Boaventura de Sousa Santos*
Çeviren: Mestan Dilbilmez
4 Nisan 2022
Ukrayna’daki savaşa tarihsel ve küresel bir bakış açısından bakmak
Birinci Dünya Savaşı’ndan 100 yıldan fazla bir süre sonra, Avrupa’nın liderleri yeni bir topyekûn savaşa doğru uykuyla uyanıklık arasında ilerliyor. 1914’te Avrupa hükümetleri savaşın üç hafta süreceğine inanıyorlardı; dört yıl sürdü ve 20 milyondan fazla ölümle sonuçlandı. Aynı kayıtsızlık Ukrayna’daki savaşta da görünüyor. Baskın görüş, saldırganın parçalanmış ve boyun eğdirilmiş olarak bırakılması gerektiğidir. O zaman, mağlup güç Almanya’ydı. John Maynard Keynes gibi bazı muhalif sesler, Almanya’nın aşağılanmasının bir felaket olacağını düşünüyordu. Uyarıları dikkate alınmadı. 21 yıl sonra Avrupa, altı yıl süren ve 70 milyon insanın ölümüne neden olan savaşa geri döndü. Tarih ne kendini tekrar eder ne de bize bir şey öğretirmiş gibi görünüyor ama benzerlikleri ve farklılıkları sergiler.
1914’ten önceki yüz yıl, Avrupa’ya görece barış sundu. Meydana gelen savaşlar kısa ömürlüydü. Bunun nedeni, kalıcı bir barış yaratmak için Napolyon savaşlarından galipleri ve mağlupları bir araya getiren Viyana Kongresi’ydi (1814-15). Kongrenin başkanı, mağlup gücün (Fransa) eylemlerinin bedelini toprak kayıplarıyla ödemesini, ama haysiyetli barışı güvence altına almak için Avusturya, İngiltere, Prusya ve Rusya’yla birlikte anlaşmayı imzalamasını sağlayan Klemens von Metternich’ti.
Müzakere ya da Topyekûn Mağlubiyet
Napolyon savaşları Avrupalı güçler arasında yaşanırken, bugünkü savaş Avrupalı (Rusya) ve Avrupalı olmayan (Amerika Birleşik Devletleri) bir güç arasındadır. Bu, her iki tarafın da söz konusu ülkenin ve ait olduğu kıtanın çok ötesine geçen jeostratejik hedeflere ulaşmak için üçüncü bir ülkeyi (Ukrayna) kullandığı bir vekalet savaşıdır. Rusya, ABD’nin komuta ettiği Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’yle (NATO) savaştığı için Ukrayna ile savaş halinde. NATO, ABD jeostratejik çıkarlarının hizmetinde olagelmiştir. Bir zamanlar halkların kendi kaderini tayin hakkının sarsılmaz bir savunucusu olan Rusya, barışçıl yollarla kendi güvenlik endişelerinin tanınmasını sağlayamadığında, gizlenmeyen bir imparatorluk nostaljiden yola çıkarak, bu aynı ilkeleri kural tanımaz bir biçimde feda ediyor. Kendi adına, ilk soğuk savaşın sona ermesinden bu yana ABD, Rusya’nın yenilgisini -aslında rakibinin herhangi bir üstünlüğünden ziyade muhtemelen [SSCB’nin] kendi kendisine dayattığı bir yenilgi- derinleştirmeye çabaladı.
NATO’nun bakışaçısına göre, Ukrayna’daki savaşın amacı Rusya’ya koşulsuz bir yenilgi, tercihen Moskova’da rejim değişikliğine yol açacak bir yenilgi dayatmaktır. Savaşın süresi bu hedefe bağlıdır. İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Rusya’nın şu anki konumu ne olursa olsun, Rusya’ya yönelik yaptırımların devam edeceğini söylemeye kendi kendisine izin verdiğinde, Rusya’nın savaşı sona erdirmeye teşvik edecek şey ne olacaktır? Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in devrilmesi (1815’te Napolyon’da olduğu gibi) yeterli mi, yoksa işin gerçeği, Çin’in genişlemesinin durdurulabilmesi için NATO ülkelerinin Rusya’nın kendi kendisini devirmekte ısrar etmesi mi? Almanya’nın 1918’deki aşağılanmasında da rejim değişikliği oldu ama hepsi Hitler’e ve daha da yıkıcı bir savaşa yol açtı. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’nin siyasi büyüklüğü, ya ülkesini işgalcilere karşı kanının son damlasına kadar savunan cesur vatansever olarak tanınmasıyla ya da yaklaşmakta olan bu kadar çok masum ölümle ve askeri güçteki asimetriyle yüzleşerek, haysiyetli bir barışı güvence altına almak için ateşli müzakere etmek amacıyla müttefiklerinin desteğini başarıyla toplayan cesur vatansever olarak tanınmasıyla yorumlanabilir. Eski yapının hâlihazırda hâkim olması gerçeği, muhtemelen Başkan Zelenskiy’nin kişisel tercihleriyle pek alakalı değildir.
