“… ‘Oradalık’ hiçlikten sonra gelir.”[1]
“Futbol yalnız futbol olmalı!”[2] temennilerinin hiçbir karşılığı olmadığı malûm iken, bu konuda da defalarca yazmıştık.
Bu kez bir kez daha, -yazmak istemesem de- Katar’ın Messi soslu (Kara) 2022 Dünya Kupası için yazmak zorundayım.
“FIFA isimli para makinesi hem saha içinde hem saha dışında kazanıyor”ken;[3] futbolun, öncelikle egemen ideoloji tarafından kapitalist iktidarını meşruiyeti için kullanılan bir propaganda aygıtından ve onun ekonomi-politik’inden başka bir şey olmadığı bir “sır” değil.
Bunun örnekleri, Hitler Almanya’sında, Mussolini İtalya’sında, Franco İspanya’sında, Salazar Portekiz’inden bilinirken; Latin Amerika’daki askeri diktatörlükler açısından nasıl bir “değer” taşıdığı tarihe kayıtlıdır!
Futbol, kapitalizmin ekonomik, siyasal, ideolojik ve özellikle de kültürel amaçlarını üretmeye yönelik örgütlü etkinlikler alanıyken; Lev Nikolayeviç Tolstoy’un, “Boks gibi, boğa güreşi gibi sporlar barbarlığın belirtisidir,” vurgusu eşliğinde, unutulmasın: Futbol kitleleri bölme etkisiyle de sistemin/siyasetin kitleleri daha kolay etkisi altına almasını sağlar!
Bunlar böyleyken; şimdi kalkıp da, “Temel amaç futbol sporuna siyasi ve ahlâki görevler yüklemek değil, aksine bu spor dalını daha iyi bir gelecek için verilen mücadele ile bağlantılı hâle getirmek olmalıdır. Dünya çapında bunun birçok örneği vardır. Hem bu şekilde futbol seyretmek çok daha keyif verici hâle gelebilir,”[4] türünden bir zırvaya sarılmak olamaz![5]
Öncelikle Louis Althusser’in, “Lenin’e göre bir yanılgı karşısında susmak ya da onu görmezlikten gelmek, yenilmekten ve o yanlışı yapmaktan daha vahimdir”;[6] Aldous Huxley’in, “Temizlenmenin yolu çamurda yuvarlanmak değildir”; Erich Fromm’un, “Milyonlarca insanın aynı ahlâksızlıklar paylaşıyor olması bu ahlâksızlıkları birer erdem hâline getirmez, bu kadar çok yanlışı birlikte yapmaları, tüm bu yanlışları doğruya dönüştürmez ve milyonlarca insanın aynı tür zihinsel patolojiye sahip olmaları, bu insanların zihinsel açıdan sağlıklı olduğunu göstermez,” sözlerini hatırlatarak ilerleyelim.
“Bugün kapitalizm hayatın her alanını ele geçirmiştir. Her şey bir mal hâline gelmiştir. İnsanlar kendilerini ürün olarak sunmak peşindeler” vurgusuyla Byung-Chul Han ekler:
“Teşhircilik toplumunda her özne kendi reklam nesnesidir. Her şey sergi değeriyle ölçülür. Teşhircilik toplumu pornografik bir toplumdur. Her şey dışa çevrilmiş, ifşa edilmiş, çıplaklaştırılmış, soyulmuş ortaya serilmiş durumdadır. Teşhir etmenin aşırılığı her şeyi ‘tüm sırlarından arınmış olarak derhâl tüketilmeye açık’ bir meta hâline getirir. Kapitalist ekonomi her şeyi sergilenme mecburiyetine tabi kılar. Sadece sergilemeye yarayan sahnelenmelidir… Şeyler karanlığın içinde değil aşırı ışık altında ortada kaybolmaktadır…”[7]
Bir teşhir metası olarak futboldan söz ederken;[8] kapitalist ekonomi-politikten söz ettiğinizi unutmadan ve “Büyücü Messi”[9] lafazanlıklarına/ reklamlarına aldırmadan “futbol sporuna siyasi ve ahlâki görevler yüklemek”ten bir adım geri atmayın ve bir de André Maurois’un, “Ahlâk düzeni sağlam olmayan ve soyguncularıyla başa çıkamayan bir toplum -ruhunda artakalmış barbarlık duygusunun da baskısıyla- soyguncularına hayranlık duyar,” uyarısını kulağınıza küpe edin!
N’OLDU?
“Büyücü Messi” ile Maradona’nın “Tangocu Arjantin”i kazandı da “N’oldu?” ya da kim kaybetti!?
Eduardo Galeano’nun, “Üst sınıf istatistiklerle oynuyordu, orta sınıf borsada oynuyordu, alt sınıfsa spor toto oynuyordu,” diye tasvir ettiği kapitalist yalan/yıkım dünyasında futbol yabancılaşmanın bir aygıtı değil ise nedir ki?!
