Fotoğraf : Gazedda Kolektif / AI Art
Yüzeydeki Çatlak
Ulus Baker
III. SÖZDE-KIBRISLI TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ
Türk Mukavemet Teşkilatlı yıllar Londra bağlantılı ticaret elitinin çıkarlarından bağımsız olmadığı gibi, Amerikan güdümünde Türkiye de dahil o zamanlar dünya ölçeğinde yürütülen “komünizmle savaş”tan da bağımsız değildir.
Rum Komünist Partisi AKEL’in hatırı sayılır gücü (üstelik silahlı bir güç), sanayisiz ve “arasta”sız bir topluma başka neyi ilham edebilirdi? TMT’nin “solcu avı” hikayeleri bugün artık hatıra ufuklarının yavaş yavaş dışında kalmaya başlıyor, ama aynı şekilde Türk milliyetçiliği adı verilen ve Kıbrıs Türk yazınında, edebiyatında, eğitiminde (özellikle güçlü bir nüfus oluşturan “aydın” öğretmenler ve gazetecileri bir döneme damgasını vurduğu iddia edilen bu milliyetçilik ne bir “tepkisellik”, ne bir “nostalji”, ne de “çağdaş Türkiye ile bir gönül birliği” söylemidir.
Herhangi bir araştırmacının, o yıllarda “askerî” ve “karşı-casusluk” alanlarının dışında (isterseniz buna bazı Kıbrıslı şair ve yazarların Türkiye’de Hisar ve Yenigün gibi birkaç mecmuada yayımlanan “Kıbrıs’tan sesler” meyanında şiir ve yazılarını da ekleyebilirsiniz) Kıbrıs Türklerinin Türkiye ile ve onun toplumuyla doğru dürüst herhangi bir iletişime ve etkileşime sahip olmadığını farketmesi oldukça kolaydır.
Ticaret eliti için “anavatan” Londra’dır ve Asil Nadir olayı gösteriyor ki hâlâ da öyledir.
Türkiye bir “anavatan” olarak karmaşık bir süreç boyunca, yıllar içinde oluşturulmuştur. Ama garip bir paradoks çerçevesinde… Yetmişli yıllarda “anavatan” Türkiye’ye gönderilen öğrenci kitlesinin büyük bir çoğunluğu “solcu” olarak döndüğünde, tarihi yeniden gözden geçirmek, hiç değilse unutulan bazı olayları hatırlamak gerekli hale gelir: solculuk ile “Rumlara teslimiyet” adıyla ileri sürülen şeyin özdeşleştirilmesi seksenli yıllar boyu kendi dertleriyle daha çok meşgul olmak zorunda kalan Türkiye’de artık esamesi bile okunmayan sorunların yeniden sürümüne kadar varır.
Kıbrıslı Türk milliyetçiliği adı verilen şey, bu garip alaşımın bir karikatürü, çoğu zaman Rumlara karşı olmaktan pek kolayca sıyrılıp 1974 sonrası adaya yerleşen kırsal kökenli Türkiyelilere karşı yönlenen bir tepkidir olsa olsa.
Bir zamanlar, önce İngiliz idaresinin, sonra Türk ticaret elitinin, ardından da sınır-çatlağın ardına gizlenen Rumlar çoktandır tanıdık simalar sunmuyorlar artık.
1974 öncesi kentli nüfusun (ya da enklav bölgelerinin nüfusunun) Rumca bilmemesi (köylülerin aksine) çatlağın tarihinin daha gerilere götürülebileceğini de gösteriyor.