Bu makale ilk kez 28 Mart tarihinde Avrupa Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Küresel emperyalist zincir en zayıf halkasından kopacaktır. Bu, asalak emperyalist burjuva düzeninin kaçınılmaz sonudur.
Bu zayıf halka az gelişmiş kapitalist ülkelerden birinde de kopabilir, ABD gibi gelişmiş kapitalist bir ülkede de kopabilir. Bu riskin varlığı emperyalist patronları rahatsız ediyor. Bu nedenle devrimci bir halk ayaklanmasını önlemek ve sistemin devamlılığını sağlamak için Türkiyeyi yönetecek yeni bir yüze ihtiyaçları vardır. Bu yüz acaba Kılıçdaroğlununki olabilir mi? Bunu bekleyip göreceğiz. Şimdilik tüm göstergeler Kılıçdaroğlunu işaret ediyor.
Peki ama Kılıçdaroğlu Turkiye halkının sorunlarına çözum bulabilir mi? Çare olabilir mi?
Dünya çapında derin bir kriz yaşanıyor. Dolar imparatorluğu çatırdıyor. Yıkılacak!
Parasını dolara endekslemiş olan Türkiye gibi ülkelerde devalüasyonların önüne geçilemiyor.
Bir rapora göre;
‘küresel bankacılık sistemindeki dış borçların hacmi dikkate alındığında, dünya bankacılık sisteminin dolar bilançosu patladı. Bu da yeni bir kırılganlık yarattı. Yani bankaların diğer bankalara çok büyük miktarlarda kısa vadeli borç verme riskine yol açtı. Döviz rezervlerinin dolar bazında bulundurulmasına dayalı sistem sona ermekte. Merkez bankaları iflasları önlemek için devreye girmek zorunda kaliyor. Banka bilançoları küçülüyor. Reel ekonomiye verilen krediler azalıyor. Özellikle uluslararası krediler duracak. Dolar kredilerin yerini yerel para birimlerinin finansmanı alacak. Nitekim bu olgu halen Türkiye somutunda yaşanan olgudur! 2019 dan buyana Türkiye’nin dolar ve euro finansmanına erişimini kaybetmesiyle Türk lirasının nasıl süratle değer kaybına uğradığına tanık olmaktayız.’
Aslında son yıllarda Türk burjuvazisinin, ABD’ye rağmen Rusya ile daha sıkı fıkı ilişkiler içine girmesinin nedenleri de burada aranmalıdır. Rusya-Ukrayna savaşının kökleri de buradadır.
Kısacası gerek Türkiye’de, gerekse dünya çapında hüküm süren derin ekonomik kriz ortamında 14 Mayıs seçimleri sonucunda hangi burjuva kliği iktidara gelirse gelsin, Türkiye’nin ekonomik sorunlarına çözüm getiremez. Ne RTE, ne de Kılıçdaroğlu bu işin altından kalkamaz.
Tam tersine bunalımın daha da derinleşebileceği, Rusya-Ukrayna savaşına yeni savaşların eklenebileceği öngörülmektedir.
Bu koşullar içinde devrimci solun görevi ekonomik krizi halk güçlerinin yararına kullanmaktır. İşçi sınıfı başta olmak üzere halk güçlerinin örgütlülüğünü pekiştirmek, anti emperyalist cepheyi yaratarak, güçbirliğini pekiştirmektir. Çünkü emperyalist kapitalizmin ekonomik bunalımlarının yükünü, daha fazla sömürü, daha fazla yoksulluk, açlık, sefalet ve haksız savaşlarda kırılmak şeklinde işçi ve emekçi sınıflar çekmektedir.
Kısacası şartlar işçi sınıfı önderliğinde ezilen Türkiye halkının devrimci yükselişini sağlamak için çok uygundur.
SOL’un önünde duran görev de bu devrimci uyanışı örgütlemek ve inşa etmektir.