“Finali iyi bir yerden izlemek isterseniz bin 600 dolar ödemek zorundasınız. Finalin en ucuz bileti 200 dolar”[10] notu düşülen turnuvadan en kazançlı çıkan tarafın Katar’ın şeyhleri olduğu belli değil mi?
Futbol kulüplerinin, turnuvalarının oyun ve oyuncu ticareti yapan kapitalist işletmelere dönüştüğü -açlığın istisna değil, kural olduğu!- ve futbolcuların milyonlarca dolara alınıp-satıldığı dünyada oligarkların elinde oyuncak olurken Dünya Kupası da bunun istisnası değildi…
Şeyh emrediyor, İnfantino pazarlıyor, FIFA hakemleri dahi devreye sokup uyguluyordu…
Artık sadece zenginlerin oyunu oynanırken; onu da kapitalizm yoksullara pazarlıyordu…
Milyarlarca dolarlık sponsorluklar, reklam gelirlerinin yanında yasal/yasadışı bahislerde para su gibi akarken, Katar statlarının altında yatan cenazeler kimsenin umurunda değildi…
FIFA’nın ülkeleri azarlamasıyla zirve yapan Katar etkisi, aslında bir bakıma batı dünyasının insan hakları ve demokrasi konusundaki genel riyakârlığının bir parçasıydı…
Katar’ın hem içeride, hem de dışarıda işlediği insan hakları suçları görmezden gelinirken; gerçekten de futbol, sadece futbol değil!
Öte yandan Katar’daki FIFA 2022 Dünya Kupası, sosyal, ekonomik, politik ve sportif olarak soru(n)larla bezeliyken; bu kadar israfa (harcamaya) değer miydi?
Tam da bu tabloda Süreyya Karacabey’e kulak vermemek mümkün mü?
“Katar satın aldığı dünya kupası için birbirine çok yakın yerlere 8 ayrı stadyum yaptırdığında ve bu insanüstü çalışma sırasında binlerce işçinin ölümüne göz yumulduğunda, yabancı işçilerin kanlarıyla sulanmış yerlerde ‘Heey Arjantin, heey Fas’ diye bağırılırken,[11] üstelik ezilenlere destek verme gerekçesiyle bağırmak beni çok kötü etkiledi. Arjantin dünyanın en berbat ekonomisine sahip, kendi hayatı hakkında düşünmesini erteleyecek bir bahanesi oldu şimdi?”[12]
Tamamlıyoruz: Top medyası uyanıktır, sınıfsal toplara girmez, “patronları” için tek kelime etmez…
Messi’nin cibinlik giydiği, Nusret’in sahaya girip kupayı tokatladığı, altın madalyaları ısırdığı, bir ay boyunca hayattaki seküler her zevkin, güzelliğin, keyfin içine edildiği, kaptanların kol bandının bile sansürlendiği siyasal İslâmın sevimli’leştirildiği bir kupaydı Katar!
Arjantin’de yine kriz vardı, para yoktu, enflasyon uçmuştu, Ekonomi Bakanı daha yeni istifa etmişti.
Arjantin Cumhurbaşkanı ayıp olmasın diye finali evinde Arjantin’de izledi…
Ve nihayet finalden sonra kupa Nusret’in elindeydi!
FIFA golünü yine ezilenlere atmıştı…
KAPİTALİST, RÜŞVETÇİ FIFA
FIFA’nın kirli, kapitalist, rüşvetçi yüzü nü bilmeyen var mı?[13] (Hâlâ varsa ne yazık!)
1974’te João Havelange’ın başkanı seçilmesinden sonra ticarileştirilme hızı katlanan FIFA, dünya çapında milyarlarca euro üreten bir ticaret sektörü hâline geldi. Örneğin FIFA sadece 2022 üçüncü çeyreğinde 5.7 milyar euro kâr yaptı.
Bu arada FIFA’nın Dünya Kupası turnuvası geliri 4.6 milyar dolar civarında; TV yayın satışı 2.6 milyar dolarla FIFA’nın en önemli gelir kalemini oluşturuyor (yüzde 56); yayın hakları satışını yüzde 29’la pazarlama hakları takip ediyor; konaklama hakları, bilet satışları, lisans hakları ve diğer gelirler, toplam gelir bütçesinin kalan yüzde 15’ini oluşturuyor.[14]
Tabiri caiz ise devasa finans aygıtı 2022 Dünya Kupası’na katılan ülkelere 440 milyon dolarlık para dağıtma uygulamasına 1982 Dünya Kupası ile başladı ve 20 milyon dolar ödül dağıttı; şampiyon İtalya 2 milyon 200 bin dolar kazandı. 1982’den itibaren FIFA’nın şampiyon ülkeye verdiği para ödüllerinde 21 katlık bir artış oldu.[15]
Öncelikle FIFA, kurulduğundan beri temel mottosu “Quid pro quo/ Bir şey için bir şey” olan bir yapı. Bu kurum rüşvet ağlarının hâkim olduğu, amiyane tabirle söylemek gerekirse “Parayı verenin her zaman düdüğü çaldığı” bir yer. FIFA neo-liberal düzende büyüdü, gücüne güç kattı, zenginleşti ve oyun popülerleştikçe bu rüşvet ağını genişletti. Yani Katar’dan önce de sonra da hiçbir organizasyon temiz olmadı, olmayacak. Aslında bunları burada tekrarlamamızın pek bir anlamı yok; ortalama bir sporsever FIFA’nın nasıl bir kurum olduğunun bilincinde. Ayrıca FIFA, ilk defa insan hakları sicilinin tartışmalı olduğu bir ülkede Dünya Kupası düzenlemiyor.
