• Künye
  • Dayanışma
  • İletişim
  • Gizlilik Politikası
Çarşamba, Aralık 10, 2025
Bulamadık
Tümünü Gör
Gazedda
14 °c
Nicosia
14 ° Per
14 ° Cum
  • ANA SAYFA
  • YAZARLAR
    • GAZEDDA YAZARLARI
    • GÜNEYDEN YAZARLAR
      • PENNA
    • DÜNYADAN YAZARLAR
      • PROJECT SYNDICATE
    • EDİTORYAL KOLEKTİF
  • TÜM İÇERİK
    • HABER ARŞİVİ
      • KIBRIS
      • DÜNYA
      • KORONAVİRÜS
    • MULTİMEDYA ARŞİVİ
      • GAZEDDAPOD
      • GAZEDDAWEBTV
  • ANA SAYFA
  • YAZARLAR
    • GAZEDDA YAZARLARI
    • GÜNEYDEN YAZARLAR
      • PENNA
    • DÜNYADAN YAZARLAR
      • PROJECT SYNDICATE
    • EDİTORYAL KOLEKTİF
  • TÜM İÇERİK
    • HABER ARŞİVİ
      • KIBRIS
      • DÜNYA
      • KORONAVİRÜS
    • MULTİMEDYA ARŞİVİ
      • GAZEDDAPOD
      • GAZEDDAWEBTV
Bulamadık
Tümünü Gör
Gazedda
Bulamadık
Tümünü Gör

Mamdani: Küresel Faşizme Karşı Yeni Bir Umut?

Böyle devam ederse, önümüzdeki yıllarda çok daha fazla popülist siyasetçi göreceğimiz kesin. Ancak sol popülizm sağ popülizme üstün gelemezse, dünyanın nefretin, ayrımcılığın, savaşların ve otoriter rejimlerin arttığı daha da karanlık bir döneme sürükleneceği de aynı derecede açık. Bu yüzden Mamdani ve Corbyn gibi siyasetçiler kritik bir önem taşıyor.

Yonca Özdemir Yonca Özdemir
10 Aralık 2025
Okuma Süresi: 12 dk
A A
0
https://bsky.app/profile/gazeddakibris.bsky.socialhttps://www.threads.net/@gazeddakibris

4 Kasım’da rakiplerini kolayca geride bırakan Zohran Mamdani, New York’un yeni belediye başkanı seçilerek şehrin tarihindeki ilk Müslüman, ilk Güney Asya kökenli ve 1889’dan bu yana görev başına gelen en genç belediye başkanı oldu. Yılın başında anketlerde yalnızca yüzde bir desteğe sahip görünen, kamuoyunda neredeyse hiç tanınmayan ve üstelik kendisini açıkça “sosyalist” olarak tanımlayan bir adayın, sadece dokuz ay içinde Amerika’nın en büyük kenti, dünya kapitalizminin ise başkenti sayılan bir şehrin liderliğine yükselmesi gerçekten de muazzam bir siyasi başarı.

O geceki konuşmasında Mamdani, “New York sizin ve demokrasi de sizin!” diye haykırdı. Uzun süredir hiçbir siyasetçinin konuşması beni ağlatmamıştı. Mamdani’nin 4 Kasım gecesi, New York Belediye Başkanlığı’nı kazandıktan sonra yaptığı o konuşmanın beni neden bu kadar derinden etkilediğini anlatabilirsem, sanırım Mamdani’nin önemini de hakkıyla ifade etmiş olurum. İki yılı aşkın süredir yaşadığım bu ülkede, özellikle bu yılın başından beri hızla artan kaygı seviyem sanırım Amerika’da yaşayan diğer pek çok insanın hisleriyle örtüşüyordur: hayat pahalılığı ve bunun getirdiği geçim sıkıntısı, sosyal ve ekonomik güvencesizlik ve bunların üzerine Trump iktidara geldiğinden beri eklenen ciddi bir kültürel savaş ve göçmen karşıtlığı. Mamdani’nin zaferi bunların hepsine vurulmuş kuvvetli bir şamar gibiydi. 

