Çeviren: Barış Satılmış
Bu yazıyı belki de, sırf tarihte bunun geldiğini gören tek insan olarak anılabilmek için yazıyorum.
Görünüşe göre insanların epey düzenli aralıklarda kendi başlarına bela ettikleri o aptal dönemlerden birine daha giriyoruz. Burada bilgiye dayalı görüşlerimi sunuyorum, doğru da çıkabilirler yanlış da. Derdim tartışmaya katkı sağlamak ve daha geniş bir diyalogun parçası olmak.
Alanım arkeoloji, dolayısıyla tarih ve antropoloji arka planım da var. Bu benim büyük tarihsel izleklere bakmama neden oluyor. Teorime göre insanların tarih perspektifleri ebeveynleri ve onların ebeveynlerinin anlattıklarıyla, yani son 50-100 yılla sınırlı. Bunun ötesine geçmek için okumalı, araştırmalı ve tarih anlatımında yaygın olan propagandayı ayırt etmeyi öğrenmeliyiz. Üniversitede bir konu üzerine en az iki veya üç karşıt fikri kıyaslamazsam makalem kabul edilmezdi. Olayların tek yanlı bir anlatımını öğreti olarak kabul etmek, Britanya akademisinin çekirdeğini oluşturan karşılaştırmalı analitik araştırma yönteminde tutunamaz. (Diğer sistemler adına konuşamam ama bu bakımdan kesinlikle hepsi benzer değil.)
Yani tarihe biraz geriye çekilip geniş açıdan bakınca, insanlar olarak öyle ya da böyle kendi başımıza sardığımız kitlesel yıkım dönemlerine girmeyi alışkanlık edinmişiz. Bu kullanışlı liste, tarih boyunca tüm savaşları gösteriyor. Savaşlar aslında insanlar için norm, ama arada sırada daha büyük bir şey geliyor. Ben Avrupa’yı harap eden Kara Ölüm’le ilgileniyorum. Boccaccio’un Decameron kitabının giriş bölümü, Veba’nın pençesindeki Floransa’yı anlatır. Floransa tıpkı Somme, Hiroshima veya Soykırım’a benzer şekilde, hayal bile edilemeyecek durumdadır. Yani kendinizi o dönemde yaşayan biri olarak düşünüp nasıl olacağını hayal edemezsiniz. Veba’nın ortasındakiler dünyanın sonunun geldiğini düşünmüş olmalılar.
Ama insanların belirleyici özelliklerinden biri esneklikleridir. Bize göre Veba’dan sağ çıktığımız aşikar ama o zamanki insanlar için bundan sonra toplumlarının devam etmesi imkansız görünmüş olmalı. Aslında birçokları Kara Veba’nın etkilerinin uzun vadede olumlu olduğunu düşünüyor. Bu görüş şurada iyi özetlenmiş: “Tüm yaşlardan kırılgan insanları hedefleyerek ve onları son derece kısa bir süre içinde yüz binler halinde öldürerek Kara Ölüm, güçlü bir doğal seleksiyon rolü oynamış ve Avrupa’da çok geniş bir kapsamda en zayıf kişileri ortadan kaldırmıştır. … Ayrıca Kara Ölüm, bazı Avrupa bölgelerinin sosyal yapısını dikkate değer biçimde değiştirdi. Trajik nüfus düşüşü, çalışan insan sayısında kıtlığa neden oldu. Bu kıtlık ücretlerin yükselmesine neden oldu. Ürün fiyatları da düştü. Sonuç olarak yaşam standartları arttı. Örneğin insanlar daha yüksek kalitede daha çok yiyecek tüketmeye başladılar.”
