“El kırarak” çözüm üreteceğini iddia edenlerle, demokrasi ve hukukun diliyle konuşmak nafiledir. Çünkü “el kırarak” çözüm bulanlar şeriatın diliyle konuşurlar.
Şeriat geride kalmıştır, ancak şeriatın kurallarını talep edenler hala daha vardır.
Gerici zihniyetin, modern görünümlü bekçileri bugün bayrak, millet, devlet edebiyatı yaparken niyetlerinin turancı, ülkücü, pantürkist bir fantezi olduğu açıktır.
Gericiler, kendi kalıplarına uygun olmayan düşünceyi reddeder. Mesela, mekana dair tarihi 2 bin 500 yıl geriye götürmek işlerine gelmez. Lüzinyan kilisesinden Cami yaratmakta beis görmezler ama aynı yerin Lüzinyan tarihini yok sayabilirler. Fanatik ve aşırı ideolojileri, çokluğu içinde barındıran anlayışları kabul etmez.
Faşist zihniyetlerini islamcı ve ulusalcı öğelerle birleştirenlerin aşırılıklarının sonuçları saymakla bitmez. Kıbrıs’ta Kutlu Adalıyı, Türkiye’de Abdi İpekçiyi katledenler yada Madımak veya Kahramanmaraş’ta katliamlar gerçekleştirenler aynı zihniyetin temsilcisidirler.
Bu kesimin bugün kravat takıp, sosyal medya paylaşması, yarın “el kırmayacağı”, “sigara söndürmeyeceği” ya da “kan dökmeyeceği” anlamına gelmez.
Sıfatının farkında olmadan, fanatik ifadelerle yasadışı bir adımı savunan, kamu kurum kararlarına şiddet tehdidiyle karşı çıkmaya çalışan, kendini hukukun üstünde gören bu zihniyet atanmışlar hükümetinin ortak paydasıdır.
Atanmışların işbirlikçi tutumu ile atayanın siyasi iradeyi gasp etmesi birbirini tamamlarken, hedef yavuz hırsızın; ev sahibini bastırmaya çalışmasın olarak özetlenebilir…
Soru ise aslında çok basittir, bu evde kuralları “hırsız” mı koyacak, “ev sahibi” mi koyacak?…