Demokrasilerde yaşanan gerilemeler, artan muhafazakârlık, yükselen yeni cinsiyetçilik akımları, tırmanan ırkçılık, uluslararası ilişkilerde “orman kanunlarının” yeniden dayatılması, artan çatışmalar, kutuplaşma, derinleşen ekonomik ve sosyal eşitsizlikler ve hayatın her alanında büyüyen güvencesizlik uzun bir süredir ilerici kesimler üzerinde derin bir yenilgi hissi yaratıyordu. Mamdani’nin zaferiyle birlikte bu his yerini yeni bir umuda bıraktı. Peki Mamdani bunu nasıl başardı? Onun elde ettiği bu başarı başka yerlerde yeniden üretilebilir mi? Dünyanın pek çok ülkesinde hızla güçlenen faşizan gidişatı tersine çevirecek bir yol gerçekten var mı? 

Mamdani kimdir?

Mamdani, 1991 Uganda doğumlu Hint kökenli bir göçmen. Elbette onu asıl değerli kılan şey ailesi değil, kendi kişiliği ve siyaseti; ancak yine de sıra dışı bir aile ortamında yetişmiş olduğunun altını çizmek gerekiyor.

Babası Mahmood Mamdani, Ugandalı bir siyaset bilimci, antropolog ve tarihçi; Afrika çalışmaları ile sömürgecilik sonrası siyaset teorisinin dünyaca tanınan isimlerinden biri. 1972’de Idi Amin’in Güney Asyalıları ülkeden sürmesiyle Amerika’ya göçmek zorunda kalmış; orada sol çevrelerle bağ kurarak akademik kariyerini ilerletmiş ve doktorasını Harvard’dan almış. Uzun yıllardır Columbia Üniversitesi’nde ders veriyor ve bugün post-kolonyal düşüncenin en etkili temsilcilerinden biri kabul ediliyor. 

Annesi Mira Nair ise hem Hindistan’da hem uluslararası alanda tanınan, ödüllü bir bağımsız film yönetmeni. Filmlerinde sosyal adaletsizlik, post-kolonyal kimlik, göçmenlik, sınıf ve etnisite gibi temalara odaklanıyor ve bu konuları çarpıcı bir görsellikle işliyor. Örneğin, gençliğimde izlediğim ve hala hatırladığım “Mississippi Masala” (1991) ve daha sonra izlediğim “Mansoon Wedding” (2001) filmleri onun eseri. 

Bu muhteşem iki kişinin bir araya gelmesi ile entelektüel ve sanatsal perspektiflerin buluştuğu bir “kültür + fikir+ aktivizm” ailesi yaratılmış ve Mamdani bunun meyvesi olarak ortaya çıkmış. Dolayısıyla Mamdani’nin arka planında son derece güçlü bir kültürel ve entelektüel birikim var.

Siyasi kimliği açısından Mamdani bir demokratik sosyalist, yani Democratic Socialists of America (DSA) üyesi ve seçimleri de bu kimlikle kazandı. DSA, Demokratik Parti’nin bir alt birimi değil; bağımsız bir siyasi örgüt. Kendi üyeliği, liderliği ve politik platformu var. Ancak ABD’deki iki partili yapı ve dar bölge çoğunluk seçim sistemi nedeniyle üçüncü partilerden seçilme ihtimali neredeyse imkânsız olduğundan, DSA üyesi siyasetçiler (Bernie Sanders ya da Alexander Ocasia Cortez gibi) çoğu zaman Demokratik Parti içinde yarışmayı tercih ediyorlar. Bu, Demokratik Parti ile kurumsal bir bağ değil; tamamen seçim sistemi tarafından şekillenen bir siyasi strateji.

Demokratik sosyalist kimliği nedeniyle Mamdani yalnızca Trump, Cumhuriyetçi Parti ve diğer gerici unsurlarla değil, Demokrat Parti içindeki yerleşik siyasetçilerle de mücadele etmek zorunda kaldı. Haziran ayındaki Demokrat Parti ön seçimlerinde Cuomo’yu geride bırakması, parti içinde adeta bir soğuk duş etkisi yarattı. Zira Amerika’da “sosyalizm” kelimesi hâlâ güçlü bir alerji yaratıyor. 

