Bu makale 7 Kasım 2020 tarihinde ilk kez Avrupa Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Ekim Devrimi 20. yüzyılın ilk ve zafer kazanan sosyalist devrimidir. Milyonlarca emekçi kitlesi devasa bir ülkede proletarya diktatörlüğünü mücadele ile kazandı. İşçilerin ve yoksul köylülerin siyasi iktidarı altında Rusya’da demokratik devrimin henüz yerine getirilmemiş olan görevleri, bolgedeki ulusal sorunlar, uluslarin kardesligi ve hak eşitliği temelinde tarihin daha once hic tanik olmadigi bir sekilde kisa sure icinde, demokratik ilkelerle cozuldu! Aynı zamanda, durmaksızın kendi gücüne dayanarak, uluslararası işçi sınıfının sınıf mücadelesi ve ezilen halkların kurtuluş mücadeleleri ile karşılıklı dayanışma içinde, o güne kadar el atılmamış bir esere başlandı: Komünizme giden yolda sosyalizmin inşası.
Bu özelliğiyle Ekim Devrimi, dünya tarihinde eski kapitalist dünyadan yeni sosyalist dünyaya giden yolda bir dönüm noktası olmuştur. Bu nedenle Ekim Devrimi yalnız “ulusal çerçeve” içinde bir devrim değildir; dünya çapında bir devrimdir.
Büyük Ekim Devrimi’nin ölümsüz dersleri, tüm dünyada revizyonizme, modern revizyonizme ve her türlü oportünizme karşı verilen amansız tarihi mücadeleye ışık tutmaktadır. Bugün Ekim Devrimi’nin derslerine her zamankinden daha fazla ihtiyacımız vardır. Çünkü içinde bulunduğumuz dönem, başta Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği olmak üzere tüm “sosyalist” ülkelerde sosyalizmin tasfiye edildiği, komünist partilerin yozlaştırıldığı ve hatta tamamen kaldırılarak burjuva partilerine ve çok partili “burjuva demokrasisine” dönüş yaşanan bir dönemdir.
Sermaye Sovyet Cumhuriyetini dağıtmayı başarmış, uluslararası sosyalizmin kurumlarını tasfiye etmiştir. Bütün dünya kapkara bir irtica dönemine girmiş, işçi sınıfı ve baskı altındaki halklar tamamıyla köleleştirilmiştir. Sosyalizm horlanmakta, uluslararası işçi sınıfı ve ezilen halklar çok yönlü siyasi ve ideolojik baskılarla yılgınlığa itilmektedir. Sosyalizmin en güzide temsilcileri, uluslararası proletaryanın ve emekçi sınıfların gözünde küçük düşürülmeye çalışılmaktadır. Sosyalizmin artık iflas ettiği, yürümeyen bir sistem olarak tarih sahnesinden çekilmek zorunda kaldığı söylentileri her tarafa yayılmaktadır.
İşte bu koşullarda, sosyalizm düşüncesine inanmış herkesin, Ekim Devrimi’nin ölümsüz öğretilerine her zamankinden daha fazla gereksinimi vardır. Çünkü “Ekim devrimi, sadece ekonomik, siyasal ve toplumsal ilişkiler alanında bir devrim değildir. O aynı zamanda kafalarda da bir devrim, işçi sınıfının ideolojisinde de bir devrimdir. Ekim Devrimi, Marksizmin ve proletaryanın diktatörlüğü düşüncesinin bayrağı altında, emperyalizm ve proleter devrimleri çağının bayrağı altında doğup güçlenmiştir. Ekim Devrimi işte bu yüzden Marksizmin reformizm üzerindeki zaferini, Leninizmin sosyal demokrasi üzerindeki zaferini, 3. Enternasyonal’in 2. Enternasyonal üzerindeki zaferini kaydetmektedir.” (J. Stalin, Leninizmin Sorunları, Sol Yayınları, s:228)
Çağ açıcı bu devrim, Lenin’in çok zengin teorik ön çalışmasından ayrı olarak düşünülemez. Lenin, marksist teoriye dayanarak 19. yüzyılın son çeyreği ile 20. yüzyılın ilk on yılında dünyada yaşanan gelişmeleri “Kapitalizmin En Yüksek Aşaması Emperyalizm” adlı eserinde ele aldı. Lenin olgular temelinde söz konusu zaman diliminde serbest rekabetçi kapitalizmin, kapitalizmin en yüksek aşaması olan tekelci kapitalizm tarafından ikame edildiğini bilimsel olarak kanıtladı:
“Emperyalizmin olanaklı en kısa tanımını yapmak gerekseydi, emperyalizmin kapitalizmin tekelci aşaması olduğunu söylerdik. … 20. yüzyıl eski kapitalizmden yeni kapitalizme, genel olarak sermaye egemenliğinin mali sermaye egemenliğine dönüştüğü bir dönüm noktasıdır” tespitini yaptı.