ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Kaynak: ERDOĞAN SÖZÜNÜ SAKINMADI
Görsel ve Çeviri: Penna
Geçtiğimiz Pazar günü, “Kıbrıs sorununda, her hükümet tarafından üretilen ve kamuoyuna geniş tüketim için sunulan gergin propaganda ipinin üzerinde yürümeyi öğrendik; bu, iktidardakilerin karlı statükosuna hizmet eder” diye yazdığımızda sanki açık bir kitap okuyormuş gibiydik.
Bu nedenle, BM Genel Kurulu tamamlanmadan önce bile Nikos Hristodulidis’in (28.08.2023), “Eylül ayı boyunca, New York’taki BM Genel Kurulu göz önüne alındığında, görüşmelerin Crans-Montana’da koptuğu yerden devam etmesi yönünde gelişmeler olacak” açıklaması, öncelikle Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından yerle bir edildi. Genel Kurul kürsüsünden uluslararası topluma “KKTC’yi” tanımaları çağrısında bulunarak, federal çözüm modelinin uygulanamayacağını artık herkesin kabul ettiğini savundu.
Yunan-Türk ilişkileri ve [Kyriakos] Mitsotakis ile olan görüşmesine dair açıklaması oldukça anlamlıydı: “Amacımız Ege’deki karışık atmosferi dağıtmaktır ve Mitsotakis’in yaklaşımı bu yöndedir”. İkisinin ayrı ayrı yaptığı açıklamalarda Kıbrıs sorununun yer almaması ve yalnızca ‘pozitif gündem’ politikasına hizmet eden konuların olması alışagelmiştir.
‘Etnik-politik doğruculuk’ tarafından canlı canlı yenilip yutulacağını bildiği için Kıbrıs sorununu dile getirmekten kaçınamayacağını bilen Mitsotakis, bazı haberlere göre, Erdoğan’a Kıbrıs sorunuyla ilgili bir şeyler söylemesi gerektiğini söylemiş, ‘sultan’ ise umursamazca takılmış. Bu nedenle Atina, Yunanistan’ın Kıbrıs’ta iki devletli çözümü görüşmeyeceğini ve kabul etmediğini, Hristodulidis-Tatar-BM arasında üçlü bir görüşmenin gerekliliğini ve Guterres’in görüşmelere yeniden başlamak için bir temsilci atamasının gerekliliğini içeren bilgileri dolaşıma sokarak konunun iletişimini yönetmeyi başardı.
Nikos Hristodulidis, Genel Kurul kürsüsünden Erdoğan’a “işgalin, saldırganlığın ve güç kullanımı sonucu oluşan yasa dışılığın tanınmasının mümkün olamayacağını” söyledi ki, bu da akıllara son dönemde K/T solcularının artık geçersiz olan ‘meşhur sloganını’ getirdi; “Kıbrıs’ta barış engellenemez”!
Esasen, Yunanistan ve Türkiye, Sivil Savunma ve göç alanında iş birliğini güçlendirme, Ege’deki atmosferin normalleştirilmesi gibi görüşlerinin örtüştüğü konularda mutabakata vardı. Hazırlanan yol haritası, 2023 yılının sonuna kadar üç toplantıyı içeriyor: 1- Dışişleri Bakan Yardımcıları arasındaki siyasi diyalog ve pozitif gündem için Ekim ayının ortasında, 2- Güven Artırıcı Önlemler için Kasım ayında ve 3- 7 Aralık’ta Selanik’te yapılacak olan Yunanistan-Türkiye Üst Düzey İş birliği Konseyi toplantısı, Erdoğan’a göre “Türkiye ve Yunanistan arasında ileriye doğru önemli bir sıçrama olacak.”