Demokrat Parti, tıpkı diğer merkez-sol partiler gibi, kendi içinde daha sola ve daha sağa yakın fraksiyonlara sahip. Ancak bu iki partili sistemde Demokrat Parti’nin en büyük korkusu “radikal” görünmek. Bu nedenle partinin müesses nizamı, özellikle ekonomik politika alanında sağın radikalleşmesine karşı konumlanmak yerine giderek merkeze kaymayı tercih etti. Bunun sonucu ise, uzun süredir çalışan sınıfların temsilini büyük ölçüde terk ederek, siyaseti ağırlıklı olarak kimlik üzerinden kurması oldu. Bu durum da kaçınılmaz olarak, eğitim düzeyi daha düşük ve ekonomik baskıyı en yoğun hisseden geniş emekçi kesimleri Trump gibi sağ popülistlerin kucağına itti. 

Mamdani’nin seçim kampanyası: İşçi sınıfı odaklı siyaset

Mamdani’nin kampanyasının en belirleyici yönü, ekonomik eşitsizliklerin yarattığı baskıyı açık bir sınıf siyaseti perspektifiyle ortaya koymasıydı. Demokratik sosyalist bir aday olarak başından beri emekçi kesimlere odaklandı ve kampanyası boyunca “Ben milyarderlerin değil, çalışan insanların tarafındayım,” diyerek net bir tavır sergiledi. Bu mesaj özellikle yoksul ve orta sınıf mahallelerde, genç ve ilerici seçmenlerde güçlü bir karşılık buldu.

Mamdani aslında temel olarak üç söz verdi: Kiraların dondurulması, bedava ve hızlı toplu ulaşım ve bedava kreşler. Bunları da milyarderlerden alacağı daha yüksek vergiler ile finanse etmeyi vadetti. Nitekim New York bir yandan pek vergi vermeden gitgide daha zenginleşen milyarderlerin, öte yandan maddi olarak gittikçe şehirde yaşamakta zorlanan ve görmezden gelinen emekçilerin kenti. New York’ta yaşam maliyetlerinin hızla artması (kira, ulaşım, çocuk bakımı ve temel gıda fiyatları) geniş kesimler üzerindeki baskıyı oldukça artırmış durumda. Mamdani bu sorunlara ideolojik bir dille değil, insanların gündelik deneyimlerine dayanarak yaklaştı. Kiraların dondurulması, ücretsiz otobüs hatları, belediyenin işlettiği ucuz marketler ve ücretsiz çocuk bakımı gibi vaatler hem seçmenlerce kolay anlaşılan hem de dönüştürücü nitelikte. Bu yaklaşım, geleneksel sol tabanın ötesinde, orta gelirli seçmenlerde ve Demokrat Parti’den uzaklaşmış gruplarda da yankı buldu.

Mamdani’nin başarısının arkasında güçlü bir taban örgütlenmesi de vardı, tıpkı Obama gibi. Yüz bini aşan gönüllü ordusu kampanyanın stratejisinden saha çalışmalarına kadar her aşamasında aktif rol aldı. Bu yatay örgütlenme modeli kampanyanın kendi kendini büyüten bir dinamizme kavuşmasını sağladı. Gönüllüler 3 milyondan fazla kapı çaldı ve böylece New York tarihinin en geniş saha örgütlerinden biri ortaya çıktı. Büyük bağışçılara değil, binlerce küçük katkıya dayanan bağış kampanyası da aynı taban karakterini taşıyordu.

Mamdani’nin iletişim tarzı da kampanyasını farklı kıldı. Soyut ideolojik tartışmalar yerine seçmenle doğrudan, empati temelli bir ilişki kurdu. Sosyal medyada mizahi ve yaratıcı videolarla gençlere ulaştı; yüz yüze iletişimde ise insanları yargılamadan dinlemeyi benimsedi. Gönüllüler de kapı kapı dolaşırken aynı yaklaşımı sürdürdü. 

