Köşe yazısı fotoğrafın altından itibaren başlamaktadır. Fotoğraf : Gazedda Kolektif / AI Art
Bir hikâye hatırlıyorum. Dedemin anlattığı bir hikâye. Bir çay hikâyesi. Elbet bir yerlerden edindiği bir hikâyeydi. Yoksa anlattığı hikâyelere her zaman kendisi de dahil olurdu. Her ne anlatırsa anlatsın, bir varoluş hikâyesi olurdu.
Ve bir zamanlar…
Bir zamanlar havuç, yumurta ve çay yaprağı hakkında bir hikaye anlatılırdı. Her biri çiftçi tarafından toplanmıştı. Hepsi birden çiftçinin ateşi yaktığını, tencereyi ateşin üstüne koyduğunu, tencerenin içine suyu döktüğünü görmüştü.
Suyun kaynamaya başladığını gördüklerinde havuç korkmadı. Sebze güçlüydü ve gücünün onu bu zorluktan koruyacağını biliyordu. Yumurta içinin hassas ve yumuşak olduğunu biliyordu ancak kendisini bu zorluğa karşı korumak için kabuğuna güveniyordu.
Çay yaprağıysa esnekti ve bu zorlukla karşılaşacağını biliyordu. Ve hepsini suyun içine attı. Havuç sudan çıktığında bütün gücü mücadeleyle elinden alınmıştı. Zayıf ve yumuşaktı. Yumurtanın bir zamanlar yumuşak olan içi, şimdi bu mücadeleyle daha sertti.
Çay yaprağı ise tamamen benzersiz bir şey yapmıştı. Suyu değiştirip çaya çevirmişti. Gücüne güvenecek sonrasında da bu zorluk karşısında zayıflayacak bir havuç mu olacaksın?Yumurta olup hassas kalbini tamamen katılaştıracak mısın?Yoksa çay yaprağı olup dünyayı mı değiştireceksin?