Türkiye’de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’na operasyon, Türkiye’ye Avrupa Savunma Topluluğu kapısını aralayan AB’de soğuk duş etkisi yarattı.
Kritik AB zirvesi öncesinde yaşanan bu gelişmeler, “Erdoğan dümeni ABD’ye mi kırdı?” sorusuna yol açtı.
DW Türkçe haberinde son aylarda savunma politikalarını masaya yatıran Avrupa’nın önde gelen ülkeleri, kıtanın güvenliğini kendi imkanları ile sağlamak için düğmeye basarken, Türkiye’ye de bu sürece ortak olması için kapıyı araladılar. İngiltere, yaptığı toplantılara Türkiye’yi de davet ederken, Avrupa Birliği (AB) de Ankara ile diyalog ve iş birliği adımları atmaya başladığını hatırlattı.
Haberde, Türkiye iç siyasetinde yaşanan son gelişmelerin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması, bu iş birliği sürecinin geleceğini tartışmalı hale getirdiğine dikkat çekildi.
Merz ve Scholz neden Türkiye’den bahsetmedi?
Merz, Federal Meclis’te yaptığı konuşmada, yeni Avrupa Savunma Topluluğu’nun, Avrupa savunma sanayisini güçlendirmek için atılacak adımların “İngiltere ve Norveç gibi AB üyesi olmayan ülkeleri” de kapsayacağını söyledi. Ancak önceki açıklamalarında Ankara ile iş birliğinin önemini sıklıkla ifade eden Merz’in bu kez Türkiye’den söz etmemesi dikkat çekti.
Salı akşamı Berlin’de Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u ağırlayan Başbakan Olaf Scholz da basın toplantısında benzer bir tutum sergiledi. Scholz, AB dışındaki önemli partnerlerle de iş birliğinin önemini vurguladı, ancak İngiltere ve Norveç’in adlarını telaffuz etmekle birlikte, bu kez özellikle Türkiye’ye değinmedi.
Oysa Scholz, hem 6 Mart, hem de 12 Mart tarihlerinde düzenlediği basın toplantılarında, Ukrayna ve Avrupa’nın savunması konularında yaptıkları kritik toplantılara, İngiltere, Norveç ve Türkiye gibi partnerlerin de dahil edilmesinin çok önemli olduğunu vurgulamıştı.
Bu yaklaşım değişikliği, Berlin’de Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi, muhalif siyasetçiler ve gazetecilere açılan soruşturmalarla ilişkilendiriliyor.
Erdoğan’ın İmamoğlu hamlesi soğuk duş etkisi yarattı
Ekrem İmamoğlu’nun Perşembe günü Brüksel’de başlayacak AB liderler zirvesinden sadece bir gün önce gözaltına alınması da Avrupa başkentlerinde soğuk duş etkisi yaratmış olduğuna dikkat çekilirken, DW haberi şöyle devam etti:
Zirvede, Avrupa Komisyonu’nun kıtada inşa edilecek yeni güvenlik mimarisine ilişkin önerileri tartışılacak. Taslak önerilerde AB’nin İngiltere, Norveç ve Türkiye gibi partnerleriyle, savunma ve güvenlik alanında ortaklık geliştirilmesi öneriliyordu. Ayrıca Avrupa Konseyi ve Avrupa Komisyonu başkanlarının, zirvenin ardından 21 Mart Cuma akşamı video konferansı aracılığıyla Türkiye, İngiltere, Kanada, İzlanda ve Norveç’in yanı sıra Yeni Zelanda, Avustralya, Japonya liderleriyle savunma konulu toplantı yapmaları bekleniyor.
Ancak Türkiye siyasetindeki son gelişmelerin AB zirvesindeki tartışmalara hatta sonrasında yayımlanacak bildiriye nasıl yansıyacağı merak konusu oldu.
Oysa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, daha bir hafta önce Türkiye’nin AB’ye tam üye olmak istediğini söylemişti.
Almanya’nın saygın düşünce kuruluşlarından Bilim ve Politika Vakfı (SWP) bünyesindeki Berlin merkezli Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) uzmanı Dr. Yaşar Aydın’a göre Erdoğan bu söylemle sadece taktiksel olarak pazarlık çıtasını yükseltmeyi hedefliyor.
“Ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmayı hedefliyor”
“Bırakın Türkiye’nin AB’ye üye olmasını, üyelik müzakerelerinin başlamasını bile istemiyor” değerlendirmesini aktaran Aydın, “Bir tarafta AB’ye üye olmak istediğini söyleyen bir Erdoğan var, diğer tarafta İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu gözaltına alınıyor… Muhalefetteki siyasetçilerle, gazetecilerle, TÜSİAD yöneticileri ile uğraşan bir Erdoğan var. Ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmayı amaçlayan bir Erdoğan varken, Vedat Milor hakkında bile soruşturma açılırken, demokrasi konusunda olumlu bir gelişme olacağına, Türkiye’nin AB ile müzakerelere başlayabileceğine tabii ki kimse ihtimal vermiyor” görüşünü kaydediyor.
AB’nin eski Ankara Büyükelçisi Marc Pierini, İmamoğlu’nun 100’den fazla kişi ile birlikte gözaltına alınması sonrasında sosyal medya hesabından “Türkiye’de hukukun üstünlüğünde devasa yozlaşma” görüşünü paylaştı. Kimi siyasi gözlemciler gelişmeleri “Türkiye’de siyasi darbe” sözleriyle yorumlarken, politik risk danışmanı Dr. Wolf Piccoli, “Erdoğan’ın iktidarı barışçıl bir şekilde bırakmayacağı giderek daha açık hale geliyor” yorumunu aktardı.
Avrupa ile yakınlaşmaya darbe indirir mi?
