Turizm ve Otelciliğe tutkuyla gönülden bağlı birisi olarak söylemek isterim ki, bölünmüş Lefkoşa’nın bir turizm pazarlama aracı olması mümkün değil. Lefkoşa’nın tarihine, kültürüne, edebiyatına, şiirine, sanatına yürekten bağlı birisi olarak söylüyorum.
Neden mi? On madde de özetlemek isterim.
Lefkoşa bir şehir. Söz konusu olan da şehir turizmi. Biz şehir pazarlamayı bilmeyiz. Okurken burada bahsedilen biz her zaman (Türkler ve Rumlar) olacak. Dünya’da şehirleri en iyi Avrupalılar pazarlar. Bunun da önemli bir sebebi vardır. Çünkü Avrupa, egemenliği iyi tanımlamış, egemenlik nedir iyi bilir. Şehir pazarlamak için de egemenliği iyi tanımlamak, egemenlik nedir iyi bilmek gerekir.
Buradaki egemenlikten kasıt nedir?
1. Otel, restoran, bar, kafe yerine onların tarla olduğunu hayal edelim. Örneğin yan yana üç tarlanız var. Ve bu tarlalara aynı çiçek ekiliyor. Ortadaki tarlanın çiçekleri çok güzel. Diğer iki tarladaki çiçekler çok kötü durumda. Normalde ne olur? Ortadaki tarlanın sahibi, diğer iki tarlanın kötü olmasından mutludur. Fakat egemenlikten iyi anlayan bir ülkede çiçekleri iyi yetişen ortadaki tarla sahibi şunu yapar. Diğer iki tarla sahibine gider ve der ki, ‘ben size benim kullandığım en iyi tohumdan ücretsiz vereyim.
Siz de güzel çiçek üretin. Pazarda beraber yükselelim, daha yeni pazarlara açılalım.’ Çünkü sadece kendi iyi çiçek üretirse, kısa vadede iyi kazandığını düşünmesine rağmen, uzun vadede onunda pazarda yok olacağını iyi bilir. Henüz, otel, restoran, bar, sanat ve kültürel işbirliğini, kolektif üretimini mekânlar arasında göremiyoruz. Bugün Girne Limanı’nın halen daha açılmamasının sebebi de budur. Sebep tadilat değildir. Sebep gecikme değildir. Sebep daha derinlerde.
2. Turizm demek sadece otel, bar, restoran değil. Aynı zamanda lojistik ve ulaşım demek. Siz bir misafir olarak. Misafir diyorum çünkü bütün turistler misafirdir. Larnaka’da indiniz. Toplu ulaşımla Lefkoşa’nın kuzeyinde gideceğiniz mekânın önüne kadar gitmeniz mümkün değil. Araçla gelecekseniz ayrı bir sigorta ödeyeceksiniz.
Transferle gelecekseniz kapıya kadar geleceksiniz. İster araçla ister yaya kapıda en az on beş dakika bekleyeceksiniz. Metehan’da en az yarım saat. Sonra Orhan’ın Djumba’sında kalmak için yürüyerek beş dakika, arabayla bir dakika da varmak yerine, kulağınızı tersinden tutarak yirmi kilometre yolu uzatmak zorunda kalıp eziyet yaşayacaksınız. Misafire eziyet bir turizm pazarlama aracı olamaz.
3. Eğer bölünmüş Lefkoşa bir turizm pazarlama aracı olacaksaydı. O zaman bugün Lefkoşa’da Baf kapısı dahil dört yeni kapı açılması gerekirdi. Çünkü turizm ve otelcilik bir ‘Welcoming’ davetidir. Misafiri benzersiz bir şekilde karşılayacaksın. Benzersizden kasıt, misafir ‘evet Kıbrıs’a geldim ve geldiğim ilk an mutluyum diyecek.’ İlk izlenim. Çünkü ilk izlenim kötü giderse ondan sonra her ne iyi olursa olsun toparlamak çok zordur.
28 yıldır misafir deneyimi üzerinde çalıştığım için söylüyorum. İlk izlenim güzelse, ondan sonra ufak tefek mayhoşluklar bile hoş görülür. Turizm ve Otel pazarlamasındaki ilk madde; ‘Misafiri nasıl karşılıyorsun? Karşılaman davetkâr mı?’ İster Güney Lefkoşa isterse Kuzey Lefkoşa olsun, bugün ikisi birbirinden ayrıyken davetkâr görünmüyor. Geçen kırk yılda da, toplu ulaşım, sigorta, bankacılık işlemleri, geçiş kapıları açısından iyi bir karşılama ve davetkârlık alt yapısı oluşturulmadı. Bugün Lefkoşa’ya akşam altıdan sonra toplu ulaşımla ne gelebilirsiniz ne de Lefkoşa’dan gidebilirsiniz. Şehri diğer şehirlerden kopuk Turizm pazarlaması mümkün değil.
