Avrupa‘dan ABD‘ye, Çin‘den Orta Doğu‘ya birçok bölgeyi etkisi altına alan ve birçok nehir ve gölde tarihin en düşük su seviyeleriyle kendisini gösteren kuraklık tarım, gıda güvenliği, ticaret ve enerji alanlarında yeni risk ve zorlukları beraberinde getiriyor.
AA‘ya konuşan Bilkent Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Thomas Zimmermann, Orta Çağ’da Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde görülen ve halkın kurak dönemlerdeki su seviyelerini işaretlemesiyle kuraklığın simgesi haline gelen “açlık taşlarının” geçmişte yaşanan kurak dönemlere ışık tuttuğunu belirterek, o dönemlerde yaşanan kuraklıkların bölgesel ve kısa süreli olarak gerçekleştiğini söyledi.
Geçmişte de iklimde değişiklikler, inişler ve çıkışlar görüldüğünü ancak bu iklim değişikliklerinin daha küçük ölçekli ve kısa süreli olduğunu anlatan Zimmermann, ön tarih ve erken tarih dönemlerinde iklim değişiklikleri ve kuraklıkların, genelde insanlar tarafından kaynakların kötü ve aşırı kullanımıyla değil; yanardağ patlaması gibi doğal afetlerle, güneş aktivitelerindeki değişikliklerle ya da dünyanın genel jeolojik-iklimsel döngülerinden kaynaklanan felaketlerle tetiklendiğini ifade etti.
Günümüzdeki kuraklık geçmiş dönemlerden farklı
İklimdeki doğal döngülü iniş çıkışlarla ya da doğal felaketlerle tetiklenen kuraklıkların bölgesel bir etki gösterdiğinin altını çizen Zimmermann, milattan önce 3000 ile 2000 yılları arasında Anadolu‘da 200-300 sene süren bir aşırı kuraklığın paleoiklim haritalarda belirgin izler bıraktığını ancak çevredeki bölgelerin çok farklı etkilendiğini aktardı:
“Bir bölgede kuraklık sebebiyle göç olmuş ve yerleşim alanları terk edilmişken, komşu bölgede hiçbir değişiklik yaşanmamış, başka bir komşu bölgede ticari ve yerleşim aktiviteleri bile yoğunlaşmıştır. Aynı durum açlık taşları için de geçerli. Bu taşlar kuraklığın olumsuz bölgesel etkilerini temsil ediyor ama kuraklıklar uzun sürmedi, ekonomiyi ve yaşam tarzlarını kökten değiştiren durumlara sebebiyet vermedi. Günümüzde dünyanın birçok yerinde görülen kuraklık geçmişteki örneklerinden farklı. Şu anki durum ne yazık ki bütün gezegenimizi kapsıyor.”
Eski, göl, deniz, kutup buzları ve mağara sedimentlerinde kayıtlı olan RCC’lerin (Hızlı İklimsel Değişim) genelde küresel değil bölgesel olduğunu vurgulayan Zimmermann, “19’ncu yüzyıldan itibaren fosil yakıtlar yakmak, yağmur ormanlarını yok etmek gibi aktivitelerde bulunan çağdaş insanın parmak izinin, küresel iklim değişikliği ve şu anda yaşanan kuraklıklar üzerindeki etkisi çok daha büyük” dedi.
‘Nehirlerin kuruması dönemsel bir durum değil’
Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz da sıcak hava dalgalarının göller ve nehirlerdeki buharlaşmayı artırdığını ancak bu artışın şu anda Amerika’dan Çin’e kadar neredeyse tüm kuzey yarım kürede görülen sorunun başta gelen sebebi olmadığını ifade etti:
“Yağış rejiminde meydana gelen değişiklik bu bölgelere düşen yağışı azaltmıştır, ana sorun budur. Hava aynı anda hem sıcak hem de yağışlı olabilir. Öyle bir durumda bu denli şiddetli kuraklık görülmezdi. Ayrıca kışın kar yağışının azalması ve artan sıcaklıklardan dolayı bu akarsuları besleyen bir diğer kaynak olan buzullar da hızla kayboluyor. Tüm bunların bileşkesi bugün görülen kuraklığı oluşturuyor.”
Yağışların azaldığı bir ortamda su tüketiminin her şey normalmiş gibi sürdürülmesinin nehirlerin debisini etkileyeceği uyarısında bulunan Kurnaz, “Ne yazık ki nehirlerin kuruması dönemsel bir durum değil ve yeryüzünün bazı bölgelerinde hem yağışların azalması, hem de su kullanımının artması nedeniyle bu problem de gün geçtikçe ciddileşecektir. Batı Avrupa bu bağlamda dönemsel bir kuraklık yaşıyor ama ABD, Avrupa, ülkemiz ve Çin’de görülen kuraklıkların geçici olacağını söylemek zor” dedi.
