Beyaz Aslan | 1. Bölüm 🐆 :
https://gazeddakibris.com/beyaz-aslan-1-bolum-%f0%9f%90%86-tevfik-aytekin/#
Beyaz Aslan | 2. Bölüm 🐆 :
Vahşi köpekler taarruz edercesine Hor’un üzerine saldırdılar. Tamamen üzerine gelene kadar beklemiş, son anda kaçmıştı. Cılız ayaklarıyla yalpalaya yalpalaya koşarak kaçıyordu.
Çelimsiz olduğu için yuvarlandı. Baldırına kadar yaklaşmışlardı.
Diğer aslanlar düzlüklerde daha hızlıyken, Hor için düzlükler sonunu göremediği bir bitkinlik koşusu gibiydi.
Kayalıkların arasına daldı, insanların yaşadığı yere doğru koşmaktan başka çaresi kalmamıştı.
Karanlık bir dehlizden yürek sıkan bir cendereye geçiyormuş gibi hissediyordu.
Varmak için evvelce kayaları aşmak gerekirdi.
Bir kayadan diğer bir kayaya atlarken ‘tak – tuk’ diye sesler çıkıyordu. Çıkan sesler yüzünden sessizce kaçamayacaktı.
Bir kayayı atladı.
Tak
İkinci kayayı atladı.
Tuk
Bir sürü kayalar zincirini atladı.
Tak – tuk – tak
Atladığı anda çamurlu patileri kayalıklar üzerinde kaymış, vahşi köpeklerin dişleri onu önce kuyruğundan sonra da kulağından yakalamış, bıçak gibi keskin vahşi köpek dişleriyle yaralanmıştı.
Hor, olabildiğince korkak olduğu için yeterince öfkelenememişti bile.
Kayalıkların son köşesine doğru iyice yaklaşmıştı.
Tam köşeyi dönerlerken,
Güm diye karşılarına bir anda dilenci ve aç köpeği çıkmıştı.
Çelikten bir duvara çarpmışcasına yuvarlanmışlar, tozu dumana katmışlar, acıyı ve kanı korkuya salmışlar, birbirlerine düğümlenmiş gibi dolanmışlar, işte o sırada vahşi köpeklerden bir tanesi Hor’un baldırından bir ısırık almıştı.
Dilenci süratle yerden kalkmış, vahşi köpekler dişlerini ona bilemiş, dilencinin aç köpeği korkmuş, dilenci elindeki sopayı yere vurmaya başlamış, korkak Hor bunu fırsat bilip acıdan yerde çıva çıva kaçmaya başlamıştı bile.
Gürültüleri duyan dul kadın Hor içeri girsin diye ona kapısını açmıştı. Zaten çok evhamlı bir kadındı. Ufak bir ses, ufacık bir şüphe, minik bir su birikintisi dahi görse, kafasından felaket senaryoları yazmaya başlardı.
Hor, yumuşak adımlarla içeriye girdi ve yere yığıldı. Kedi ona hırlamıştı.
Kadının ne Hor ne de kedisi için yemeği yoktu.
Hor kadına yırtıcı gözüyle şöyle bir baktı. Onu en zayıf anında gırtlağından yakalayıp iyice kanını akıttıktan sonra kolayca parçalayabilir, lezzetli baldırlarını, göğüs etlerini yiyebilirdi.
Kapı sertçe çalındı.
Dilenci, o salak beyaz aslanı dışarı atmasını söylüyordu.
Kadın karşı çıkıyor, dilenci kovulması için ısrar ediyordu.
Dilenci Hor’un kafasına tekmeler savuruyor, Hor iyice bitik nefes alıyor, kadın Hor’un kiralanacak durumda olduğunu, dilenci direk satmaları gerektiğini savunuyor, ikisi arasında felaketi bekleyen bir gerginlik oluşmuştu.
Ne kadın ne de kedisi, ne dilenci ne de köpeği Hor’un umrunda bile değildi.
Felaketi bekleyen gerginlikler zaten kasabanın gündelik yaşamıydı.