4. Turizm pazarlamasında bir tercihler prensibi, alışanlıklar prensibi var. Siz pazarlama yaparken hangi gelir grubundan misafir ağırlamak istiyorsunuz? Ağırlamak istediğiniz gelir grubundaki misafirin tatil alışkanlıkları nedir? En iyi turizm pazarlaması da, az misafir çok kazançtır. Çünkü bu şehri ve mekânları yıpratmaz. Tabii, burada yine alt yapınıza göre ağırlama yapabilirsiniz de, ben burada daha çok pazarlama gelir kalemlerine değinmek istiyorum.
Şimdi dünyada lüks turizm de en büyük üç gelir kalemi var. Birincisi Safari ve extreme sporlar. İkincisi Culinary. Üçüncüsü Alışveriş. Biz de bir ve üç yok. O zaman şimdiden biz Culinary pazarlamasına yönelerek, sadece Lefkoşa özelinde de değil, güney kuzey bütün adada, az misafir çok gelir modelini benimseyebiliriz. Lefkoşa özelinde ise, bir şehir yemekleriyle, içecekleriyle, damak zevkiyle, leziz testlerle anılabilecek bir alt yapıya şimdiden sahibiz.
Geliştirmeye, çalışmaya, zamana ihtiyacımız var. Biz, geçmişten gelen lezzetlerimizi, Bereket Fırını’ndan tutun da, Sabır Köftecisine, Demokrasi kahvehanesine, Özerlat kahveye kadar, listemizi uzatabiliriz. Biz bu leziz değerlerimize, müthiş damak tadımıza sıkı sıkıya sarılmalıyız. Onları yeni kuşaklara aktaracak altyapıdan tutun da, öne çıkarmak için de çok çalışmalıyız. Bunu bireysel olarak yapıyoruz. Bugün gidin Djumba’ya listeyi ufak lobby’sinde görebilirsiniz. Yemek için para harcayan turist illa lüks mekân istemiyor. Lüks mekân, füzyon mutfak, farm şef elbet olacak. Trend her zaman olur.
Ama lezzet olmazsa sürdürülebilir olmaz. Çünkü lüks turizm misafiri fast food yemek ve kahveci, bar görmek istemiyor ki, ondan her yerde var. Misafirler benzersiz lezzetler peşinde. Neydi Michelin’in üç yıldızı? O yemek için özel bir tatil planla. Neydi iki yıldız? Güneydesin ama o yemek için rotanı değiştir. Bugün Culinary ve Turizm pazarlamasında illa ki Michelin yıldızına da ihtiyacınız yok. Gününüz iletişim hızında siz bir şeyi gerçekten iyi yapıyorsanız, merak etmeyin o görülür ve kabul edilir. Fakat bu da mekânlar arasında kolektif işbirliği ister.
5. Airbnb korkusu var şimdilerde. Bu hayatımda duyduğum en komik şey. Ritz Carlton 1800’lerde işe AirBnB ile başladı. Dünyada ilk başlatan onlardır. Londra’da odaları sahiplerinden kiralayıp, turistlere kiralıyorlardı. Otelcilikte biz buna dikey büyüme diyoruz. Otelin yok ama oteller bütünün var. Yatay büyüme de, odalar bütününden oluşan binalarla örneğin beş ayrı otel açmak. Ve oda kiralamadan bugün dünyanın en müthiş otelcilik zincirlerinden birisini yarattılar. Müthişlikleri de misafir deneyimini iyi bilmelerinden kaynaklanıyor.
6. Büyük bir dil atılımı yapmamız gerekiyor. Turizm ve otelcilik çalışanları İngilizce bilmiyor. Seviyemiz çok aşağılarda. İki dilli bir Lefkoşa’da da Türkçe ve Rumca dillerini aynı anda bilen insan yok denecek kadar az. Lefkoşa’nın her iki kıyısı bu iki dile kapalı olduğu için de, Türkçe ve Rumca konuşan turizmciler birbirlerinin iki adım ötesinde olmalarına rağmen, birbirlerinden fersah fersah uzak bir kıtada gibi yaşıyorlar. Çünkü Lefkoşa’nın kültürü, tarihi, lezzeti ve deneyimi bir olursa, ancak o zaman Lefkoşa bir turizm pazarlaması açısından iyi seviyeye ulaşabilir. Biz egemenlikten anlamayız ama ağırlamaktan iyi anlarız. Dünya’da bu konuda iyiyiz. Turizm bizde onun üzerine inşaa edilmiştir. Çünkü Türkler ve Rumlar’da tanrı misafiri kavramı vardır derinde.
7. Bugün Lefkoşa’nın otellerinde, restoranlarında, barlarında, kültürel ve tarihi mekanlarında çalışanlar birbirlerini meslektaş olarak görmüyor. İşletmeler onlara bu zihniyetten bahsetmiyor. Çünkü Turizm ve Otelcilik, nesilden nesile aktarılan bir zihniyet meselesi, ticaretten öte bir yaşam tarzı, ve yaşamsal ilişkiler bütünüdür. Yüzde yetmişi psikolojiktir. Ve bugün Turizm çalışanları yaptıkları işi meslek olarak görmüyor. Sebebiyse makamların mesleklere göre daha çok övülmesi ve turizm çalışanı haklarının tamamen göz ardı edilmesine göz yumulmaması ve sömürülmesidir.