Türkiye Cumhurbaşkanı ayrıca şartlar belirleyerek, “Türkiye ve Yunanistan olarak, güven ortamını zedeleyecek adımlardan ve açıklamalardan kaçınmalıyız. Yaklaşan sürecin güvenli bir şekilde ilerlemesi için birlikte adımlar atmamız gerekiyor” dedi. Kıbrıs sorunun ele alınmamasının nedeninin bu olduğu söylenebilir mi? Bunun, geçtiğimiz hafta belirttiğimiz gibi, Washington’un sabırsızlıkla beklediği, Yunan-Türk projesinin başarısı için önemli ancak açıkça belirtilmemiş bir ön koşul olduğuna inanıyorum.
Ancak Türkiye Cumhurbaşkanı’nın New York ziyareti, oraya bir liderlik gündemiyle gittiğini haykırıyordu. Bir Doğu Akdeniz bölge liderinin ve dünyanın en güçlü liderlerinden birinin gündemiyle. Bunu, GK [Genel Kurul] konuşmasının planlanandan 10 dakika daha uzun sürmesiyle gösterdi. Beş Güvenlik Konseyi üyesini eleştirdi, konseyin açılması ve genişletilmesi gerektiğini belirtti, bu sırada Güvenlik Konseyi’nin dört üyesinin liderleri (Birleşik Krallık, Fransa, Çin ve Rusya) Genel Kurulda bulunmuyordu.
Aslında, Biden Erdoğan’ı görmeyi reddettiği için Türkiye Cumhurbaşkanı, kurnazca Guterres ile yapılması planlanan toplantıyı iptal etti ve Dışişleri Bakanına BMGS ile görüşme talimatı verdi. Türkiye’ye döndüğünde, Erdoğan, Ankara’nın Kıbrıs sorunuyla ilgili planlarını çekinmeden açıkladı: “Artık bir federasyon formüllerinin gerçekçi olmadığı ve işe yaramayacağı açıkça anlaşılmıştır.
Bu gerçeğin reddedilmesi, adada bir çıkmazın dayatılmış olmasından başka bir şey değildir. Kıbrıs’ta iki devletli, adil ve kalıcı bir çözüm bulma çabasında bulunduk. Bu konuda muhataplarımızı adım atmaya çağırdık. Uluslararası topluma bir kez daha çağrıda bulunduk. KKTC’nin bağımsız bir devlet olarak tanınması, Kıbrıs sorununun çözümüne katkıda bulunacak tek ve en etkili adımdır. Bunun dışında başka hiçbir seçeneği tanımıyoruz. KKTC’nin haklarını, uluslararası hukuk tarafından bize verilen garantörlük hakkı çerçevesinde sonuna kadar koruma kararlılığını taşıyoruz. Gözlemci üye olarak Türk Devletleri Teşkilatı’na katılmasıyla açılan kapının devam etmesini bekliyoruz. KKTC’nin bağımsız bir devlet olarak birbiri ardına ülkeler tarafından tanınması, Doğu Akdeniz’de barış ve huzura hizmet eder.” Erdoğan sözlerine şöyle son verdi; “Bundan sonraki yol haritamız, KKTC’nin haklarının tamamıyla korunması ve uluslararası sistemle entegrasyonu için atılacak etkili adımları içermektedir”.
Erdoğan’ın açıklamalarına Lefkoşa’nın tepkisi ne oldu? Nikos Hristodulidis, “BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve KT lideri Ersin Tatar arasında Cuma ve Cumartesi günleri New York’ta ayrı ayrı yapılacak görüşmelerin ardından ortak bir toplantı, eğer yakın gelecekte olmazsa, bir olasılık olarak masada kalmaya devam ediyor,” şeklindeki açıklamalarını CNA’ya [Kıbrıs Haber Ajansına] sızdırdı… Anastasiadis, Hristodulidis ve Kotzias’ın Kıbrıs sorununun enkazı üzerinde dans ettiği Crans-Montana’nın son anlarında Guterres’in dileğinin ne kadar zamansız olduğu ortaya çıktı: Kıbrıslılara iyi geceler ve iyi şanslar diliyorum…