Ama o dönem yaşayan insanlar açısından, tıpkı Dünya Savaşlarını, Sovyet Kıtlıklarını, Soykırımı yaşayanlar için olduğu gibi, insanlığın yeniden ayağa kalkabileceği akıl almaz görünmüş olmalı. Roma İmparatorluğu’nun çöküşü, Kara Ölüm, İspanyol Engizisyonu, Otuz Yıl Savaşı, Güller Savaşı, İngiliz İç Savaşı… Bu uzun bir liste. İnsanlığın bir şekilde kurtulduğu ve yoluna çoğu zaman daha iyi koşullarda devam ettiği toplu yıkım olayları.
Zaman içinde yerel düzeyde insanlar işlerin iyi gittiğini düşünebiliyor, sonra işler hızla kontrolden çıkıp durdurulamaz bir hal alıyor ve kendi üzerimize toplu bir yıkım bırakıyoruz. İçinde yaşayan insanlar için, bunun nasıl gerçekleştiğini görmek ve anlamak zor. Daha sonra tarihçiler için her şey anlam kazanıyor ve bir olayın diğerine nasıl yol açtığını açık biçimde görüyoruz. Somme Muharebesi’nin yüzüncü yıldönümünde, bunun Avusturya Arşidükü’nün Bosna’da öldürülmesinin doğrudan sonucu olduğunu fark etmiştim. O zaman birilerinin Avrupa kraliyet ailesinden birisini öldürmenin 17 milyon insanın ölümüne neden olacağını düşündüğünden çok şüpheliyim.
Demek istediğim, bu bir döngü. Tekrar tekrar yaşanıyor ama çoğu insanın sadece 50-100 yıllık bir tarih perspektifi olduğundan bunun bir tekrar olduğunu görmüyorlar. Birinci Dünya Savaşı‘na giden olaylar yaşanırken ortada büyük bir sorun olduğu, Avrupa’daki anlaşmalar ağının bir savaşa neden olabileceği konusunda uyarılarda bulunan çok az da olsa parlak beyinler vardı ama her zaman yöntem olduğu üzere, şimdi de Putin, Brexit ve Trump üzerine endişelenen insanlara yapıldığı gibi histerik, deli veya aptal ilan edildiler.
Sonra, Tüm Savaşlara son verecek Savaştan sonra bir tane daha oldu. Yine bir tarihçi için oldukça tahmin edilebilirdi. İnsanları ülkelerinin ve kaderlerinin kontrolünü kaybettikleri hissine yönlendirirseniz bir günah keçisi ararlar, karizmatik bir lider popüler ruh halini yakalar ve günah keçisini belirler. Detayı olmayan retorikle konuşur, öfke ve nefreti ateşler. Kısa süre içinde kitleler, hareketlerine yön veren bir mantık olmadan bir bütün olarak hareket etmeye başlar ve bu bütün durdurulamaz hale gelir.
Hitler böyleydi ama Mussolini, Stalin, Putin, Mugabe ve çok daha fazlası da öyle. Mugabe bu anlamda çok iyi bir örnek vakadır. Mugabe, çiftlikleri yönetmeyi bilen toprak sahibi beyaz azınlığa karşı ulusal öfke ve nefreti körükledi ve topraklarını ele geçirip insanlara yeniden dağıttı ama bu büyük popülist hareket ekonomiyi ve tarım sektörünü darmadağın etti. Sonuç: İnsanlar toprak sahibi ama yine de açlıktan ölecek duruma geldi. Ayrıca Sovyetler Birliği’nin ve Çinli komünistlerin son yüzyılda neden oldukları ve 20-40 milyon insanın öldüğü kıtlıklara bakın. İnsanların on milyonlarca insanın nedensiz yere öldüğü koşulları yaratması akıl almaz görünüyor ama bunu tekrar tekrar yapıyoruz.