Söz konusu turizm pazarlamasıysa, mesleği gelip geçici gören be görülen Turizm çalışanları ve işletmeleriyle şehir pazarlanmaz. Henüz üç kuşak turizm işletmemiz yok. Şehir pazarlamak için önemli madde. Bunun için de Lefkoşalıların iki yüz sene Lefkoşa’da oturması gerekir. Turizm işletmelerinin de ritüelleri olması lazım. Meslek ritüelleri, ilişki ritüelleri, işbirliği ritüelleri olması lazım. Çünkü bu hoşgörü ve devamlılık, sürekliliğinde iddialı olmayı yaratır. Yoksa yaşamları devam etmez.
Yaşamları devam etmezse de turizm pazarlaması her yıl bu sene ne yapıyoruz diye konuşur. Turizm çalışanlarına hizmetkâr olmadığı da anlatılmıyor. Turizm çalışanları ev sahibidir. Evin temsilcisi. Şehirin temsilcisi. Ülkenin temsilcisidir. Bu mantık çok zaman alır. Çünkü kendini şehrin temsilcisi görürsen, otelde, barda, kafede nasılsan, dışarıda da öylesin demektir. Representative of the Lefkoşa. Bıgün Lefkoşa’da üç büyük otel var. Büyük küçük otellerin de ‘Konsiyerj’ hizmeti yok. Otellere gelen misafirlerin otel dışındaki bütün işlerini, randevularını, rezervasyonlarını, tavsiyelerini yapan görevli demek.
Dünya’da en iyi kuruluşu ‘Les Clefs d’Or. Türkiye’de başında duayen büyüğümüz Adnan Abi var. Geçen sene aradım onu. Kıbrıs için olur, niyetli otel varsa hemen başlayalım diye konuşmuştuk. Güney’de de Yunanistan üzerinden faaliyette. Lefkoşa’nın üç büyük oteline Les Clefs d’Or üyesi üç konsiyerj personeli Lefkoşa’nın havasını değiştirir.
8. Bugün ister kuzey isterse güney olsun, Lefkoşa’nın turizm çalışanları Lefkoşa’nın tarihinden bi haber. Bu onların suçu değil. Turizm çalışanları bir şehrin tarihini, kültürünü, lezzetini, edebiyatını, şiirininden bi haber ise, hiçbir şey pazarlayamazsınız. Çünkü Turizm’de esas, misafirle birebir ilgilenen insan misafiri en iyi tanıyan, misafiri en iyi yönlendirebilecek ve tekrardan geri gelmesini sağlayacak bireydir. Turizm’de bireysel pazarlama üstüdür. Bütün stratejileri rezilde eder vezirde.
9. Görünen tarihi mekânlarımız çok kötü durumda, görünen tarihi mekânlarımız gün yüzüne çıkarılmamış durumda. Onların detaylı tarihi de ortada yok. Örneğin en ufak örnek, Girne kapısını kim yaptırdı, adı nereden gelir bilen yok. Turizm pazarlaması için bireylerin anlatımı önemli. Turlarda da çok sıkışık bir takvimle anlatılıyor haliyle, zaten çok çeşitli veya kuzey güneyi aynı anda kapsayan turumuz da yok. Tarihi mekânlara baktığımızda ister güney isterse kuzeyde olsun. Lüzinyan, Venedik, Bizans, Osmanlı tarihi sürekli yok sayılan bir siyasi ortamımız var. Haliyle toplum köklerinden sökülüp sadece tek köke eklemlenmek istendikçe, hem kökler ve gelecek kuşaklarla arası giyotine ediliyor, hem de korkulup bulaşılmıyor bile olabilir.
Çünkü insan köklerinden kopartılırsa yaratıcılığı bitermiş. Yaratıcılığın olmadığı yerde turizm pazarlaması da olmaz. Fakat emin olduğum engel olunduğu. Lefkoşa’ya Lüzinyan Prensi ve Ayasofya Katedrali’ndeki şapeli yaptıran De Pins ailesi geldi. Adamlara Şapeli bile açmadılar. Önce anahtar var dediler. Sonra kayboldu dediler. Sonra polis geldi. Sonra burada hırsızlık oldu anahtar poliste dediler. Prensin elinde dünyada kimsede olmadığı kadar kaynak var.
10. Edebiyat, şiir, tarih, seyahat, yemek kitaplarına baktığımızda, başka dillerde Lefkoşa ile ilgili o kadar çok kitap var ki, ve hiçbiri Türkçe’ye çevrilmiyor. Örneğin Camille Enlart’ın Kıbrıs’ta Gotik Sanatı ve Rönesans dönemi kitabı var. Çevrilmiyor. Kitabevleri var en azından da, onları güçlerinin yettiğince. Onlar da düşman gibi görülüyor. Korkuyorlar insanlar tarihini öğrenirse koltukları altlarından gidecek sanki. Şehirle ilgili bütün kaynakları kendi diline çevirmezsen Şehri satamazsın. Yakındoğu Üniversitesi ve diğer üniversitelerimizde, Lüzinyan dönemi kürsüsü, Vedenik, Osmanlı dönemi kürsüsü yok. Kürsü yoksa şehri satamazsın.