Mamdani 18–29 yaş arası seçmenlerin yüzde 78’inin oyunu aldı; gençlerin yoğun olduğu bölgelerde fark 30 puana kadar çıktı. Kiracı mahallelerinde 20 puanı aşan farklarla kazanması, ekonomik baskının güçlü bir mobilizasyon yaratabildiğini gösterdi. Siyah, Latin ve Güney Asyalı seçmenlerle kurduğu bağlar da koalisyonunu genişletti. Kimliğe değil ekonomik taleplerin somutluğuna dayanması, kampanyayı etnik temelli siyasetin ötesine taşıdı. Beyaz nüfusun arttığı mahallelerde bile güçlü bir performans sergilemesi bunun göstergesiydi.

Sonuç olarak, Mamdani kampanyasında “Herkes için bir şehir!” dedi ve kitleleri sandığa çekmeyi başardı. Seçime katılım oranı son 60 yılın en yüksek seviyesine çıktı. Daha önceki seçimlere kıyasla en az bir milyon daha fazla seçmenin sandığa gitmesi, Mamdani’nin kampanyasının yarattığı toplumsal mobilizasyonun büyüklüğünü açık biçimde ortaya koyuyor. Peki, Mamdani’nin yarattığı bu kitlesel demokratik hareketin anlamı ne?

Neoliberal  düzen, demokrasi krizi ve popülizm

Malumunuz, 1980’lerden bu yana dünyada neoliberal ekonomik politikalar hâkim. Özellikle 2008 küresel ekonomik krizinden beri neoliberalizm yoğun biçimde eleştiriliyor olsa da bu politikalardan gerçek anlamda bir kopuş yaşanmadı. Neoliberalizme yönelik uluslararası tepkiler—örneğin Trump’ın gümrük vergileriyle başlattığı “ticaret savaşları”—ülkelerin iç ekonomik politikalarında ciddi bir değişim yaratmadı. Yani piyasaların alternatif ekonomik ve sosyal politikalarla dengelenmesi hâlâ söz konusu değil. Dolayısıyla, çalışan kesimlerin gelir düzeylerinde ya da ekonomik ve sosyal güvence seviyelerinde kayda değer bir iyileşme görülmedi. Aksine hayat pahalılığı hızla artıyor, geçim sıkıntısı derinleşiyor ve ekonomik baskılar giderek toplumsal patlama potansiyelini artırıyor.

Tüm bu gelişmeler siyasal alanı da doğrudan etkiliyor: demokrasinin giderek sığlaşarak yalnızca seçimlere indirgenmesi, demokratik hakların gerilemesi ve otoriter eğilimlerin güç kazanması, küresel neoliberal düzenin yarattığı ekonomik ve toplumsal baskıların doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Geçim sıkıntısı yaşayan, ekonomik ve sosyal koşulları sürekli kötüleşen halk kitleleri siyasette sesini duyuramıyor. İktidarda merkez sağın ya da merkez solun olması fark etmiyor; hükümetlerin hepsi vatandaşlarından çok piyasaları memnun etmeye çalışıyor. Ekonomiler kâğıt üzerinde büyüyor görünse de bu büyümeden yalnızca küçük bir kesim faydalanıyor, geri kalanlar ise giderek daha fazla eziliyor. Seslerini duyuramayan veya kaale alınmayan sıradan insanlar, bu tabloyu elbette “demokrasinin işlemediği” ya da “yozlaştığı” şeklinde yorumluyor. Bu durum toplumda hem derin bir ümitsizlik hem de giderek biriken bir öfke yaratıyor. Sonuçta da kitleler, seslerini duyduğunu söyleyen, kendilerini temsil ettiğini iddia eden siyasetçilere—yani popülist liderlere ve hareketlere—yöneliyor. 

