. Bizim ocağımıza 44 yıldır, neredeyse her gün bombalar düşmektedir.
Ülkemizde yaşanan döviz krizi TL üzerinden Kuzey Kıbrıs halkına karşı gündelik bir uygulamayla yürütülen gizli bir emek soygunundan başka bir şey değildir!
1976 yılında Kıbrıs Liraları soygununu yasamıştık. Kıbrıs’ta geçerli resmi para olan Kıbrıs lirası Türkiye’nin işgali altında bulunan Kuzey Kıbrıs’ta tedavülden kaldırılmış, yerine Türk lirası geçirilmişti. Bu yapılırken, halkın Kıbrıs Lirası birikimlerine el konulmuş ve karşılığı geçerli kurdan yüzde 10 düşük bir değerle ödenmişti! Kuzey Kıbrıs’ın sermaye sahipleri, Ankara’daki egemenlerle birlikte güpegündüz halkın birikimlerine el koymuştu. Türk’ten Türk’e kampanyasının Türk sermayedarların Türk emekçileri sömürmesi, çalması olduğuna emekçiler bir kez daha tanık olmuşlardı!
Kıbrıs Liraları operasyonu, Kuzey Kıbrıs’ın sömürgeleştirilmesinin ikinci büyük adimi olmuştur. Birincisi 1974 yılında yaşanan askeri operasyonlardır.
O tarihten itibaren “devalüasyon” yaşamımıza girdi. O gün bu gündür hayatımızda TL’nin değer kaybı yaşamadığı günler sayılıdır! Ekonomisi bilinçli ve planlı bir şekilde üretimden koparılan, ABAD kararları ile Avrupa ve Dünya ekonomisine sadece Türkiye üzerinden bağ kurabilecek bir duruma sokulan ekonomimiz, tamamen Türkiye’ye bağımlı bir sömürge ekonomisi haline gelmiştir.
Neredeyse tüm temel ihtiyaç maddelerinin ithal edildiği ülkemizde, Türkiye’den ithal edilen ürünler bile dolar bazında faturalanmaktadır.
Yani Türkiye bize ne satarsa dolar olarak satmaktadır. Tüm ithalat dövizle yapıldığından tüccarlar maliyetlerini günlük kurdan hesaplamakta, devlet de gelirlerini dövizin günlük kuruna göre tahsil etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin KKTC devletine verdiği borçlar bile dolar olarak hesaplanmaktadır. Türkiye egemenleri, TL’nin devalüe edilmesinin ne anlama geldiğini çok iyi bildiklerinden kendi alacaklarını istikrarlı bir para birimi üzerinden muhasebeleştirerek değer kaybının önlemektedirler.
Yani, Kıbrıs’ın kuzeyinde her şey dövize endekslenmiş durumdadır, emekçilerin maaş ve ücretleri hariç!
Ev kiraları, gayrimenkul ve menkul mal fiyatları, süpermarketlerde satılan ürünler ve aklınıza gelebilecek her şeyin fiyatı döviz bazında hesaplanmaktadır. Bu nedenle tüm ürün ve hizmetlerin fiyatları her gün artmaktadır. Artmayan tek unsur ücret ve maaşlardır.
Yıllardır istikrarlı bir muhasebe birimine geçilmesi öngörülmektedir. Bu sadece mümkün değil ayni zamanda kolaydır da. Zaten birçok isletme muhasebelerini hem TL hem de döviz bazında tutmaktadır. Ancak bu şekilde gerçek karlılık durumlarını hesaplamaları mümkündür.
Kapitalist ekonominin tüm sıkıntı ve bunalımlarından zaten muzdarip olan ve korona virüsünün daha da pekiştirdiği bunalımla iyice dibe çökmüş durumda olan Kuzey Kıbrıs ekonomisi, TL kullanımından kaynaklanan felaketi kaldırabilecek durumda değildir. Yanı başımızda, Güney Kıbrıs’ta bu tür bir ekonomik sorun söz konusu değildir. Bu sorunu yaratan Kuzey Kıbrıs’ın sömürge yapısıdır. Türkiye’nin sömürgesi olmasıdır.
Sermaye sahipleri devalüasyonlarla, döviz cinsinden korudukları milyonlarına milyonlar katarken emekçi halkımızın emeğinin her gün çalınması, maaş ve ücretlerinin azaltılması, birikimlerine el konulması kabul edilebilecek bir durum değildir.
Bu duruma derhal bir son verilmelidir.
Derhal istikrarlı bir muhasebe birimine geçilmelidir.