1938 ile 1978’i hatırlamak yeter de artar bile!
1938’de Mussoloni’nin yönetimindeki İtalya’da düzenlenen organizasyonda, kupa faşist rejimin propaganda malzemesine dönüştü ve turnuvayı “şaibe” iddiaları altında İtalya kazandı.
Bu arada belirtmekte fayda var, 1938 Dünya Kupası’ndan iki yıl önce 1936’da da Nazilerin hâkimiyetindeki Almanya’da da olimpiyat düzenlenmişti. Anlayacağınız IOC’nin de FIFA’dan pek bir farkı yok.
1978’de ise bütün itirazlara rağmen organizasyon aşırı sağcı Jorge Rafael Videla’nın cuntasının yönetimindeki Arjantin’de düzenlendi. Tabii 1938’e göre teknoloji bir hayli gelişmişti ve kupa, insanları stadyumlarda canice öldüren bir rejimi aklama çabasına dönüştü.
Eduardo Galeano o günleri şöyle özetliyordu: “Buenos Aires’in Monumental Stadı’ndaki açılış töreninde marşlar çalınırken, Generel Videla, Havelange’ye nişan taktı. Oradan birkaç adımlık mesafede Arjantin’in Auschwitz benzeri işkence ve yok etme merkezi Mekanize Piyade Okulu’nda birtakım masum işler çevrilmekteydi. Ve oradan birkaç kilometre uzakta da uçaklar mahkûmları diri diri denizin dibine yolluyordu.”[16]
Tüm bunlar yaşanırken dönemin FIFA Başkanı, “Sonunda dünya Arjantin’in gerçek görüntüsünü görme fırsatını bulacak” derken özel davetli eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ise, “Bu ülkenin parlak bir geleceği var” ifadelerini kullanıyordu.
Ve bu sürecin sonunda ne oldu dersiniz? Tabii ki kupayı Arjantin şike iddiaları arasında kazandı, tıpkı İtalya gibi![17]
Ve nihayet kupanın başlamasına az kala eski FIFA Başkanı Sepp Blatter, 2022 Dünya Kupası düzenlemesinin Katar’a verilmesi kararının “hata” olduğunu dile getiriyordu.[18]
KATAR’LA ANIMSANAN(LAR)
“Hükümdarı tanımak için ‘halk’ olmak lazımdır,”[19] mottosundaki üzere kara(nlık) Katar’ın ne olduğunu en iyi işçiler bilir!
Küresel mali oligarşi ortağı/ bileşeni Katar’ı dünya kupası için desteklemekten geri durmadı. Çünkü bu bir petro-dolar meselesiydi!
ILO, ITUC (Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu), WHO (Dünya Sağlık Örgütü), Uluslararası İnsan Hakları Örgütü gibi paravan örgütleri devreye sokarak Katar’ın köleci ve göçmen işçi katliamcısı sicilini aklayıp uluslararası kamuoyu ve futbol taraftarları nezdinde meşrulaştırmaya çalıştı.
Bu uluslararası örgütler güya Katar’ın dünya kupası hazırlık ve inşa çalışmalarını denetleyecek, Katar petro-dolar oligarşisi ile işçi hakları, sağlığı, asgari ücretleri için pazarlık yapacak, Katar da Kalifa kölelik sistemini kaldıracak,[20] işçilere asgari ücret temin edecek, taşeron şirketler ve göçmen işçi mafyasından paralarını alamayan işçiler için fon oluşturacak, işçi sağlığı ve güvenliği önlemleri alacaktı…
Bu kölecilik ve işçi katliamı aklama örgütleri, yıllar boyunca Katar’ın göçmen işçi, insan hakları, demokrasi konusunda ne kadar değişip geliştiği, Kalifa sistemini kaldırdığı, işçi haklarını tanıdığı, pandemide işçileri nasıl koruduğu vb propagandası yapıp durdular.
Oysa vitrin dışında değişen bir şey yoktu. Göçmen işçiler yine 50 derece sıcaklıkta 10-12 saat çalıştırılıyor ve ölüyor, taşeron şirketler tarafından ücretleri 6-7 ay ödenmeyen göçmen işçiler grev ve eylem yaptığında tutuklanıyor ve dövülüyor, 3-4 hafta toplama kamplarında tutulduktan sonra ücretleri lütfen verilerek sınır dışı ediliyorlardı.
