Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasından yalnızca üç yıl sonra, genç ve bağımsız devlet varlığının ilk büyük travmalarıyla yüz yüze kaldı. Bugün “Kanlı Noel” olarak anılan Aralık 1963 olayları; ada içinde ve dışında şekillenen yapısal çelişkilerin, tarihsel korkuların ve paralel stratejilerin uzun bir birikiminin sonucuydu.
1960: Doğuş ve yapısal sorunlar
Anayasanın mimarisi, dünyadaki en karmaşık anayasal yapılardan biri olarak tanımlanır. Nüfusun yaklaşık yüzde 78’ini oluşturan Kıbrıslı Rumlar ile yaklaşık yüzde 18’ini oluşturan Kıbrıslı Türkler; katı kotalar, veto hakları ve ayrı idari yapılar içeren bir sistem içinde birlikte yönetmek zorundaydı. Bu katı yapı içerisinde, 1950’lerden itibaren EOKA ile Kıbrıslı Türk liderliğinin çelişen hedefleri nedeniyle zaten derinleşmiş olan iki toplum arasındaki güvensizlik, devletin sorunsuz işlemesine imkân tanımadı.
TMT ve Akritas Planı
TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı), bağımsızlıktan iki yıl önce, 1958’de kuruldu. TMT, Türk subaylarının doğrudan dâhil olduğu, merkezî biçimde örgütlenmiş ve tümüyle yönlendirilen bir paramiliter yapıydı.
Kıbrıslı Rum tarafında ise 1960–1962 dönemi, Anayasa’nın işleyişine yönelik artan bir hoşnutsuzlukla geçti. Birçok üst düzey yetkili, ezici çoğunluğun kendisini zorunlu eşitlik sistemine hapsolmuş hissettiği bir devlette Zürih–Londra düzeninin işlemez olduğuna inanıyordu.
Makarios’un on üç maddesi: Siyasal kırılma
İki toplum arasındaki günlük sürtüşmeler giderek arttı. Vergilendirme, ayrı belediyeler, polis nakilleri ve hatta karma devriyelerin işleyişi gibi konular sürekli gerilim yaratıyordu. 30 Kasım 1963’te Cumhurbaşkanı Makarios, Kıbrıslı Türk liderlere Anayasa’da on üç maddelik bir değişiklik önerisi sundu. Makarios’a göre bu değişiklikler, devletin işlevselliğini artırmayı amaçlıyordu. Öneriler arasında şunlar yer alıyordu:
- Cumhurbaşkanı yardımcısının veto yetkisinin kaldırılması
- Ayrı belediyelerin kaldırılması
- Vergilendirme sisteminde değişiklikler
- Kamu hizmetlerinin birleştirilmesi
- Karma silahlı birliklerin oluşturulabilmesi
Birçok Kıbrıslı Rum için bu on üç madde gerekli ve makuldü. Ancak Kıbrıslı Türkler açısından bu öneriler, anayasal eşitliklerinin fiilen ortadan kaldırılması anlamına geliyordu. Kıbrıslı Türk liderliği önerileri derhâl reddetti. Türkiye de kamuoyu önünde bu girişimi kınadı ve Anayasa’da yapılacak herhangi bir değişikliğin adadaki dengeyi tehlikeye atacağını açıkladı.
Güven tamamen çöktü. Takip eden haftalar korku, söylentiler ve hazırlıklarla geçti. 30 Kasım’da, Makarios’un önerilerini Fazıl Küçük’e iletmesinin ertesi günü, İstanbul’daki bir gazetede Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş’la yapılan ve Makarios’un anayasa değişikliği talebine ilişkin görüşlerini içeren röportajlar yayımlandı. Denktaş bu röportajda, Kıbrıslı Rum liderliğin kendi kaderini tayin ve ilhak macerasından vazgeçmesi gerektiğini; mevcut statüyü benimseyerek Kıbrıslı Türklerin bu statünün ortakları olduğunu kabul etmeleri gerektiğini söyledi. Aynı gün Cumhurbaşkanı Makarios ise, Zürih–Londra Anlaşmaları’nın imzalanmasının üzerinden üç yıl geçmiş olmasına rağmen, Yunanistan ve Kıbrıs’ın birliğinden söz eden ve ilhakı savunan bir konuşma yaptı.

Kanlı Noel
21 Aralık 1963 gecesi, Kıbrıslı Rum polis memurları Lefkoşa’da, gerilimin yüksek olduğu karma bir bölgede, Baf-Ermu Caddesi’nde Kıbrıslı Türkleri taşıyan bir aracı durdurdu. Olayın koşulları hâlâ tartışmalıdır; ancak sonuç ağır oldu: silahlı çatışma, panik ve iki Kıbrıslı Türk kadının ölümü. Bu haber bir kıvılcım etkisi yarattı. Saatler içinde Lefkoşa’da çatışmalar başladı ve kısa sürede diğer karma bölgelere yayıldı.