Şüphesiz Mamdani de popülist bir siyasetçi, ama sol bir popülist. Ben popülizmi illaki olumsuz bir olgu olarak görmüyorum. Aksine, otoriterliğe yönelmediği sürece popülizmin, sesi duyulmayan kitlelerin sesinin duyulması ve daha kapsayıcı bir siyaset anlayışını benimsenmesi açısından önemli bir işlev görebileceğini düşünüyorum. Benim açımdan esas sorun popülizmin kendisi değil, popülizmin yükselmesine yol açan yapısal koşullar. Popülizm, siyasi sistemde ters giden şeylerin yalnızca bir belirtisidir. Bu belirti, gerçek sorunları görme ve çözme fırsatı yaratıyorsa, gayet olumlu sonuçlar doğurabilir. Ancak popülizm, sağ popülizmin yaptığı gibi, gerçek sorunlarla yüzleşmek yerine toplumda günah keçileri (göçmenler, etnik azınlıklar, entelektüeller, vb.) yaratarak emeğiyle geçinen kesimleri bölme ve birbirine düşürmeye, kutuplaşmayı artırmaya ve böylece iktidarda kalmanın bir aracı hâline gelmeye başladığında ciddi bir siyasi tehlikeye dönüşür. Bu nedenle sol popülizm ile sağ popülizm arasında önemli farklar olduğunu düşünüyorum: Sağ popülizm kolayca siyasal felaketlere yol açabilirken, sol popülizm günümüzün krizlerine yönelik anlamlı çözümler üretebilme potansiyeline sahiptir.

Özetle, neoliberalizmin yarattığı kriz hem sağ hem sol popülizmi yükseltiyor, çünkü umutsuz ve öfkeli kitleler artık gerçek bir değişim talep ediyor. Bu değişimi onlara yalnızca popülist aktörler vaat ediyor. Örgütlü işçi hareketlerinin, sendikaların ve sol ideolojinin neoliberal politikalar yoluyla yapısal olarak zayıflatılmış olması ise ne yazık ki daha çok sağ popülistlerin önünü açıyor. Bu koşullar altında Mamdani ve Jeremy Corbyn gibi bazı sol popülistlerin öne çıkabilmesi bile başlı başına büyük bir mücadele gerektiriyor. Üstelik değişim vadetmek kolay, ama bunu hayata geçirmek çok daha zor. Mamdani’nin zafer konuşmasında dediği gibi, “Bir demokrasinin sürdürülebilir olabilmesi için, halkın maddi taleplerine karşılık vermesi şarttır.” Çünkü, 1930’lu ve 1940’lı yılların New York belediye başkanı La Guardia’dan alıntıladığı gibi, “Açlık çeken bir memlekete özgürlük vaazı veremezsiniz.” 

Ancak, bugün dünya piyasaları birbirine sıkı sıkıya entegre olmuş durumda ve ulus-ötesi sermaye sınıfı olağanüstü bir ekonomik ve siyasi güce sahip. Böyle bir düzeni dönüştürmek karizmadan çok daha fazlasını gerektiriyor. Bu yüzden, tıpkı New York seçimlerinde olduğu gibi, toplumun tabandan örgütlenerek mobilize olması, birlik içinde hareket etmesi ve seçilmiş temsilciler üzerinde demokratik baskı kurarak verilen sözlerin hayata geçirilmesini sağlanması şart. Aksi hâlde, yani sol popülist siyasetçiler vaatlerini yerine getiremezse, bugün onlara yönelen destek büyük olasılıkla sağ popülizme kayacaktır.

İnadına umut

Böyle devam ederse, önümüzdeki yıllarda çok daha fazla popülist siyasetçi göreceğimiz kesin. Ancak sol popülizm sağ popülizme üstün gelemezse, dünyanın nefretin, ayrımcılığın, savaşların ve otoriter rejimlerin arttığı daha da karanlık bir döneme sürükleneceği de aynı derecede açık. Bu yüzden Mamdani ve Corbyn gibi siyasetçiler kritik bir önem taşıyor. Küresel gidişatın iyiye evrilmesi mümkünse, bunun öncülüğünü büyük ihtimalle onlar yapacak. Sesi duyulmayanların sesinin duyulduğu, ezilen ve dışlanan kitlelerin kendi gelecekleri üzerinde söz sahibi olduğu bir siyaset böyle liderlerin yarattığı bir heyecan ve mobilizasyon ile mümkün olabilir. Mamdani “Bizim vaktimiz geldi” sloganıyla ve “Gelecek bizim” derken tam da bunu ima ediyordu. Corbyn’in yeni partisinin isminin “Sizin Partiniz” (Your Party) olması da benzer bir anlam taşıyor.