Avrupa Nerede?
Yirminci yüzyıldaki iki dünya savaşı sırasında Avrupa kendisini dünyanın merkezi ilan etmişti. Bu nedenle bu iki savaşı, dünya savaşı olarak adlandırıyoruz. Avrupa’nın askerlerinden yaklaşık dört milyonu aslında Afrikalı ve Asyalıydı. Onları ilgilendirmeyen bir savaşta feda ettikleri binlerce Avrupalı olmayan ölüm, savaşa dahil olan ülkelerin uzak sömürgelerinin sakinlerinin ödediği bedeldi.
Şuanda Avrupa, Ukrayna’daki savaşın daha da küçülteceği dünyanın küçük bir köşesidir. Yüzyıllar boyunca Avrupa, Çin’den İber Yarımadası’na kadar uzanan ve bilgi, ürün, bilimsel yenilikler ve kültür alışverişine tanıklık eden, devasa bir kara parçası olan Avrasya’nın yalnızca batı ucuydu. Daha sonra Avrupa istisnacılığına atfedilenlerin çoğu (16. yüzyılın bilimsel devriminden 19. yüzyıldaki sanayi devrimine kadar), bu yüzyıllar boyunca süren alışveriş olmadan anlaşılamaz ve mümkün olmazdı. Ukrayna’daki savaş, özellikle de çok uzun sürerse, yalnızca Avrupa’nın tarihi güçlerinden birinin (Rusya) kesilip atılması riskini değil, aynı zamanda onu dünyanın geri kalanından, özellikle Çin’den yalıtma riskini de taşır.
Dünya, Avrupa ya da Kuzey Amerika mercekleri aracılığıyla görebildiğinizden çok daha büyüktür. Bu merceklerden bakıldığında, tüm gezegenin “liberal düzen”in kurallarıyla yönetildiği, nihayet Çin’in esas ortağı Rusya’yı yok ettikten sonra, Çin’i fethedecek -ya da en azından etkisiz hale getirecek- kadar güçlü hissettikleri bir dünyada, Avrupalılar, kendilerini hiç bu kadar güçlü, daha büyük ortaklarına hiç bu kadar yakın, tarihin doğru tarafında duruyor olmaktan hiç bu kadar emin hissetmemişlerdi.
Öte yandan, Avrupalı olmayan merceklerden bakıldığında, Avrupa ve ABD, muhtemelen bir muharebeyi kazanmaya muktedir, ancak tarihin savaşında kesin bir yenilgiye giden yolda, kibirli bir şekilde tek başlarına duruyor. Dünya nüfusunun yarısından fazlası Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılmamaya karar veren ülkelerde yaşıyor. Ukrayna’nın yasadışı işgaline karşı (haklı olarak) oy kullanan Birleşmiş Milletler üye devletlerinin çoğu, bunu Rusya tarafından değil, daha çok ABD, İngiltere, Fransa ya da İsrail tarafından işgal edilmekten oluşan tarihsel deneyimlerine dayanarak yaptı. Kararlarını belirleyen cehalet değil, ihtiyattı. İktisadî işlemleri siyasi müdahalelere karşı korumayı amaçlayan bir finansal transfer sistemi olan SWIFT’i yaratan ama sonunda bir ülkeyi siyasi gerekçelerle bu sistemden çıkaran ülkelere nasıl güvenebilirler? Afganistan, Venezuela ve şimdi de Rusya gibi egemen devletlerin mali ve altın rezervlerine el koyma gücünü kendilerine atfeden ülkelere nasıl güvenebilirler? Kutsal, evrensel değer olarak ifade özgürlüğünün çığırtkanlığını yapan ama teşhir edildiği anda sansüre başvuran ülkelere nasıl güvenebilirler? Demokrasiye sahip çıkması gereken ama çıkarlarına aykırı bir seçim olduğunda darbe yapmaktan çekinmeyen ülkelere nasıl güvenebilirler? Koşullar değiştiği için “diktatör” Nicolás Maduro’nun bir gecede ticaret ortağı haline geldiği ülkelere nasıl güvenebilirler? Dünya, bir zamanlar öyle olmuş olsa bile, artık bir masumiyet yeri değil.
Kaynak metin: https://braveneweurope.com/boaventura-de-sousa-santos-europe-is-sleepwalking-into-another-world-war
- Boaventura de Sousa Santos, Portekiz’deki Coimbra Üniversitesi’nin Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyesidir. Son kitabının başlığı Decolonizing the University: The Challenge of Deep Cognitive Justice’dır [Üniversiteyi Sömürgeleştirmeden Arındırmak: Derin Bilişsel Adaletin Meydan Okuması].