Katar şeriata dayalı görünmesine karşın dünya kupası için ülkeye gelecek zengin futbol turistlerine içki ve fuhuş serbestisi tanıyor, ama göçmen işçilerin şantiye ve baraka kamplarından çıkmasını, taleplerini, sendikalaşmalarını ve grevlerini şeriat hükümleriyle yasaklamaya devam ediyordu.
Göçmen işçiler uluslararası işçi simsarlığı şirketlerinin aldığı 7-8 bin doları bulabilmek için genellikle borçlanıyor, Katar’da taşeron şirketler aylar boyunca ücretlerini ödemediğinde yine tefecilere borçlanıyor, 2-4 kişilik bitli barakalarda ya da fahiş kiralı odalarda 6-8 kişi kalıyor, bazen dışarıda yatmak zorunda kalıyordu.
Hatta haftalarca aç kalıp yaşayabilmek için alenen bir şeyler çalar gibi yalıp birkaç hafta hapse girerek karınlarını doyurmaya çalışıyor, yarı sağ olarak ülkelerine dönmeyi başaranların birçoğu da yolluğunu doğrultmuş olmak bir yana öncekinden daha borçlu ve yoksul oluyordu.[21]
Bunların tümü “es” geçilirken ek olarak; Katar’ın sahip olduğu servet 2022 Dünya Kupası’nın Katar’da düzenlenmesinde de önemli etken oldu. Organizasyona ilişkin oylamada Katar; ABD, Japonya, Güney Kore ve Avustralya’dan daha fazla oy aldı. Oylamadan sonra Amerikan spor kanalı ESPN, 2015’te Katar’ın 15 Afrika ülkesi futbol yetkililerine yüksek tutarlı bağışlarda bulunduğunu ortaya çıkardı. Bu 15 ülkeden altısı, oylamada karar verecek yönetim kurulunda yer almaktaydı. Bu sonuç sonrası FIFA bir soruşturma açtı. Ancak FIFA soruşturmasında, beklendiği gibi Katar’a Dünya Kupası’nın verilmesinde bir usulsüzlük olmadığı raporlandı.
Ne var ki, başmüfettiş Michael Garcia, raporun çok önemli eksiklikler ve hatalar içerdiğini kamuoyuyla paylaşarak görevinden istifa etti. ‘The Times’ ise Katar’ın Dünya Kupası’nı alabilmek için FIFA’ya 880 milyon dolar gizli ödeme yaptığını manşetlere taşıdı.
2011’de ise ‘The Guardian’, FIFA’nın Sepp Blatter öncesi başkanı Joao Havalange ve iki FIFA yönetim kurulu üyesinin Katar lehine oy kullanmak için birer buçuk milyon dolar aldıklarını yazdı. FIFA Genel Sekreter Yardımcısı Jack Warner’ın, Katar’ın Dünya Kupası’nı satın aldığına ilişkin e-mailler ortaya çıktı.
2015’te rüşvet almak, usulsüzlük yapmak ve yolsuzlukları nedeniyle görevinden ayrılmak zorunda kalan Sepp Blatter bile Katar’ın Dünya Kupası’nı almak için karanlık işler yaptığını ABD tarafından açılan FBI soruşturmasında itiraf etmek durumunu yaşadı. 2020’de ABD Adalet Bakanlığı’nın yürüttüğü soruşturmada bazı FIFA yönetim kurulu üyeleri tutuklanırken, bazıları ise tutuklanmamak için Katar’la ilgili önemli itiraflarda bulundu. Soruşturma sonucunda FIFA yönetim kurulu üyelerinin yarısının bu işe karıştıkları ortaya çıktı.[22]
Örneğin 2 Aralık 2010’da Katar’a verilmesi kararlaştıran organizasyon öncesi o dönemin FIFA Başkanı Sepp Blatter açıklamasında yozlaşan kurumda yaşananları şöyle aktarıyordu: “Eski UEFA başkanı olan Fransız Michel Platini beni aradı ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin Katar’a oy vermemi istediğini aktardı. 6 ay sonra da Katar Fransa’dan 14.6 milyar dolarlık bir paketle Rafale Jetlerini satın aldı.”
2010’da organizasyonu aldıktan sonra başta stat olmak üzere birçok eksiği olan Katar, komşu ülkelerdeki (Hindistan, Nepal, Bangladeş, Pakistan Sri Lanka) ucuz iş gücüne başvurdu. The Guardian’ın haberine göre, 2010-2020 yılları arasında stat ve diğer yapıların inşaatlarında çalışan tam 6 bin 750 göçmen işçi yaşamını yitirdi.
Ölenlerin 2 bin 700’e yakını Hindistan, 1641’i Nepal, 1018’i Bangladeş, 824’ü Pakistan, 557’si ise Sri Lanka vatandaşıydı. 10 yıl boyunca ortalama haftada 12 işçi Katar’da yaşamını yitirdi. Katar yöneticileri hayatını kaybedenlerin yüzde 70’nin doğal sebeplerden öldüğünü açıkladı ancak ortalama yaşları 15-45 arasında olan işçilerin doğal sebeplerden öldüğüne inanmak imkânsızdı elbette![23]
Aslı sorulursa Katar’daki Dünya Kupası’nı -Körfez ülkesinde yaşanan ihlâller sınırları zorlarken- Mussolini yönetimindeki İtalya’nın 1934 Dünya Kupası’na benzetebiliriz.
