Türkiye’de yayın yapan Evrim Ağacı adlı web sitesi, Covid-19 aşılarına karşı oluşan kamuyona yönelik bilimsel bir içerik hazırladı. “COVID-19 aşılarının uzun süreli etkileri nasıl olacak? Aşının %95 etkili olması ne demek? COVID aşıları nano parçacık içeriyor mu?” gibi sorulara yanıt arayan makalenin orijinaline şu linkten ulaşabilirsiniz.
Konuyla ilgili Evrim Ağacı tarafından yapılan ön bilgilendirmede şu ifadelere yer verilmiştir:
Bu içerik tıp ve sağlık ile ilişkilidir. Sadece bilgi amaçlı olarak hazırlanmıştır. Bireysel bir tıbbi tavsiye olarak görülmemelidir. Evrim Ağacı’ndaki hiçbir içerik, profesyonel bir hekim tarafından verilen tıbbi tavsiyelerin, konulan bir teşhisin veya önerilen bir tedavinin yerini alacak biçimde kullanılmamalıdır. Daha fazla bilgi için buraya tıklayınız.
COVID-19 aşıları nasıl bu kadar hızlı üretildi?
Çünkü bilim insanları, devletler ve diğer uzmanlar, küresel bir sağlık krizine bir bütün olarak cevap vermeyi seçtiler ve gidişata sırt çevirmediler. Birçok insan aşıların çok hızlı bir şekilde ve “gereğinden az” miktarda test edilerek, “aslında yapılması gereken güvenlik işlemleri es geçilerek” piyasaya sürüldüğünü düşünüyor. Bu doğru değil.
Süreç, normalde olandan çok daha hızlı işledi, çünkü test ve verilerin gözden geçirilmesi sırasında işlemleri muazzam düzeyde yavaşlatan bürokratik engellerin tamamı ortadan kaldırıldı. Bu sayede bir grup veri üretildikten sonra, kurumların onu incelemek için aldığı aylarca ve hatta yıllarca sürebilen bekleme süreleri ortadan kaldırıldı. Herkes için bu kriz 1 numaralı öncelik olduğu için, daha verilerin toplanması aşamasında bile ilgili kurumlar konunun takipçisiydi, böylece veriler derlendikten sonra, günler içerisinde kararlar alabildiler.
Elbette işin içinde bolca para da var; ancak birçok aşı karşıtının sandığı gibi değil. Normalde aşıları çok daha hızlı bir şekilde üretebilecek bilim ve teknolojiye sahibiz; ancak aşılar çok kârlı bir iş olmadığı için, firmalar bu alana pek eğilmiyorlar. Ancak kriz zamanlarında devletler, kamu sağlığını korumak için firmalara devasa paylar ödemeyi göze aldıkları için, firmalar da işi gücü bırakıp bu alana eğilmeyi seçiyorlar. Bu sayede, bilime ve teknolojiye bu düzeyde kaynak ayıracak olursak sorunları ne kadar hızlı bir şekilde çözebildiğimizi görmüş oluyoruz.
Üstelik eski sağlık krizlerine nazaran, modern teknolojimiz çok daha ileride: Kuş gribi veya SARS gibi sadece 15-20 yıl önce yaşadığımız salgınlarda bile genetik araçlarımız bugünkünden çok daha zayıftı. Şöyle düşünün: İnsan Genom Projesi 15 yılda sadece 1 genomu dizileyebildi; günümüzde binlerce insanın genomunu paralel olarak birkaç günde dizileyebiliyoruz. İnsan genomundan çok daha küçük olan virüs genomunun birkaç gün içerisinde dizilenmesi, araştırmaları çok hızlı bir şekilde ilerletti.
Benzer şekilde, mRNA aşı teknolojisi çok hızlı bir şekilde üretilebilen, çok adaptif bir aşı teknolojisi olduğu için, bu araçla üretilen aşılar geleneksel yöntemlere göre çok daha hızlı bir şekilde üretilip, test edilebildi. mRNA üzerinde değişim yapmak çok daha kolay ve hızlı olduğundan, farklı kombinasyonlar çok daha hızlı test edilebildi. Bu nedenle onaylanan ilk aşılar mRNA aşıları oldu.
Ayrıca koronavirüslerle ilk defa karşılaşmıyoruz: 1960’lardan beri tanıdığımız bir virüs ailesi. SARS-benzeri koronavirüsler üzerinde 17 yıldır araştırmalar sürüyor. Dolayısıyla bu virüslerle nasıl mücadele etmemiz gerektiğini iyi bildiğimiz için, hızlıca pozisyon alabilmemiz de mümkün oluyor.