Ama o zaman insanlar bir yıkım dönemine neden olacak bir rotaya girdiklerini fark etmiyorlar. Haklı olduklarını düşünüyorlar, öfkeli kalabalıkları alkışlıyorlar, onları eleştirenlerle dalga geçiliyor. Versay Anlaşması‘ndan Hitler’in yükselişine, İkinci Dünya Savaşı’na kadar örneklerini gördüğümüz bu döngü yine gerçekleşiyor gibi. Ama daha önce olduğu gibi çoğu insan bunu şu nedenlerle göremiyor:
- Geçmişe veya geleceğe değil sadece şu ana bakıyorlar.
- Olayların küresel ilişkisine değil sadece yakın çevrelerine bakıyorlar.
- Çoğu insan karşıt görüşleri okumuyor, düşünmüyor, tartışmıyor veya dinlemiyor.
Trump Amerika’da bunu yapıyor. Biz tarihten biraz gözlem yapanlar ise bunun olduğunu görebiliyoruz. Platon’un tüm bunları nasıl açıkladığını anlamak için New York dergisindeki şu harika, uzun yazıyı okuyun (Democracies end when they are too democratic. And right now, America is a breeding ground for tyranny – Andrew Sullivan / “Demokrasiler çöker… fazla demokratik olduklarında. Ve şu an Amerika tiranlığa giden yolda); olaylar tam da bu yazıda öngörüldüğü gibi gerçekleşiyor. Trump Amerika’yı Yeniden Büyük Yapacağını söylüyor ama aslında Amerika şu anda neredeyse tüm istatistiklere göre büyük. Tutkuyu, öfkeyi ve retoriği tıpkı selefleri gibi kullanıyor –daha da güçlü olmak için etrafındaki kalabalığı besleyen karizmatik bir narsist, etrafında bir kült yaratıyor. Amerika’yı Trump’a hazır bir hale getirdiği için toplumu, politikacıları, medyayı suçlayabilirsiniz ama daha büyük tarihsel resme göre tarih genellikle onun gibi biri patron olduğunda aynı şekilde yürüyor.
Biraz uzaklaşıp daha geniş plandan bakınca, Rusya etrafında bir kült yaratmak için korku ve tutkuyu kullanan bir diktatörlük. Türkiye de artık o noktada. Macaristan, Polonya, Slovakya oraya doğru gidiyor ve aslında Avrupa’nın Putin tarafından fonlanan Trump ve Putinleri, popüler dalganın kendilerinden yana dönmesi için sırada bekliyorlar.
Kendimize bu dönemin ‘Arşidük Ferdinand momenti’ ne olacak diye sormalıyız. Görünüşte küçük bir olay nasıl bir başka kitlesel yıkım dönemini tetikleyecek? Brexit, Trump ve Putin’i birbirinden ayrı ele alıyoruz. Böyle olmaz; her şey bağlantılıdır ve birbirini etkiler. Brexit’i destekleyen ve “Ah, bunun için de mi Brexit’i suçlayacaksın??” diyen arkadaşlarım var ama aslında evet, tarihçilerin görünüşte alakasız olaylardan Brexit gibi büyük politik ve sosyal değişimlere giden net izleri takip edeceklerini anlamıyorlar.
Brexit –bir grup öfkeli insanın kavgayı kazanması– kolaylıkla kazanabilecekleri fikriyle onlara güç vererek diğer öfkeli insan gruplarının benzer kavgalar başlatmasına ilham olabilir. Bu tek başına zincir reaksiyonları tetikleyebilir. Bir nükleer reaksiyona tek bir atomun parçalanması neden olmaz, parçalanan ilk atomun etkisi yakınındaki birden fazla atomun parçalanmasına neden olur ve onlar da sonrasında birçok atomun parçalanmasına neden olur. Parçalanan atomların katlanarak artması ve onların birleşik enerjisi bombadır. Birinci Dünya Savaşı böyle başladı ve ironik biçimde İkinci Dünya Savaşı da böyle bitti.