Peki bu gelişmeler yaşanırken Türkiye’nin Avrupa’nın yeniden yapılandırılan güvenlik mimarisinde yer alması mümkün mü?
Yaşar Aydın bu soruyu “çok zor” sözleriyle yanıtlıyor. AB’nin Türkiye’yi kaybetmek istemediğini, güçlü ve savaşma yetkinliğine sahip Türk ordusuna güven duyulduğuna vurgu yapan CATS uzmanı sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Türkiye’nin Avrupa’nın yeni güvenlik mimarisinde yer alması isteniyor, Türkiye askeri olarak güven duyulan bir ülke. Ancak Türkiye’nin baş müzakerecisi olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a güven duyulmuyor. Büyük bir güvensizlik var. ‘Bir gece ansızın gelebiliriz’ söylemleri unutulmadı, müzakere masasında önemli kararlar söz konusu olduğunda İsveç’in NATO üyeliğinde olduğu gibi süreçleri baltalama, geciktirme ihtimali olabilir. Bu da inşa edilecek yapının bütünlüğünü bozabilir, zayıflatabilir. Şimdi de zaten ‘AB’yi sadece Türkiye kurtarabilir’ diyor. Bu söylem bile Avrupa’da çok itici bulunuyor. Maalesef üzücü. Ayrıca Avrupa kendi bünyesinde aşırı sağ ve otoriterlikle mücadele ederken nasıl gidip de otoriter liderle masaya oturacak?”
Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Avrupa Komşuluk Konseyi (ENC) Direktörü Samuel Doveri Vesterbye de Washington-Moskova yakınlaşması ile birlikte Rusya’nın Avrupa kıtasındaki hakimiyetinin artacağına, bunun Avrupa ülkeleri için olduğu kadar Türkiye için de yeni güvenlik sınamaları anlamına geleceğine işaret ediyor.
Ankara-Washington hattında gizli pazarlıklar mı yürütülüyor?
Vesterbye, “ABD güçlü bir AB istemediği gibi, Avrupa ülkelerinin güçlü bir ittifak oluşturmalarını da istemez. ABD İngiltere, Fransa, Almanya ve Türkiye’nin oluşturacağı dörtlü bir ittifakı asla istemez. Her dört ülke ile ayrı ayrı ABD’nin çıkarlarına hizmet edecek taleplerde bulunacağı pazarlıklar, müzakereler yürütür. Türkiye ile de derin, yoğun pazarlıklar yürüttükleri çok açık” sözlerini kaydetti.
ABD’nin Rusya ile normalleşme için Türkiye ve Suudi Arabistan’ı seçmiş olmasının tesadüf olmadığının altını çizen Samuel Doveri Vesterbye, her iki ülke hakkında Trump’ın hiç açıklama yapmıyor olduğuna, bunun önemli bir gösterge olduğuna dikkat çekti. Vesterbye, “ABD, Türkiye ve Suudi Arabistan’ı kendi yanına çekmeye çalışıyor” diyor.
Erdoğan, İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi ve gözaltına alınmasından hemen önce, Pazar günü, ABD Başkanı Donald Trump ile telefonda görüştü.
Trump’ın Suriye, İsrail ve Ukrayna konularında beklentilerine yanıt verdiği müddetçe Erdoğan’ın iç siyasette ne yaptığını çok da umursamayacağı yorumları öne çıkarken, diplomasi kulislerinde Erdoğan’ın Trump ile görüşmesi sonrasında kendisine sunulan vaatler sonrasında “yeni bazı tercihler yapmış olabileceği” konuşuluyor.
Erdoğan dümeni AB yerine ABD’ye mi kırıyor?
Uzun süre Batı İttifakı ile Rusya arasında gel-git yaşayan Türkiye, artık Avrupa, ABD ve Asya arasında savrulmaya başlamış görünüyor.
ENC Direktörü Vesterbye, siyasetçilerin karar alma süreçlerinde kendi kısa vadeli siyasi bekaları ile ülkelerinin uzun soluklu ulusal menfaatleri arasında yapacakları tercihlerin kritik önem taşıdığına vurgu yapıyor.
Avrupalı uzman, “Türkiye’nin doğal tercihi, ortak bir coğrafyada yer aldığı Avrupa olmalı diye düşünüyorum. Ben aksini söyleyebilecek bir analist bilmiyorum. Şayet Türkiye, ABD ile örneğin Ukrayna konusunda Avrupa’nın geri kalanını, Fransa ve Almanya’yı dikkate almayan bir güvenlik ve ekonomik ilişkiyi tercih edecek olursa, sanırım tarihinde en kısa ömürlü kazançtan yana tercih yapmış olur, bununla da kendi ayağına kurşun sıkmış olur. Çünkü Türkiye’nin ekonomisi, güvenliği ve enerjisinin geleceği Avrupa’da” dedi.
CATS uzmanı Yaşar Aydın ise Erdoğan’ın çok pragmatik bir siyasetçi olduğunu, dümenini ABD’ye kırabileceğini söyleyerek şu değerlendirmeyi aktardı:
“Ama Erdoğan için ekonomi de çok önemli. Türkiye için ABD pazarı AB pazarına alternatif olamaz. AB ile Türkiye’nin ticaret hacmi 200 milyar euronun üzerinde. Coğrafya olarak da ABD uzak. Yakındaki dost, uzaktaki düşmandan iyidir mantığı ile yol çıkılırsa AB’nin önemi gayet tabii ki ortada… Özetle ticari, askeri ve dış politika olarak Erdoğan açısından AB daha mantıklı ama iç politika, demokrasi ve insan hakları bakımında durum farklı. Erdoğan’ın otoriter olması, Trump’ın çok da umurunda değil. Peki bu Türkiye’nin menfaatine mi? Öyle görünmüyor.”