Bir diğer hızlandırıcı faktör, aşı araştırmalarının yapıldığı ülkelerde, klinik deneylerin sürdüğü zaman aralığında salgının iyice kontrolden çıkmış olmasıydı. Normalde aşı grubu ile plasebo gruplarını (bunları aşağıda tekrar göreceğiz) normal yaşantılarına bırakıp, hastalığa yakalanıp yakalanmadıklarını takip etmek gerekmektedir. Eğer salgın yeterince büyük değilse, bu gruplarda yeterince enfeksiyon oluştuğunu görmek için uzun süreler beklemek gerekebilirdi. Ancak örneğin İngiltere ve ABD gibi ülkelerde salgın o kadar kötü durumdaydı ki, her iki grup da virüse bolca maruz kaldılar ve hedeflenen enfeksiyon sayılarına çok hızlı ulaşılabildi.
Son olarak: Aslında aşılara yönelik araştırmalar ve verilerin toplanması tamamlanmış değil. 2020’nin sonlarına doğru gelen “aşı onayları”, ilerleyen sorularda da detaylarını göreceğimiz gibi “Acil Kullanım İzinleri” ile ilgili ve sadece belli risk gruplarında olan insanların kullanımını kapsıyor; çünkü aksi takdirde bu kişilerin ölme ihtimali çok yüksek. Eğer bu tarihlerde aşı olmaya kalkacak olursanız, sıradan bir vatandaş olarak aşı olamayacaksınız; çünkü henüz nihai onaylar (“lisanslama”) verilmedi.
Yani aşı üretiminde hiçbir basamak atlanmadı. Sadece normalde bürokratik, maddi ve lojistik nedenlerle çok daha uzun süren süreçler önündeki tüm engeller kaldırılarak, süreç olabilecek en kısa süreye indirgenmiş oldu. Bunu yaparken güvenlik önlemleri azaltılmadı; tam tersine, arttırıldı: İçinde yaşadığımız çağı düşünecek olursanız, bugüne kadar üretilmiş bütün ilaçlar arasında en şeffaf olan ve en çok sayıda şüphecinin ve bilim insanının gözlerinin üzerinde olduğu bir süreçten geçiyoruz. En ufak hatalar affedilmiyor, en ufak belirsizlikler sorgulanıyor. Aşı üretim süreçlerinin güvenliğini kontrol eden çok sayıda bağımsız aktör bulunuyor ve bunlar, bir aşının üretim sürecindeki bütün basamakları sorguluyor, halka açık raporlar hazırlıyorlar ve gerektiğinde belirli süreçlerin tekrar işletilmesini talep ediyorlar.
Bunlar, ürünün güvenilirliğini katlayarak arttıran faktörler. En son hangi ilacın üretim sürecini, verilerini ve bulgularını bu kadar yakından takip etmiştiniz? Ve en son ne zaman on milyonlarca insan bir ilacın üretim sürecini, verilerini ve bulgularını bu kadar yakından takip etmişti?
Aşılar nasıl çalışıyor?
Bu soru, şu soruyla aynı: Genel olarak aşılar nasıl çalışır? Çok fazla aşı çeşidi var; ama temelde hepsi aynı şekilde işliyor.
Virüs veya bakterinin daha az tehlikeli bir versiyonu (ya da patojenden küçük bir protein) hazırlanır.
Bağışıklık sistemine gösterilir.
Bağışıklık sisteminin cevap hazırlaması için 2 hafta beklenir.
Bağışıklık sisteminin size koruma vermek için yeni hedefe cevap oluşturması iki hafta sürer. Aşıların enfeksiyon esnasında değil enfeksiyondan önce yapılmasının sebebi budur.
Bir virüs için aşı olduğunuzda, aşı genelde ya virüs proteinlerinin küçük bir kısmı ya da enfekte etmeye özelliği olmayan, zayıflatılmış bir COVID-19 virüsü içerir (ki bu virüsün adı SARS-CoV-2’dir). Bu sizin bağışıklık hücrelerinizin, molekül ya da virüsün şeklini tanımasına olanak sağlar. Sonraki birkaç hafta içinde, bu bağışıklık hücreleri kendileri de antikor üretebilecek hale gelirler, böylece gelecekte virüsle bir daha karşılaştıklarında enfeksiyona karşı savunmaya hazır olacaktır. Aşının kendisi gerçekten tehlikeli virüsü içermediği için bu, sizin gerçekten hastalığa sebep olmadan bağışıklık sisteminizi eğitmenize olanak sağlar.
mRNA aşıları nasıl çalışıyor?