22–25 Aralık tarihleri arasında başkent adeta bir savaş alanına dönüştü. Omorfita, Ayios Kassianos, Kutsoventis, Kokkinias ve kentin diğer birçok karma bölgesinde Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk gruplar karşı karşıya geldi. Takip eden günlerde çatışmalar genişledi. Ertesi gün, çoğu silahlı olan çok sayıda Kıbrıslı Türk eski kentin sokaklarında kontrolsüz biçimde dolaşırken, olaylar devam etti. Cumhurbaşkanı Makarios ile Cumhurbaşkanı Yardımcısı Küçük’ün ilk çağrıları dikkate alınmadı ve öğleden sonra çatışmalar başkentin diğer mahallelerine de yayıldı.
Aralık ayındaki bu çatışmalar nedeniyle, özellikle Neapolis (Yenişehir) ve Aydemet’te yaşayan çok sayıda Kıbrıslı Rum yerinden edildi. Bu kişiler, o zamana kadar Kıbrıslı Türk mahallelerine yakın kentsel alanlarda ya da Kıbrıslı Türklerin çoğunlukta olduğu köylerde yaşıyordu. Aynı dönemde birçok Kıbrıslı Türk de Kaymakli gibi Lefkoşa’nın bazı kentsel bölgelerini terk etti.
Başpiskopos Makarios, Anayasa değişikliği önerisini sunmakla daha sonra büyük bir hata yapmakla suçlandı. Buna karşılık, Kıbrıslı Türklerin ayaklanmasının Ankara tarafından planlandığı ve teşvik edildiğine dair ciddi kanıtlar da bulunmaktadır. Rauf Denktaş, çok daha sonra, 1984 yılında verdiği bir röportajda, TMT’nin krizi yeniden alevlendirmek istediğini ve bu nedenle suçu Kıbrıslı Rumlara atmak amacıyla Türk camilerine bombalar yerleştirildiğini kabul etti.

Yeşil Hat
23 Aralık’ta Kıbrıslı Türk bakanlar hükümetten çekildi. Birkaç gün sonra Yeşil Hat’ın oluşturulmasına ilişkin bir anlaşma imzalandı. Atina ve Ankara ile koordinasyon içinde hazırlanan ve çatışmaların sona ermesini sağlayan bu anlaşma, 30 Aralık 1963’te Lefkoşa’da; Britanya Koloniler Bakanı Duncan Sandys, Cumhurbaşkanı Makarios, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fazıl Küçük, Temsilciler Meclisi Başkanı Glafkos Klerides ve Kıbrıslı Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf Denktaş tarafından imzalandı.
Bölünme hattını işaretleme görevi İngiliz Tümgeneral Peter Young’a verildi. Young hattı harita üzerinde yeşil bir kalemle çizdi. Bugün “Yeşil Hat” olarak anılmasının nedeni de budur. Hat, Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türkler arasında tırmanmayı önlemeyi amaçlıyor, denetimi ise Birleşmiş Milletler Barış Gücü’ne bırakılıyordu.
Kıbrıslı Türk enklavları
Bu hat, Kıbrıslı Türk enklavlarının oluşumunun başlangıcını oluşturdu. Kıbrıslı Türk kamu görevlileri görevlerini terk ederek Lefkoşa’nın Türk kesiminde kaldı; Kıbrıslı Türk milletvekilleri ve bakanlar da aynı yolu izledi. Zamanla Türk kesiminde, çekirdek niteliğinde bir Kıbrıslı Türk yönetimi ortaya çıktı. Serbest dolaşım ve Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türkler arasındaki iletişim kısıtlandı.
İki toplum arasındaki gerilim, 1968’de Glafkos Klerides ile Rauf Denktaş arasında Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik iki toplumlu görüşmelerin başlamasıyla belirgin biçimde azaldı. Bu süreçte Ledra ve Ermu caddeleri, Kıbrıslı Rum kesiminde çalışan Kıbrıslı Türklere hizmet vermek üzere açıldı.
Kriz aylarca sürdü. Mart 1964’te Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, adaya konuşlandırılan ve bugün hâlâ görevini sürdüren UNFICYP barış gücünün kurulmasını onayladı.
1963 olayları şaşırtıcı değildir. Bunlar, hiçbir zaman kararlı biçimde ele alınmamış bir dizi krizin sonucuydu. O günlerin krizi, bölünmenin giderek kalıcılaşmasının önünü açtı ve Kıbrıs’ın sonraki altmış yılını belirledi. Tarih, Kıbrıs meselesine ilişkin her tartışmada, bir nostalji alıştırması olarak değil; toplumlar arasındaki güven çöktüğünde ve dış aktörlerin gölgesi ağır bastığında siyasal yapıların ne kadar kırılgan olabileceğini hatırlatan bir uyarı olarak karşımıza çıkar.
Bu yazı ilk kez 21 Aralık 2025’te Politis’de yayınlandı, Gazedda tarafından Türkçe’ye çevirildi.