Kendisine verilen oylarla değişim için, herkes için yaşanabilir bir şehir yaratmak için ve farklı bir siyaset anlayışı kurmak için halktan yetki aldığını vurgulayan Mamdani, Trump hükümetinin savunduğu ne varsa adeta onların antitezi gibi. Oysa ilginç bir şekilde ikisi de kitlelere aynı mesajı veriyor: “Sizin için savaşacağız, çünkü biz siziz.” Fakat Mamdani’nin söylemi ve pratikleri bu sözün içini bambaşka biçimde dolduruyor. Sosyal yardımların acımasızca kesildiği bir dönemde sosyal devleti savunuyor. İsrail’e kayıtsız şartsız destek verilirken Netanyahu’yu New York’a sokmayacağını açıkça söylüyor. Ülkede göçmenlere yönelik acımasız bir savaş yürütülürken kendisi bir göçmen olarak Trump’a “Birimize dokunmak için hepimizi aşmanız gerekir,” diyerek meydan okuyor. Böylece faşizme doğru evrilen mevcut siyasi krizle nasıl mücadele edebileceğimiz konusunda da ipuçları veriyor. Faşizm homojen bir toplumu, uyumu ve hiyerarşiyi yüceltir. Mamdani ise çeşitliliği, eşitliği ve tabandan demokrasiyi savunuyor. Ve bunu yaparken de büyük bir kararlılık ve cesaretle yapıyor. Sanırım siyasette en çok ihtiyacımız olan da bu: bu kötü gidişatı kararlılıkla reddetmek ve cesaretle mücadele etmek. 

Kendisinin başarılı olmasını canı gönülden diliyorum. New York’tan yükselen bu umut rüzgarının tüm dünyayı sarması ve dünyamıza elle tutulur iyileştirmeler ve ilerlemeler getirmesi ümidiyle… 

Foto: ΑΙ

Etiketler: dünyafaşizmmamdaninewyorkpopülizmsol
Yonca Özdemir

Yonca Özdemir

Yonca Özdemir, lisans eğitimini ODTÜ’de tamamladıktan sonra, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında yüksek lisans eğitimini Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Delaware Üniversitesi’nde, doktora eğitimini ise Pittsburgh Üniversitesi’nde tamamladı. Doktora eğitiminin ardından 2007 yılında ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü’nde ders vermeye başlayan Özdemir, burada on beş yıl boyunca öğretim üyeliği yaptı. Ancak sendika başkanlığı görevinde bulunması ve Kıbrıs ve Türkiye siyasetine ilişkin eleştirel görüşleri nedeniyle 2022 yılında bu kurumdan uzaklaştırıldı. Bu nedenle 2023 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne dönmek zorunda kalan Özdemir, halen William & Mary Üniversitesi’nde akademik kariyerine devam etmektedir. Pek çok uluslararası dergide makaleleri yayımlanan Özdemir, ayrıca Political Economy of Turkey’s Development: 1838–Present (“Türkiye’nin Kalkınmasının Siyasal Ekonomisi: 1838’den Günümüze”) kitabının editörlerinden biridir. İki kız çocuk annesi olan Özdemir, akademik çalışmalarının yanı sıra, Kıbrıs ve Türkiye’nin çeşitli gazetelerindeki yazılarıyla da görüşlerini paylaşmayı sürdürmektedir.

İçerik Yok
Devam Et
Gazedda

© 2025 Gazeddakıbrıs - Copyleft

  • Künye
  • Dayanışma
  • İletişim
  • Gizlilik Politikası

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

Bulamadık
Tümünü Gör
  • Ana Sayfa
  • HABER
    • KIBRIS
    • DÜNYA
    • İKLİM KRİZİ | EKOLOJİ
    • KİTAP & KÜLTÜR & SANAT
    • KORONAVİRÜS
  • MULTİMEDYA
    • GAZEDDAPOD
    • GAZEDDAWEBTV
  • KARŞI AKIM
    • EDİTORYAL KOLEKTİF
    • YAZARLAR
      • GAZEDDA YAZARLARI
      • GÜNEYDEN YAZARLAR
      • DÜNYADAN YAZARLAR
    • RÖPORTAJ

© 2025 Gazeddakıbrıs - Copyleft

Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız. Gizlilik ve Çerezler Politikası sayfamızı ziyaret edin.