Bu konuyu buradaki yazımızda detaylıca anlatmıştık; ancak yine de özetleyelim: Geleneksel aşılar genelde COVID-19’a sebep olan virüsün kılıfındaki bir çıkıntı gibi viral bir protein etrafında şekillendiriliyor. mRNA aşıları birazcık farklı, proteini direkt vermek yerine virüsün üretiminde kullanılabilecek küçük bir RNA parçası ekliyorlar. (Bu durumda COVID-19 virüsünün kılıfındaki bir çıkıntı)
Bu konuda pek çok yanlış anlaşılma var ve bunların başında gelen hata şu: mRNA aşıları bütün virüsü baştan yazmıyor, sadece bir kısmının üretimine olanak sağlıyorlar. Sonuç olarak enfeksiyöz (enfekte etmeye yatkın) değil ve çoğalamıyorlar.
RNA hücrenizde sonsuza kadar kalmaz, kodladığı proteinleri yapmak için kullanıldıktan sonra bozunmaya başlar. RNA aşısı olmak, genlerinizi değiştirmeyen, geçici bir olaydır (bir sonraki soruda buna daha detaylı bakacağız). Bazı insanlar RNA’nın “yeni hücreler kodladığını” duymuş olabilir, ama mRNA yeni hücreler kodlamaz, sadece protein kodlar ve o viral proteinin birkaç kopyası yapıldıktan sonra kaybolur. Bu mRNA’lar tarafından üretilen proteinler, hücrenin yapısına katılabilir ve hücreleri tamir etmekte kullanılabilir; bu, bir “hücre yapmak” ile aynı şey değildir çünkü bir hücrenin yapılabilmesi için yüz binlerce farklı mRNA molekülü gerekir, sadece 1 çeşit değil.
Yani baştan sona, mRNA aşıları şöyle çalışır:
mRNA aşısı yapılır.
mRNA aşısı hücreleriniz tarafından içeri alınır.
mRNA, viral proteinleri sentezlemek için kullanılır.
Viral proteinler bağışıklık sisteminin gelecekteki enfeksiyonlara karşı hazırlığı için kullanılır.
mRNA hücre içinde bozunur ve en sonunda kaybolur.
Bu sürecin hiçbir noktasında mRNA aşısı DNA’nızı değiştirmez veya hastalığa sebep olan COVID-19 virüsünü sentezletmez.
mRNA aşıları DNA’nızı değiştiriyor mu?
Kısa cevap: hayır, mRNA aşıları DNA’nızı değiştiremez. Bunun mümkün olmamasının iki temel nedeni var:
mRNA, sadece hücrenizin sitoplazmasında bulunur. DNA’nızın bulunduğu çekirdeğin içine girmek için, gerekli işaretçilere sahip değildir. Dolayısıyla DNA’nıza yaklaşamaz bile.
mRNA çok kararlı değildir ve hücreye alındıktan ve protein sentezlendikten sonra hızlıca bozunur.
mRNA aşıları kol kaslarınıza uygulanır. mRNA, hücrenin içine girdiğinde SARS-CoV-2 virüsüne ait bir protein parçasını yapmak için kullanılır. Proteinin birkaç kopyası yapıldıktan sonra hücre mRNA’yı parçalar. Sonra o viral proteinler bağışıklık sisteminize gönderilir, bağışıklık sisteminiz de bu virüse karşı koruyucu bir antikor üretmek için iki hafta kadar uğraşır (olası bir gelecek enfeksiyona karşı).
mRNA aşısı kol kaslarınıza enjekte edildiğinde kolunuzdaki hücreler tarafından emilir ama hiçbir zaman DNA’mızın bulunduğu hücre çekirdeğine girmez. mRNA, ribozomların mRNA’yı virüsün çıkıntı proteinlerini oluşturmak için talimat olarak kullanıldığı sitoplazmada durur. Proteinler sonrasında bağışıklık sistemine “vücuda yabancı bir madde” olarak sunulur ve bağışıklık sistemi gelecekte onunla savaşma cevabı için çalışır.
Unutmayın: Eğer DNA’nızı değiştirmek birazcık RNA enjekte etmek kadar kolay olsaydı var olan genetik hastalıklar için daha iyi çözümler bulurduk. mRNA aşısı olmak, esasında gerçek bir SARS-CoV-2 virüsü enfeksiyonu sırasında olanların daha güvenli bir versiyonudur; çünkü mRNA virüsün kendisini değil de sadece bir proteinin küçük bir parçasını kodluyor.
İnsan vücudu, DNA’yı mRNA’ya dönüştürebilir ve eğer bunu yapmasaydı, canlılığımızı sürdürmemiz mümkün olmazdı. Ancak liselerde biyolojinin merkezi dogması gibi “havalı” ve kısmen yanıltıcı bir isimle öğretilen bir şekilde, bu süreç genellikle tek yönlü işler: DNA, RNA üretir, RNA da protein üretir. Örneğin proteinlerin DNA üretmesini beklemeyiz. Benzer şekilde, RNA da DNA üretemez.