İtalya’daki 1934 Dünya Kupası, faşist rejim için büyük bir propaganda silahıydı. Mussolini turnuvayı kendi takımının kazanması için her şeyi yapacaktı
‘Il Duce’nin ilk hedefi 1930 Dünya Kupası’ydı. Ancak FIFA’nın turnuvanın ev sahipliğini Uruguay’a vermesi üzerine sinirlendi ve takımın kupaya katılmasına izin vermedi. 1934’te bu kez amacına ulaşacaktı. İtalya’nın evindeki turnuva faşist iktidarın gücünü tüm dünyaya kanıtlaması için bir araçtı. Roma, Milano, Torino, Napoli, Floransa, Bologna, Cenova gibi kentlerdeki statlar bunun araçlarından biriydi. Bir diğeriyse İtalya’nın başarısı elbette.
Kazanmak Mussolini için o kadar hayatiydi ki bunun için “Saf İtalyan ırkı”nı tehlikeye düşürmeyi dahi kabul etti. İtalya göçmeni olduklarını kanıtlayabilmeleri hâlinde İtalya milli takımı için oynayabilmesini mümkün hâle getiren Oriundo yasası çıkarıldı. Yasa, ırkçıların tepkisini çekse de dönemin İtalya Teknik Direktörü Vittorio Pozzo, “Eğer İtalya için ölebiliyorlarsa İtalya için oynayabilirler de” diyerek bu isimlere sahip çıktı.
Roma’daki finali bir kez daha Mussolini’nin dostu(!) Ivan Eklind yönetti ve İtalya uzatmada 2-1 kazanarak Dünya Kupası’nı müzesine götürdü. Ancak Mussolini için tek bir kupa yeterli değildi. Maç sonrası gerçek Dünya Kupası’nın 6 katı büyüklüğünde Duce Kupası İtalyan futbolcularının elinde yükselen kupa oluyordu![24]
Katar için de farklı değildi!
Mussolini’nin propaganda aracı olarak kullandığı İtalya ev sahipliğindeki 1934 Dünya Kupası’ndan askeri dikta Arjantin’indeki 1978 Dünya Kupası’na ve Katar’daki Dünya Kupaları ve FIFA’nın karanlık yüzüne ilişkin olarak futbol dergisi ‘Líbero’, kupanın kirliliğine dikkat çekmekte hiç de haksız değildi!
FUTBOL (MU?)!
Coğrafyamızda olduğu bibi yerkürede de geniş toplulukların afyonu olmuş durumdaki futbol çok tartışılır. Egemenler için öne çık(artıl)an görüngüyle, havanda su dövmek kabilindeki nafile bir şeydir bu!
Aslı ise, öne çıkartılan görüngünün ardındaki hakikâtte mündemiçtir!
Futbolun toplumların güdülmesinde bir araç olarak kullanılmasında oynayabileceği rolün baskın özelliği 1934 Dünya Kupası’nda Mussolini ile kısa bir süre sonra Naziler’ce öne çıkartıldı.
1936 Berlin Olimpiyatları sporun propaganda aracı olarak kullanılmasının “başarı” örneğiydi ve futbol bu alanda sırayı aldı. Zaten futbol artık bir sporun sınırlarından çıkıp gösteri niteliğini kazanmıştı!
Futbolun toplumun afyonu niteliğini Portekiz diktatörü António de Oliveira Salazar şöyle açıklamıştı: “Ben bu ülkeyi bunca yıl 3 “F” (futbol, fado, fiesta) ile yönettim”!
FIFA’yı uzun yıllar yönetmiş ve rüşvet ile yolsuzluk odağı hâline gelmesinde halefi Sepp Blatters ile birlikte büyük katkıları olan João Havelange Coca Cola’ya işbirliği için başvurduğunda, futboldaki gizil gücü iyi kavramıştı ve o kapitalist yabancılaş(tır)ma aygıtının parlak bir mevziydi.
Kim ne derse desin! Futbol, ulaştığı düzey ve gördüğü işlev bakımından, din, okul, sanat gibi, burjuva ideolojisini ve politikalarını yayan bir kurum-aygıt hâline gelmiştir. Bunun en önemli kanıtı ve sonucu da, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de büyük futbol kulüplerinin siyasetle ve iktidar odaklarıyla yakından ilişkisidir.
Örneğin üç büyüklerden biri olan ve “halk takımı” olarak nam salan Beşiktaş, daha kuruluş döneminde Osmanlı sarayıyla ilişkileri olan ve sarayın desteklediği (kurucuları ve yöneticileri arasında iki veliaht prens bulunmaktaydı) bir takımdı
Galatasaray’ın durumu da farklı değildir. Asıl dayanağı, adını aldığı Galatasaray Mekteb-i Sultanisi olduğundan, Osmanlı’nın ve sonrasında da cumhuriyetin üst düzey bürokratlarının takımı olmuş, bu kesimlerden destek görmüştür.