Brexit’in bir nükleer savaşa neden olması şöyle olabilir:
İngiltere’deki Brexit, İtalya veya Fransa’nın benzer bir referandum yapmasına neden olur. Fransa’da Le Pen seçimleri kazanır. Avrupa artık parçalanmış bir AB’ye sahiptir. AB, birçok kötü hatası olsa da, daha önce olmadığı kadar uzun süre Avrupa’da bir savaşı engelledi. AB aynı zamanda Putin’in askeri arzularını bastıran büyük bir güç. Avrupa’nın Rusya’ya uyguladığı ambargo ekonomiyi gerçekten vurdu ve Rusya’nın Ukrayna’ya saldırılarını hafifletmesine yardımcı oldu. (Kötü adamların hep daha zayıf bir Avrupa Birliği istemesinin bir nedeni var.) Trump ABD’de kazanır. Trump izolasyon yanlısı olur ve bu da NATO’yu zayıflatır. Trump Baltık’ta Rusya saldırısı karşısında NATO vaatlerini otomatikman karşılamayacağını zaten söyledi.
Parçalanmış bir AB ve zayıf bir NATO ile Putin, Rusya’da devam eden ekonomik ve sosyal krizle insanlarını toplayabileceği bir başka dış dikkat dağıtıcıya ihtiyaç duyar. Letonya’da aşırı sağcı AB karşıtlarını destekler ve onlar da ülkenin doğusundaki (AB ile Rusya sınırı) Rus Letonyalılar için bir isyan nedeni yaratır. Rusya, Gürcistan ve Ukrayna’da yaptığı gibi Letonya’ya ‘barış koruma güçleri’ ve ‘yardım kamyonları‘ gönderir. Doğu Ukrayna’ya yaptığı gibi Doğu Letonya’yı topraklarına katar. (Bu arada Kırım’ın nüfusu Letonya’yla aynı)
Artık Putin tarafından desteklenen Fransa, Macaristan, Polonya, Slovakya liderleri, Rusya yanlısı ve AB karşıtı olduğundan bölünmüş bir Avrupa, yaptırım veya askeri müdahale yanıtı için çağrıları reddeder. NATO yanıt veremeyecek kadar yavaştır: Trump Amerika’nın dahil olmasını istemez ve Avrupa’nın büyük kısmı kayıtsızdır veya her türlü eylemi engeller. Eylemlerine dair gerçek bir direniş görmeyen Rusya, Letonya içlerine ve sonra Doğu Estonya ve Litvanya’ya doğru ilerler. Baltık Devletleri artık işgal edildiklerinden ve başka seçenekleri kalmadığında Rusya’ya savaş ilan eder ve misilleme yapmaya başlar. Avrupa’nın yarısı onlarla taraftır, birkaç ülke tarafsız kalır ve birkaç tanesi Rusya’dan taraf olur. Türkiye burada nerede durur? DAİŞ, Avrupa’daki yeni savaşa nasıl tepki verir? İlk nükleer silahı kim kullanır?
Bu Arşidük Ferdinand senaryolarından sadece bir tanesi. Birçok hareketli parçanın devasa karmaşıklığı nedeniyle olası senaryo sayısı sınırsızdır. Ve elbette birçoğunda hiçbir şey olmaz. Ama tarihe göre bir başka yıkım dönemi bizi bekliyor ve tarihin tüm göstergelerine göre bir yıkım dönemine giriyoruz.
