Korkma, Cemaliye.
Biz susarsak
taşlar haykırır.
Taşlar da susarsa
yer sarsılır.
Yer sarsılmazsa
sana bir dize yazarım
ki kimse seni asla unutmasın.
Dünyadaki bütün devletlerin ulusal sınırlarına dikkatle bakıldığında, bunların haritalara mürekkeple çizilmediği görülür. Bu sınırlar, yöneticileri tarafından önce ulusal gururla doldurulup sonra savaşa sürülen sıradan insanların kanıyla çizilmiştir. Çok nadiren bu yöneticilerin ya da çocuklarının adlarına, düşenler arasında rastlanır. Saraylarının ihtişamı içinde saklanarak, zaferin şanını ve servetini toplarlar. Savaş emrini siyasetçiler verir; “vatanseverlik” görevini ise yoksul halk yerine getirir. İşin garip yanı şudur: Savaş kazanılsa da kaybedilse de, gizemli bir biçimde liderler zenginleşmeye devam eder. Savaşın şiddetini yüce ve onurlu bir şey gibi sunmanın yolunu mutlaka bulurlar. Kahraman büstleri ve anıtlar diker, onları bayraklara sarar, bu anıtları vatanseverlik dersi verdikleri kürsülere dönüştürürler. Ateşli nutuklarla iktidarlarını ve servetlerini korurlar. Böylece biz de kana bulanmış bayraklara ve yalanla yazılmış bir tarihe tapar hale geliriz.
Kıbrıs’ta, 9.251 kilometrekarelik, dünya haritasında yalnızca küçük bir nokta olan bu adada, dört devlet bayrağı dalgalanır: Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağı, KKTC bayrağı, Yunanistan bayrağı ve Türkiye bayrağı. Bu bayrakların ikisi NATO güçlerine aittir. Eğer bu size bir şey ifade etmiyorsa, bana çok şey ifade ediyor; ancak bunu bu yazıda açmak uzun bir meseledir. Belki başka bir zaman. Önümüzde dört bayrak vardır ve biz hangisi için öldürmeye ya da ölmeye hazır olduğumuzu seçeriz. Bayrağa göre hangi tarih anlatısını benimseyeceğimizi ve hangi kahramanların heykellerine çelenk koyacağımızı da seçeriz. Kimi EOKA ve ELDİK “kahramanlarının” mezarlarına çelenk bırakır, kimi TMT ve TURDİK “kahramanlarının” mezarlarına, kimi de katledilmiş komünistlerin mezarlarına. Bu sırada hâlâ masum Kıbrıslıların kemiklerini kuyulardan çıkarır ve tarihimize yeni kahramanlar ekleriz. Kendi toprağımızda yürüken, ayaklarımızın altındaki kemiklerin sızlayıp sızlamadığını ve bu insanları hangi bayrağın öldürdüğünü bilmiyoruz.
Palekitre’de (Balıkesir) Suppuris ailesini yok edenler bu ülkenin kahramanları mı, yoksa düşmanları mı? Aloa’da (Atlılar) çocukları öldürenler kahraman mı, düşman mı? Tohni’de (Taşkent) silahsız erkekleri öldürenler mi bir büstü hak eder, yoksa Aşşa’da (Paşaköy) silahsız erkekleri öldürenler mi? Müslüman bir kadına tecavüz eden Hristiyan cennete mi gider, Hristiyan bir kadına tecavüz eden Müslüman da, bunu inancı ve bayrağı adına yaptığı için cennete mi gider? Birinin bizim bayrağımıza sarılı olması, suçlarını meşru kılar da ötekininkini kılmaz mı? Eğer insanlığımız buraya kadarsa, yurtsever gururumuz yarım dirhem bile etmez.
Bu ülkede barışa ve uzlaşmaya inanan, öldürmek yerine hayat kurtarmayı seçenlerin ölümü kahramanca sayılmadı. Onlara ne onur ne de şan verildi. Devlet, kimlerin kahraman olduğuna ve kimler için anıt dikileceğine karar verir. Böylece benim sevgili Kıbrıslı kahramanım bu listenin dışında bırakıldı. Ona hiçbir zaman bir büst dikilmedi ki gidip çelenk bırakayım. Mezarına fedakârlığının doğru tarihi bile yazılmadı. Küçük ve önemsiz bir mezarlığa gizlendi, adının unutulması sağlandı. Mezarını süsleyen hiçbir bayrak yoktur; belki de bu yüzden o gerçek bir Kıbrıslıdır. Benim zihnimde o, bayraklarla süslenmeden ve bölünmeler yaşanmadan önceki eski Kıbrıs’tır. Adı Cemaliye’ydi. Eğer size onun bir fahişe olduğunu söylerlerse, inanmayın. O, 21 Aralık 1963’te adasında ölen Afrodit’ti. O aşkını ve onunla birlikte dünyadaki bütün aşkları kurtarmaya çalışırken öldü. Sevgi, aşk ve yoldaşlık uğruna öldü. O şafakta öldürülen ya da öldüren herkes kahraman ilan edildi ve onurlandırıldı. Benim kahramanım ise kanlar içinde yolda sürüklendi; bayraklara sarınıp ateşli nutuklar atanlardan hiçbiri koşup onu kurtarmadı. Buz gibi asfaltın üzerinde yapayalnız inledi… Sonra sessizlik… Sonrasında, kurşunlar adaya yağmur gibi yağdı…
Cemaliye —yoksa adı Salihe Hasan mıydı? Hayır, hayır, Afrodit’ti— bir “kahraman” tarafından katledildi. Onunla birlikte eski Kıbrıs’ın tamamı da can verdi ve haritamıza kanlı bir nehir çizildi. Bunlar sınır değil, barikat değil; vatan taciri liderlerimizin inşa ettiği utanç köprüleridir…
Toni Angastiniotis
13 Mart 2022
Not: Olaylar sırasında Avgoustis’in orada bulunması benim suçum değil.