Türk futbolunun siyasetle ve iktidar odaklarıyla geliştirdiği ilişkilere en bariz örnekleri ise Fenerbahçe’den vermek mümkündür. Fenerbahçe’nin bu açıdan da rakiplerine fark attığını söylemek yanlış olmayacaktır. Fenerbahçe futbol kulübü en başından itibaren sırtını İttihatçılara dayamış ve yönetiminde de İttihatçı kadrolara yer vermiştir. İttihatçıların bu desteği, gerek İstanbul’un işgali sırasında gerekse de cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında kulübe ciddi sorun yaratmıştır. 30’lu yıllardan itibaren diğer takımlarda olduğu gibi Fenerbahçe’de de CHP’li Kemalist seçkinlerin hâkimiyeti kurulmuştur. Zaten, örnek alınan Nazi modeline uygun olarak, tüm kulüpler CHP’nin il veya ilçe başkanlıklarına bağlıdır ve oyuncular da CHP üyesidir.
İktidarın ve siyasilerin futbola bu ilgisi boşuna değildir elbet. Özellikle darbe dönemlerinde ve öncesinde futbol yoksul kitleler için bir nevi afyon işlevini görmüştür. Futbolun bu yollu kullanımının Portekiz’den, Arjantin’den veya Brezilya’dan da örnekleri verilebilir. Futbolla yaratılan kültür sonucu ortaya çıkan lümpen ve saldırgan, milliyetçi, şoven ve hatta ırkçı tipoloji, ‘80 öncesi dönemde işçi sınıfı içinde saygınlığı olan sol ve devrimci değerlerin kırılmasında önemli rol oynamıştır. Bir sektör olarak futbolun kara para aklama, fuhuş, kumar, şantaj, uyuşturucu ticareti, silah ticareti, borsa spekülasyonu gibi konularda sunduğu kolaylık ve yarattığı cazibe tüm iktidarların ilgisini çekmiştir. Çünkü her burjuva iktidar, kirli ve illegal işlerini çaktırmadan yürütebileceği ve finanse edebileceği böylesi imkân ve ilişkilere ihtiyaç duyar.
Örneğin 2009 FIFA verilerine göre Almanya’da soruşturmaya konu olan 53 maçtan 32’sinde, Belçika’daki 19 maçtan 17’sinde, İsviçre’deki 35 maçtan 28’inde, Türkiye’deki 74 maçın 29’unda şike yapıldığı tespit edilmiştir. Liste uzayıp gider… [25]
Bir manipülasyon ve para basma aygıtına dönüş(türül)en futbol, 700 milyona yakın insanın izlediği İngiltere Premier Ligi’ne 2021-2022 sezonunda 20 kulübün yayın gelirleri toplamı 2.5 milyar sterlini geçiyordu.[26]
‘THE FORBES’: DÜNYANIN EN ÇOK PARA KAZANAN FUTBOLCULARI[27] |
||
1 |
Kylian Mbappe (PSG) |
128 milyon dolar |
2 |
Lionel Messi (PSG) |
110 milyon dolar |
3 |
Cristiano Ronaldo (Manchester United) |
100 milyon dolar |
4 |
Neymar Jr. (PSG) |
87 milyon dolar |
5 |
Mohammed Salah (Liverpool) |
53 milyon dolar |
6 |
Erling Haaland (Manchester City) |
39 milyon dolar |
7 |
Robert Lewandowski (Barcelona) |
35 milyon dolar |
8 |
Eden Hazard (Real Madrid) |
31 milyon dolar |
9 |
Andres Iniesta (Vissel Kobe) |
30 milyon dolar |
10 |
Kevin de Bruyne (Manchester City) |
29 milyon dolar |
“Panem et circenses/ Ekmek ve eğlence,” hokkabazlığıyla ayakta durmaya gayret eden kapitalist zorbalık koşullarında Terry Eagleton’ın, “Hayatın anlamı nedir? Daha fazla güç, servet, seks, aşk, çikolata, futbol, entelektüel tefekkür ya da günü yaşamak mı? Hayatın bir anlamı var mıdır; yoksa o da tüm anlamlar gibi sadece postmodern bir kurgudan mı ibarettir? Anlamın hızla buharlaştığı günümüz kapitalizminin kentli, pragmatik politik ve kültürel dünyasında her şeye rağmen ortak ya da hayatlarımıza gömülü anlamlardan bahsedebilir miyiz?”[28] sorusu yanıtını arıyorken, “futbol” deyince!
