Bu makale ilk kez 24 Kasım tarihinde Avrupa Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Tüm dünya derin ekonomik krizlerle boğuşmaktadır. Bu krizlerden Kuzey Kıbrıs da etkilenmektedir. Dünya çapındaki kriz, kapitalist ekonomilerdeki üretim anarşisinden kaynaklanmaktadir. Yüksek teknoloji sayesinde elde edilen bol miktarda ürünü, yine yüksek teknolojinin yarattığı geniş hacimli işsizlik dolayısıyla kitleler talep bile edemeyecek durumdadırlar.
Kıbrıs’ın kuzeyinde bu genel krize ek olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin sömürgesi olmaktan kaynaklanan farkli sorunlar da vardir!
Bunların kaynağı kuzey Kıbrıs’ın mali yönden Türkiye’ye bağlı olması, burada Türk lirasının kullanılması, Ankara’nın bölgemizi bağımlı hale getirmek için buradaki tüm üretim faaliyetlerini neredeyse sıfırlamış olmasıdır.
Türkiye sürekli dış ve iç borçlanmayla ayakta duran ciddi ekonomik sorunlar içinde bulunmaktadır. Bu sorunları aşmak için sürekli karşılıksız para basmakta, bu da TL’nin devalüe edilmesine yol açmaktadır.
TL devalüe edildikçe gerek Türkiye’de gerekse Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan halkın gelir düzeyi sürekli olarak düşmektedir. TC devleti sürekli elini halkın cebine sokmakta ve halkın emeğini gasp etmektedir.
Bu uygulama yaygın yerel üretimin bulunduğu Türkiye’de anında hissedilmese bile ekonomik yaşamı tamamen ithalata dayanan ve Türkiye’den ithal ettiklerini bile dövizle satin alan Kıbrıs’ta anında hissedilmektedir.
Kıbrıs’ın kuzeyinde çalışanların maaş ve ücretleri dışında her şeyin fiyatı sürekli artmaktadır. Çalışanların ücretleri neredeyse uzakdoğu ve Afrika’nın en yoksul ülkeleri seviyesine düşürülmüştür.
Bu ülkemizi yöneten Ankara’nın bilinçli olarak ileri götürdüğü bir politikadır. Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan halk göbekten Ankara’ya bağımlı hale getirilmiştir. Ankara’nın müsaade ettiği kadar yaşama hakkı vardır.
Kuzey Kıbrıs’ta hükümet olduğunu iddia edenler aslında çaresiz değildirler! Kapitalizm koşulları içinde palyatif de olsa çareleri vardır. Ama bu çareleri yaşama geçirecek basiretleri yoktur. Kendi ülkelerine egemen değildirler. Kendi ülkeleri için gereken kararları hayata geçirecek yetkilere sahip değildirler. Almakta oldukları çok yüzeysel önlemlerin ömrü birkaç günlük olmaktan öteye gidememektedir. Hükümetin bu konuda geçici bir süre için bile olsa alabileceği bir önlem vardır. O da tüm muhasebe işlemlerini uluslararası bir döviz kuruna, mesela euroya endekslemektir.
Gümrük gelirlerini tahsil ederken hesaplar dövize endekslenmiştir. Benzin,mazot elektrik maliyetleri yapılırken de hesaplar dövize endekslenmiştir. Hükümet maaş ve ücretleri tl bazında tutmakta ısrar ettikçe özel sektör de tl bazında maaş ve ücret ödemeye, yani çalışanlarına azalan miktarlarda ödeme yapmaya devam etmektedir. Halbuki özel sektör tüm ürün ve hizmetlerini dövize endekslemiştir ve her şeyin fiyatını döviz kurlarına göre artırmaktadır. Beyaz eşya fiyatlarından araba fiyatlarına, konut fiyatlarından tüm kiralara kadar her şey dövize endekslidir. Dövize endeksli olmayan tek unsur maaş ve ücretlerdir.
Devlet bütçesinin önemli bir bölümü de Türkiye tarafından karşılandigindan, devlet kendi yıllık bütçe planlamalarını bile yapamayacak durumdadır. Tüm ürün ve hizmet fiyatları dövize endeksli olduğu için devletin memur maaş ve ücretleri dışındaki tüm ödemeleri bütçede öngörülenin üstünde gerçekleşmekte, bütçe açık vermektedir. Kısacası TC’den gelen para dahil tüm muhasebe işlemleri dövize endekslemeden butce aciklarinin onune gecmek de mümkün değildir.
Kuzey Kıbrıs’ta yaşanan ekonomik krizle mücadelenin ekonomi bacağı tüm muhasebe işlemlerinin geçici bir süre için de olsa, dövize endekslenmesi talebini içermelidir.
Siyasi bacağı da Türkiye’nin kuzey kıbrıs üzerindeki egemenliğini reddetmek, Türkiye’nin alt yönetimi olmayı reddetmek, Türkiye’den gelen parayı da reddetmek ve kendi ayaklarımızın üzerinde durmak için mücadele etmektir. Bir çoğumuz Türkiye para vermezse biz ayakta duramayız diye düşünse de bu doğru değildir. Tam tersine, şu anda ekonomimiz çöküş içindefyse bu Türkiye’den gelen para yüzündendir. Kıbrıs kendi ayakları üzerinde durabilecek olanaklara sahiptir. Buna başarmamız halinde adamızda süregelen çözümsüzlüğü de süratle hallederek ülkemizi demokratik bir ortamda birleştirmemiz de mümkün olacaktır.
Ankara ne paranı ne de boyunduruğunu istemiyoruz.
Biz Bize yeteriz!