İnsanların yapacağı bir üretim, başka bir meslek kalmamıştı. Başka bir meslekten para kazanma, özellikle iyi para kazanmak mümkün bile değildi.
Kasabanın tamamı aslan terbiyeciliğiyle uğraşıyordu. Başka meslekten kimseleri bulamazdınız. Her biri çocukluktan itibaren milli parklar, safariler ve hayvanat bahçeleri için eğitilirdi.
Kasaba’da evinde kedi ve köpek besleyenlerle yemek artıkları dahi paylaşılmaz, hatta artıklara ulaşılmasın diye toprağa gömülür, kocasını kaybetmiş yahut kocasından ayrılmış yalnız yaşayan kadınların yüzüne dahi bakılmaz, yüzü yanlışlıkla görülürse kurban kesilmesi gerekir, onlarla gündüz kesinlikle konuşulmaz, dilencilerle göz göze gelinmez, sesleri duyulunca yıkanmak gerekir, birisi dilenciye beş metreden az yaklaşılırsa bir hafta boyunca başını örtmeden dışarı çıkamazdı.
Bununla da bitmedi.
Kocasını kaybettiği yahut boşandığı için yalnız yaşayan kadınlar, kırık olmayan yüzüğü taşıyamaz, giysilerinde düğümlü bağ bulunduramaz, buğday ununa, mayalı hamura dokunamaz, saçları sadece dilenciler tarafından bronz bir bıçakla kesildikten sonra kutsal bir ağaç altına gömülebilirdi.
Dilenciler ise bazı merdivenlerin ilk üç basamağından yukarı çıkamaz, bazı bayramlarda saçlarını tarayamaz, gök gürültüsünü işitmek onları kirlenmiş yapar ve bir kefaret kurbanı kesene kadar kirli kalırlardı.
O gece Hor evin yanındaki iki büyük ağaca iyice zincirlenmiş, kadın evde, dilenci kapının önünde, hepsi birden uyuya kalmışlardı.
Hor, sırtında bir sıcaklık hissetmişti. Gözlerini açtı. Arkasına baktığında yine o kadını fark etmişti. O kadın ki, kılıcı kızgın bir aleve benzer. Kızgın kılıç ona yaklaştıkça zincirleri ısınıyor, adeta kan kırmızı bir nara dönüşüyordu. Hor kadına yalvarırcasına, kurtar beni dercesine kükrüyordu. Kızgın kılıç ona iyice yaklaşmıştı. Ufak bir darbeyle zincirlerini kesebilir, eritebilirdi. Kılıç yanıyor, zincir kızarıyor, Hor yalvarırcasına böğürüyordu.
Bir anda dilencinin tekmesiyle uyandı.
Dilenci bir yandan Hor’un kafasına vuruyor, diğer yandan ‘onu fark ettiler, onu fark ettiler’ diye kadına bağırıyordu.
Kadın Hor için geldiklerini anlayınca göğsünün üzerinde bir ağırlık hissetmiş, nefesi hızlanmış, kalbi daha hızlı atmaya başlamıştı.
Hor, gözlerini gürültüyle güneşe doğru araladı. Kızgın kılıcıyla o kadın karşısındaydı. Gözlerine inanamadı.
Büyük bir minibüs yanaşmış, kadının resmi minibüs üzerindeydi. Huysuzlandı. Kükredi.
Minibüsten on insan indi ve elbiselerinin üzerinde yine aynı kadının kızgın kılıcıyla resmi vardı. Huysuzlandı. Zincirlerinden kurtulmaya çalışıyor fakat bir türlü beceremiyor, böğürüyordu.
Kadın ve dilenci yere eğilmiş, kafalarını önlerine eğmiş, sessizce on metre kadar uzakta oturuyorlardı.
Hor, kadını yeme fırsatını kaçırmış gibi hissetti. Kadını ve dilenciyi umarım birisi yer diye diledi.
Adamlardan ikisi ellerinde bir şeyle Hor’a yaklaşmıştı.
Ve sonra tek hatırladığı kılıcı bir aleve benzer o kadındı. Bayılmıştı.