Geldiğini görmediğimiz biçimlerde gelecek ve kontrolden çıkması öylesine çabuk olacak ki insanlar bunu durduramayacak. Tarihçiler geriye bakacak ve her şey mantıklı görünecek ve nasıl bu kadar saf olabildiğimizi merak edecekler. Nasıl oluyor da Londra’da güzel bir kafede oturmuş kaçmak istemeden bunları yazıyorum? İnsanlar bunları nasıl okuyabiliyor ve AB’de kalma yanlısı insanların sızlanmayı kesmesi ve her şeyle ilgili Brexit’i suçlamamamız gerektiğiyle ilgili alaycı ve ilgisiz yorumlar yapıyor. Diğerleri bunu okuyacak ve bana Amerika’nın harika durumda olduğunu, Trump’un olası bir Hitler olduğunu (ve evet Godwin Kanunu. Ama benim karşılaştırmam bir başka narsist, karizmatik liderin öfke ateşini körüklemesi ve sonra işlerin kontrolden çıkması üzerineydi.) söylediğim için beni küçümseyecekler. Tarih ve öğrenmenin ağırlığına dayanan kötümser tahminlere karşı çıkan sonuçlara varmak kolaydır. Trump tartışmalarda, iddialarına karşı çıkarak ve onlara isim takarak ve onları ekarte ederek diğer Cumhuriyetçilere karşı kazandı. Kolay bir yol ama yanlış yol.
Brexit ve Trump kampanyasında olduğu gibi uzmanları görmezden gelmek ve onlarla dalga geçmek, sigarayı bırakmanızı söyleyen doktorla dalga geçmek ve sonra tedavisi olmayan bir kansere yakalandığınızı anlamaktan farklı değil. Küçük bir şey, biraz dinlemiş ve düşünmüş olsanız önlenebilecek, durdurulamaz bir yıkıma neden oluyor. Ama insanlar sigara içiyor ve bu yüzden ölüyor. İnsanlar böyle.
Bu yüzden kaçınılmaz olduğunu hissediyorum. Ne olacağını bilmiyorum ama kötü bir aşamaya giriyoruz. Bunu yaşayanlar açısından, durum hiç hoş olmayacak ve belki de hayal bile edilemeyecek bir cehennem gibi olacak. İnsanlar bunu atlatacak, iyileşecek ve devam edecekler. İnsan ırkı iyi olacak, değişecek, belki daha iyi olacak. Ama keskin uçta olanlar –Türkiye’de işinden kovulan binlerce öğretmen için, cezaevindeki gazeteciler ve avukatlar için, gulaglardaki Rus muhalifler için, terörist saldırılardan sonra Fransız hastanelerinde yaralı yatan insanlar için, şimdiye kadar düşenler için bu onların Somme Muharebesi olacak.
Ne yapabiliriz? Yani yine geçmişe bakarsak, muhtemelen çok bir şey yapamayız. Liberal entelektüeller her zaman azınlıkta. Bu konuda Clay Shirky’nin Twitter Fırtınasına bakın. Açık toplumların, diğer insanlara kibar olmanın, ırkçı olmamanın, savaşmamamın daha iyi bir yaşam biçimi olduğunu gören insanlar genelde sonunda bu kavgaları kaybediyorlar. Pis dövüşmüyorlar. Halkın desteğini almak konusunda berbatlar. Daha az şiddetliler, bu yüzden sonunda cezaevlerine, kamplara ve mezarlara giriyorlar. Bölünmeme konusunda uyanık olmalıyız (bakınız İşçi Partisi), gerçekler ve mantık üzerine tartışmada kaybolmamalıyız ve tutku ve öfkenin popülist mesajlarına kendi benzer mesajlarımızla yanıt vermeliyiz. Sosyal medyayı anlamalı ve kullanmalıyız. Farklı bir korkuyu kullanmalıyız. Bir başka Dünya Savaşı korkusu neredeyse 2. Dünya Savaşı‘nı durduruyordu ama durdurmadı. Kendi yankı odalarımızdan kurtulmalıyız. Trump ve Putin destekçileri Guardian okumaz, bu yüzden burada yazmak sadece kendi arkadaşlarına güven vermektir. Kapalı gruplarımızla diğer kapalı gruplar arasında köprü kurmak için bir yol bulmalı ve daha da açılan sosyal ayrımın diğer tarafına geçmeye çalışmalıyız.
(Bu arada, belki de bu yazıyı sırf tarihte bunun geldiğini gören tek insan olarak anılabilmek için yazıyorum.)
Kaynak: dunyadanceviri.wordpress.com