Dünya genelinde tatlı suyun yaklaşık dörtte üçünün tarımda kullanıldığı bilgisini paylaşan Kurnaz, şunları söyledi:
“Dolayısıyla azalan su miktarı da öncelikle tarımı vuracaktır. Biz dört mevsim yeşillik yemek istediğimizde bunun tarımı da dört mevsime yayılan bir sulama gerektirmektedir. Oysa eskiden olduğu gibi her şeyi kararında ve mevsiminde tüketecek olursak, tarımsal sulama için aşırı su harcamadan da gıda güvenliğini sağlamak mümkündür. Özellikle tarımsal sulamada çok dikkatli davranarak hızla modern, az su gerektiren sistemlere yönelmek uzun vadede uyum için en önemli önlemdir. Ülkemiz pek fazla normalin ötesinde bir durumla karşı karşıya değil. Ama Avrupa, ABD ve Çin’de rekolte kaybı görüleceği neredeyse kesin.”
Tatlı su kaynaklarının yok oluşu birçok alanı etkiliyor
Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Çakmakcı ise yağışların azalması ve sıcak dalgaları nedeniyle Avrupa, ABD, Asya, Ortadoğu ülkeleri ve Türkiye‘de birçok nehrin su miktarının azaldığını aktararak şu örnekleri verdi:
“Kuzey Amerika‘daki Kolorado Nehri‘nin akışının 2050 yılına kadar yüzde 10 ila 30 azalması bekleniyor. Avrupa’daki Ren Nehri’nin 883 kilometresi gemi ulaşımı amacıyla da kullanılıyor. Buradaki su seviyeleri, artan sıcaklıklar ve yağış eksikliği sebebiyle zaman zaman düşüyor ve su seviyesinin azalması neticesinde gemi ulaşımı kurak dönemlerde yapılamamaktadır. Çin’deki Yangtze Nehri’nde de su seviyesinde azalma oluyor ve bazı bölgelerde nehir yatağı ortaya çıkıyor. Yangtze’yi besleyen kollarda da su miktarının azaldığı görülüyor.”
Gölleri besleyen nehirlerin kuruması veya debisinin azalması neticesinde göllerin de kuruduğunu anlatan Çakmakcı, son 60 yılda Türkiye’de 70 civarında doğal gölün kuruduğunu, dünyada da aralarında Aral Gölü (Kazakistan ve Özbekistan), Çad Gölü (Çad, Kamerun, Nijer ve Nijerya), Urumiye Gölü (İran), Walker Gölü (ABD), Albert Gölü (Avustralya), Cuitzeo Gölü‘nün (Meksika) de bulunduğu birçok gölde su seviyelerinin azaldığını söyledi.
Nehir ve göllerde su seviyelerinin düşmesiyle ulaşılabilir tatlı su miktarının da azaldığını vurgulayan Çakmakcı, bu durumun içme suyu temini, tarımsal üretim, enerji ve taşımacılık faaliyetlerini olumsuz yönde etkilediğini, nehir yataklarında ve göllerde yaşayan canlı türlerini yok ederek ekolojik dengeyi bozduğunu belirtti.
Nüfusla birlikte su kullanımı artıyor
Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vakur Sümer de gelecekte su varlığı sabitken nüfusun sürekli arttığına dikkat çekerek Avrupa ve Amerika kıtasını daha zor günlerin beklediği uyarısını yaptı.
Tarım arazilerinin Orta ve Kuzey Avrupa’da genellikle yağmurla sulandığını ancak yağışlardaki azalmanın tarım arazilerini de etkilediğini anlatan Sümer şunları söyledi: “ABD ve Türkiye’de ise nehirlerin tarım arazilerini sulamadaki rolü çok daha fazla. Bu nehirler, özellikle tarım alanlarının sulanmasında kullanılan gölet ve barajları oluşturuyor. Dolayısıyla şüphesiz dünyanın en büyük tarım üreticisi olan ABD ve Türkiye’deki tarım üretimini sıkıntıya sokma riski var. Bu durum kısa vadede fiyatlarda artış olacağı, ardından tarımsal ürünlerin ancak ticaretle karşılanabileceği anlamına geliyor. Dolayısıyla gıda güvensizliği riski söz konusu.”
Nehirlerin kurumasının lojistik ve ticaret sektörlerini de olumsuz etkilediğine değinen Sümer, “Hiç kurumaz denilen Ren Nehri gibi nehirlerin debisinin düşmesi sonucunda pek çok geminin seyrüsefere çıkamadığı bilinen bir gerçek. Artan enerji maliyetleri nedeniyle nehirlerin kullanılamaması deniz limanlarına olan mecburiyeti artıracak. Bu da buradaki fiyatların daha da artması anlamına gelecek. Bu durum, tüm dünyadaki ekonomik yükü ve enflasyonu tetikler nitelikte. Özellikle Avrupa’yı çok parlak bir kış beklemiyor” dedi.