Gustave Le Bon’un, “Kitlenin ruhunda daima hüküm süren şey, özgürlük değil kölelik ihtiyacıdır”…[29]
René Guenon’un, “Modern dünyada yöneticilerin büyük ustalığı, halkın kendi kendini yönettiğine halkı inandırmalarıdır. Halk da buna memnuniyetle inanır,”[30] saptamalarını anımsamamak mümkün mü?”…
Amin Maalouf’un, “Yöneticiler yozlaşmışsa, yönetilenler de bir o kadar yozlaştığı içindir bu”…[31]
Paul Ricouer’ün, “Totalitarizmin özünü, toplumsal dokuyu organik biçimde oluşturmuş her şeyi etkisiz kılarak olanaklı hâle getirilmiş kurumsal yok etme içinde görmek gerekmez mi?”[32] saptamaları ile futbol felaketi arasındaki bağı iyi gö(ste)rmek “olmazsa olmaz”dır!
“İyi de futbolu bu kadar karşımıza almak aşırılık değil” mi, dediniz?!
Can Yücel’in, “Bu memleketin jeopolitik konumu küfürsüz yaşamaya uygun değil,” veciz uyarısı eşliğinde William Blake’in, “Aşırılığımın yolu bilgeliğin sarayına vardı,”[33] haykırışını unut(tur)mayın!
10 Ocak 2023 17:28:25, İstanbul.
N O T L A R
[*] Newroz, Nisan 2023…
[1]John Berger, Sanatla Direniş, çev. Aslı Biçen, Metis Yay., 2017, s.62.
[2] Adnan Dinçer, “Futbol Yalnız Futbol Olmalı!”, Cumhuriyet, 3 Ocak 2023, s.13.
[3] Vivienne Walt, “Hak İhlâlleri ve Yolsuzluk Gölgesinde Dünya Kupası”, Birgün, 28 Kasım 2022, s.10.
[4] Murat Çakır, “Futbol: Sadece Bir Oyun Değil!”, 19 Kasım 2022… https://yeniyasamgazetesi3.com/futbol-sadece-bir-oyun-degil/
[5] Alın -hiçbiri olmayan- bir zırva daha: Oxford Üniversitesi’nden Matthew Penn ve ekibinin geliştirdiği bir matematiksel model, İtalya’nın UEFA Euro 2020 turnuvasında İngiltere’yi yeneceğini doğru tahmin etmiş. Kulüpler, top sürme, pas ve müdahaleler de dahil, yaklaşık 3000 oyun içi etkinliği analiz etmek için videoda kaydedilmiş maçları kodlayan ticari şirketlerden bilgi satın alabiliyor, “bilgisayar görüşü” adı verilen bir tür yapay zekâ kullanılıyor. Bu programa göre 1. Belçika (yüzde13.88 olasılık), 2. Brezilya (yüzde13.51), 3. Fransa (yüzde 12.11)… (Orhan Bursalı, “Dünya Kupası’nı Kim Kazanacak? Bilim Öngörüsü”, Cumhuriyet, 28 Kasım 2022, s.6.)
[6] Louis Althusser, İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları, çev. Alp Tümertekin, İthaki Yay., 2006.
[7] Byung-Chul Han, Şeffaflık Toplumu, çev: Haluk Barışcan, Metis Yay., 2020.
[8] Politikacılar, konuşur ama hiçbir şey söylemezler. Seçmenler, oy kullanır ama seçemezler. Bilgilendirme medyası bilgilendirmez. Okullar cahillik öğretir. Yargıçlar, kurbanları cezalandırır. Ordular, kendi vatandaşlarıyla savaşır. Polisler, suç işlemekten, suçla savaşmaya zaman bulamaz. Kârlar özelleştirilirken iflaslar kamulaştırılır. Para, insandan özgürdür. İnsanlar nesnelerin hizmetindedir…” (Eduardo Galeano.)
[9] “Messi: Sihirbaz Büyülüyor”, Birgün, 15 Aralık 2022, s.16.
[10] Tuğrul Akşar, “Futbola Ne ‘Katar’?”, Cumhuriyet, 19 Kasım 2022, s.14.
[11] Dünya Kupası’nda Fransa ile Fas arasında oynanan yarı final maçının ardından Fransa’nın büyük şehirlerinde ortalık karıştı. Paris, Lyon, Nice ve Montpellier gibi şehirlerde olaylar çıkarken 14 yaşında bir çocuğun hayatını kaybettiği açıklandı. Fransız milletvekili Antoine Leaument, yaşanan olaylarla ilgili sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada; “Nice’te faşistler ırkçı sözler söyleyerek Faslı taraftarlara saldırıyor. Irkçılık suçtur,” ifadesini kullandı. Bir diğer milletvekilli Thomas Portes da Twitter hesabından Lyon, Nice ve Montpellier kentlerinde aşırı sağcı grupların, Faslı taraftarlara karşı planlı saldırılar gerçekleştiğini yazdı. (“Fransa-Fas Maçı Sonrası Fransa Sokakları Karıştı!”, 15 Aralık 2022… https://www.hurriyet.com.tr/sporarena/fransa-fas-maci-sonrasi-fransa-sokaklari-karisti-14-yasinda-cocuk-arabayla-ezildi-cok-sayida-gozalti-var-42187924)
[12] Süreyya Karacabey, “Futbol Bilmeden Hepinize Korner”, 21 Aralık 2022… https://artigercek.com/makale/futbol-bilmeden-hepinize-korner-233264
[13] Tuğrul Akşar, “FIFA’nın Kirli Yüzü”, Cumhuriyet, 21 Kasım 2022, s.14.
