Eşiğin hangi tarafındayız?
İçeri mi gireceğiz?
Yoksa dışarı mı çıkacağız?
***
Hades, Yunan mitolojisinde ‘Yeraltı’ dünyasının ve ‘Karanlıkların’ kralıdır.
Yeraltı dünyası, ölülerin gittiği yerdir.
Bu ‘dünyanın’ kapısını bekleme görevi de, üç başlı ve vücudunun çeşitli yerlerinden yılanlar çıkan bir köpek olarak tasvir edilen Kerberus’undur. Kerberus (Cerberus), ölülerin dışarı çıkmaması için oradadır.
Dante, Cennet, Araf ve Cehennem üçlemesinden oluşan İlahi Komedya’da Kerberos’u, ‘Cehennem’in Bekçisi’ olarak tasvir eder.
Yunan mitolojisinin en büyük kahramanlarından biri olan Herakles’in (Hercules) on iki kutsal görevinden biri de, Kerberus canavarını yakalayıp, geri getirmektir. Mit, Herakles’in bu görevi başardığını anlatır.
***
Türkiye Yüksek Seçim Kurulu, 31 Mart’ta gerçekleştirilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin sonucunu iptal etti.
Sürpriz mi?
Hayır!
Hele de Erdoğan’ın, birkaç gün önce Müsiad Genel Kurulu’nda, ‘Ulan…’ diyerek YSK’yı ‘paylamasının’ ardından.
Peki şimdi ne olacak?
23 Haziran’da, bir seçim daha…
Güya!
Onu da yapmazlarsa, gene şaşırmam, o da ayrı dava.
Şaşkınlığım, daha doğrusu hayal kırıklığım, CHP’nin hâlâ, rejimin bir parçası olmaya devam ederek, rejimle mücadele edilebileceğini sanması.
Türkiye’de çok uzun zamandır ne demokrasi ne de hukukun üstünlüğünden söz etmek mümkün.
Böyle bir sistemin, böyle bir düzenin içerisinde ısrarla yer almaya devam etmek, kimse kusura bakmasın ama o düzeni ve o sistemi meşrulaştırmaktan başka bir amaca hizmet etmiyor.
Başta CHP olmak üzere tüm muhalif partiler, mevcut rejimin ‘kurallarıyla’ oyunda kaldığı sürece, bu hepsinin rejimi onayladığı ve onadığı sonucunu doğuruyor.
Bir arkadaşım sosyal medya hesabında durumu, ‘cuk’ oturan bir Nasrettin Hoca fıkrasıyla, şöyle özetliyor;
‘Tencerenin doğurduğuna inanıyorsun da, öldüğüne mi inanmıyorsun?’…
Tam da öyle!
***
‘Her şey güzel olacak’ deyince, her şey güzel olmuyor.
Şu anda hiçbir şey güzel değil ve bu gidişle olmayacak da!
Yok KHK’lılar, yok İş Bankası çalışanları iddialarıyla, adam sana ‘sen hile yaptın, ben bu seçimi iptal ediyorum’ diyor, sen de ‘eyvallah, bir seçim daha yapalım’ diyorsun.
Umudu canlı tutmak iyi, güzel de, seçimin tekrarı kararına teslim olarak, 23 Haziran’ın olası menfi sonucunu da alıp kabul etmiş oluyorsun.
İstanbul Belediyesi, bir onur mücadelesine dönüştü evet, ama mesele, İstanbul’dan çok daha büyük, çok daha derin ve vahim.
Her kabul ediş, her baş eğiş, canavarı besliyor, büyütüyor.
Türkiye, tutuklu gazeteciler sıralamasında dünya üçüncüsü…
Başta HDP’liler olmak üzere bir dolu siyasetçi, bugün parmaklıklar arkasında…
TBMM’nin yetkileri kuşa çevrilip, bütün erk tek bir adama devredildiği gün, ‘biz bunun bir parçası olmayacağız, biz böyle bir Meclis’te yer almayacağız’ diyemeyenler, bugün halkın iradesinin topyekun çöpe atılışını izliyorlar.
Peki ya sonra?
Sonrasını da sonra mı göreceğiz?
CHP, üzerine atılan bu ‘hile’ çamurunu, aynı banyoda bir kez daha yıkanarak değil, ona ‘hileci’ diyen sistemi topyekun reddederek temizleyebilme cesaretini gösterebilmek zorunda.
Bu seçimde bir kez daha yer almayarak ve hatta kazandığı bütün belediyelerden çekilerek ve hatta bana göre çok geç kalınmış olsa da, zararın neresinden dönülse kârdır misali, meclisteki koltuklarını terk ederek.
Sadece CHP değil, diğer bütün muhalefet partileri de öyle…
Bu çarpık düzen, ancak o zaman tüm çıplaklığıyla, dımdızlak dünyanın karşısına çıkmış olur.
Mevcut düzen içerisinde, rejimin bir parçası olarak rejimle mücadele etmek, artık mümkün değil.
Tıpkı Kıbrıs’ta olduğu gibi…
Bir baktık ki, bir zamanlar rejimin en büyük muhalifi olanlar, bugün rejimin en sadık idamecileri haline gelmişler.
Adanın kuzeyindeki çarpık düzeni doğrultmak şiarıyla yola çıkanlar, bu düzenin harmanı oluvermişler.
Düzeni değiştirmenin peşinde koşmayı bırakıp, düzeni güzellemenin yollarını arar olmuşlar.
Sistem onları da yutmuş, bir türlü, sistemin değnekçisine dönüştüklerinin, farkına varamamışlar.
Türkiye’de bugün yaşanmakta olanlar, artık herkes için bir ‘uyanış çağrısı’ olmak zorunda.
Tıpkı mitolojide olduğu gibi, eşiğin hangi tarafında olduğumuza karar verme zamanı artık.
Kerberus’la mücadelemizi, hangi safta yapacağız?
İçeri mi gireceğiz?
Yoksa dışarı mı çıkacağız?