[14] Tuğrul Akşar, “Futbola Ne ‘Katar’?”, Cumhuriyet, 19 Kasım 2022, s.14.
[15] “FIFA Servet Dağıttı!”, 20 Aralık 2022… https://www.milliyet.com.tr/skorer/fifa-servet-dagitti-dunya-kupasinda-ulkelerin-elde-ettigi-gelirler-ortaya-cikti-6874869
[16] Eduardo Galeano, Gölgede ve Güneşte Futbol, çev: Ertuğrul Önal-M. Necati Kutlu, Can Yay., 1997.
[17] “Arjantin’in kazandığı 1978 Dünya Kupası bence en öne çıkanı, felâket bir şey. 2002’de Güney Kore aynı şekilde. Kore-İtalya ve Kore-İspanya maçlarında felâket şeyler yaşandı. Geçen turnuvada Rus milli takımında şaibeler oldu. Çeyrek finale çıkan kadrodan devam eden oldu mu? 1974 elemelerinde Şili’nin boş kaleye attığı golü hatırlayalım. Sovyetler Birliği, Pinochet rejimini protesto etmek için Şili’ye gitmemişti. Şili’nin en önemli oyuncularından Caszely’nin ailesi aslında Pinochet rejiminde büyük sıkıntılar çekmiş siyasi figürlerden biri. Ve tabii 1982’deki Almanya – Avusturya maçı, her iki takımın da Almanya’nın golünden sonra top oynamadığı ve beraber gruptan çıktıkları bu maç da yüz karasıdır.” (Deniz Ülkütekin, “İlhan Özgen: Yaşamın Eşlikçisi Bir Kupa”, Cumhuriyet Pazar, 20 Kasım 2022, s.6.)
[18] Ziya Adnan, “Katar; Para ve Rüşvetin Gölgesinde Dünya Kupası!”, Birgün Pazar, Yıl:19, No:820, 27 Kasım 2022, s.5.
[19] Louis Althusser, Filozof Olmayanlar İçin Felsefeye Giriş, çev. İsmet Birkan, Can Yay., 2016.
[20] Yakın döneme kadar Katar ve birçok Körfez ülkesinde uygulanan sistem. Bir şirket aracılığıyla Katar’a gelen göçmen işçiler, oturma ve çalışma izinlerini bu şirket aracılığıyla alıyor. Sistemin uyguladığı ülkelere giren işçilerin pasaportuna şirket tarafından el konuyor ve giriş-çıkışları dahil olmak üzere söz konusu kişilerin temel haklarını gasp ediyor.
[21] Fuat Filizler, “Dünya Kupası 2022: Futbol Bir Katliamdır”, 19 Kasım 2022… https://marksistarastirmalar.blogspot.com/2022/11/dunya-kupasi-2022-futbol-bir-katliamdir.html
[22] Tuğrul Akşar, “FIFA’nın Kirli Yüzü”, Cumhuriyet, 21 Kasım 2022, s.14.
[23] Eren Tutel, “Dünya Kupası’ndan Kan Damlıyor: Masum Değilsiniz”, Birgün, 11 Kasım 2022, s.16.
[24] Mithat Fabian Sözmen, “1934 İtalya: Dünya Savaşa Koşarken Sahne Faşizmin”, 27 Mayıs 2018… https://www.evrensel.net/haber/353422/1934-italya-dunya-savasa-kosarken-sahne-fasizmin
[25] Kerem Dağlı, “Burjuva Siyasetin Aracı Olarak Futbol”, Marksist Tutum, No: 77, Ağustos 2011
[26] Tuğrul Akşar, “Para Basan Lig”, Cumhuriyet, 6 Ekim 2022, s.20.
[27] “The Forbes, Dünyanın En Çok Para Kazanan Futbolcularını Açıkladı”, 11 Ekim 2022… https://www.dokuz8haber.net/forbes-dunyanin-en-cok-para-kazanan-futbolcularini-acikladi
[28] Terry Eagleton, Hayatın Anlamı, çev: Kutlu Tunca, Ayrıntı Yay., 2012.
[29] Gustave Le Bon, Kitleler Psikolojisi, çev: Selahattin Demirkan, Yağmur Yay., 1979
[30] René Guenon, Modern Dünyanın Bunalımı, çev: Mahmut Kanık, İnsan Yay., 2017
[31] Amin Maalouf, Yolların Başlangıcı, çev: Samih Rifat-Aykut Derman, Yapı Kredi Yay., 2004.
[32] Paul Ricouer, Eleştiri ve İnanç- François Azouvi ve Marc de Launay ile Söyleşi, çev: Mehmet Rifat, Yapı Kredi Yay., 2017.
[33] William Blake, Cennet ile Cehennemin Evliliği, çev: Mesut Küçükoğlu, Deladus Yay., 2014.