ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Yazar: Costas Constantinou
Kaynak: AĞIT YAKANLAR VE PEYGAMBERLER
Görsel ve Çeviri: Penna
Pazar gecesi [Çevirmenin notu: seçim günü] ve Pazartesi, Facebook’un yarısı yaklaşan felaketin yasını tutarken, diğer yarısı ülkenin 5+1’i tutturmasını kutluyordu. [Çevirmenin notu: piyangoyu kazanılmasına atıf yapılmakta] Buradan başlayacağım.
Sadece Pazar günkü sonuçtan değil – hatta daha da fazla– ondan önceki yıldan, çıkarabileceğimiz ve çıkarmamız gereken esas sonuç, inanıyorum ki, bir noktada, artık bu ülkede bir mesih aramaktan vaz geçmemiz gerektiğidir.
Yani, adil olmak gerekirse ne Andreas Mavroyannis ne de Nikos Hristodoulides bu kadarını vadetmedi ve özellikle de ilk turdan sonra bu seçimlere damgasını vuran benzeri görülmemiş kutuplaşma ortamının bir gecede oluşmadığı unutmamamız gereken trajik bir gerilemeydi.
Bu iklim oluşturuldu ve şimdi seçimler bittiğine göre, bunu oluşturanlar geride ne bıraktıklarını, nihayetinde nasıl bir şeye hizmet ettiklerini ve bunun önümüzdeki yıllarda, özellikle de zor dönemlerde bizlere ne tür engeller oluşturacağını bir düşünmeliler. Bu kesinlikle ihtiyacımız olmayan bir şeydi.
Biz vatandaşların, en azından, buna ihtiyacı yoktu.
Bunun oluşmasını sağlayanlar başta bu pazar günkü seçimlerin kaybedenleriydi. Belki de, sonunda, tek kaybedenler.
Andreas Mavroyannis ahlaklı ve haysiyetli bir mücadele yürüttü ve etrafındakiler de kesinlikle kazananların arasındadır. Seçimi kaybetseler de, farklı bir izlenim yaratmayı başardılar, özellikle de ellerindekinin siyasi bir ürün olmadığı ve iyi iletişim kuramadığı düşünülürse.
Bunu başta sadece 12% desteği olan bir adayın başardığını hiç görmemiştik.
Andreas Mavroyannis’in yanı sıra, AKEL [Emekçi Halkın İlerici Partisi] ve şahsen Stefanos Stefanou da kazananlar arasındadırlar. Geçtiğimiz yıl bu dönem birçok kişi, art niyetlilerden söz etmiyorum, 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin AKEL’in mezar taşı olacağını söylüyordu. Parti sadece yok olmamayı değil beklenmedik bir şekilde iyi sonuçlar elde etmeyi de başardı.
Elbette AKEL yeni bir şeye dönüşmese ve bitmiş bir döneme ait garip bir fosil olarak kalsa da bunun korunacağına ve böyle devam edeceğine inananların yakında beklenmedik bir sürprizle karşı karşıya kalacağını düşünüyorum. Hatta çok acı verici bir sürprizle.
Diğer taraftan, Nikos Hristodulidis, büyük kayıplarla kazanılan bir zafer olmasa da, sekteye uğratılmış bir zaferi idare etmesi gerekecek. Belki de böylesi daha iyidir. Tecrübeler bize, özellikle yüce ve birleştirici bir tavırla hareket etme vaadiyle yarışan bir lider için, rahat bir manevra alanı ve kolay bir zafer havası elde etmekten daha kötü bir şey olmadığını göstermektedir. Yeni Cumhurbaşkanımızın zor şartlar altında böylesi kolektif bir mantıkla hareket etmeye istekli ve muktedir olduğunu kanıtlayabilmesi gerekecek. Ve pazar günkü sonuca göre, bunu yapmak için küçük bir fırsat penceresi var.
Seçimlere giden süreçte kazanılan deneyim cesaret verici. Nikos Hristodulidis belki de cumhurbaşkanlığı seçimleri tarihinde bugüne kadar görülmüş en acımasız rekabetle karşılaştı. Kendisi her türlü saldırıyla mücadele etmek zorunda kaldı, ancak daha fazla saldırıya ortam yaratmadan ve bölücülük yapmadan ılımlı bir siyasi tutum takındı.
Böylece, amacı birleştirmekse, takındığı bu tatlı dil ve sabır kuşkusuz ona bu yönde yardımcı olacaktır. Cumhurbaşkanlığı makamında beş değil de on yıl kalmayı hedeflediğini düşünürsek, yeni Cumhurbaşkanının, kendisinin oluşturduğu uzlaşı imajına zarar vermemek için farklı taraflara eğilim göstermekten kaçınıp, herkesle hassas bir denge sağlamak dışında başka bir seçeneği olmadığını düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bittiğine göre bu artık kesinleşmiş bir durumdur.
Ne de olsa, kariyerini bugüne kadar en iyi tarif eden durum budur.
Kıbrıs meselesi, bu noktadan sonra gündeme gelecek olursa, muhtemelen Nikos Hristodulidis’in bu çizgide ne kadar ilerleyebileceğinin en iyi göstergesi olacaktır.
Son olarak en karanlık bölüm, en başından beri DİSİ [Demokratik Seferberlik] genel başkanının kişisel emellerini her şeyin üzerinde tutan ve hatta kendi kibrini tatmin etmek adına partisinin dışlanması riskini göze alan Averof ekibinin, DİSY’ye karşı sergilediği tavırdı. Ve hatta [seçimi] kaybettiğinde bile, DİSİ içerisinde bir tür iç savaş iklimi yaratmaya çalıştı. Sergilediği zehirli tutum sadece kendisini ele verdi, zira parti kademelerindeki 10 kişiden 7’si perde gerisinde Averof’un kendisini kurtarmak ve [Hristodulidis’ten] intikam almak için Andreas Mavroyannis’e oy verilmesi yönündeki talimatlarına ve tavsiyelerine uymadı. Bir kez daha kendi geleceğini herkesin önüne koymuştu. Partisinin de.
Seçim sonucunun Anastasiades’i kurtardığına dair teorilere gelince, korkarım ki bunlar da bir seçim öncesi efsanesi, yani kim seçilirse seçilsin, [Anastasiades’in] sorumlu tutulabileceği durumlar, “kamu yararı nedeniyle” veya başka bir nedenle, azledilmiş. Durumun herhangi bir şekilde tersine çevrilmesinin anahtarı, bakan olarak pasaportları ve diğer şeyleri şahsen onaylayan sırdaşı, başsavcı ve bahsi geçen bakanı onaylayan ve kendisi de zamanında avukat olarak pasaport satan başsavcı yardımcısının elinde.
Dolayısıyla, ne kadar güçlü bir seçim argümanı olarak kullanılmış olsa da bir tasfiye olasılığı maalesef uzun zaman önce ortadan kalkmıştı. Ve seçimler bitti.
Kutuplaşma, mantıklı düşünen hiçbir vatandaşın seçim sonrasındaki ortama geçmesine izin vermemesi gereken bir durumdur. İhtiyaç duyulan şey eleştiri, sert ama yapıcı, kontrol, bir şeylerin değişmesi için baskı, ama aynı zamanda hoşgörüsüzlüğün zehrinden ve bu dönemin geride bıraktığı diğer tüm sorunlardan kaçınma ve izolasyondur.
Ve yeni Başkanın başarılı olması ülkenin çıkarınadır. Tüm partilerdeki ve sosyal medyadaki toksik insanların iklimi zehirlemeye devam etmesi ve yalnızlıklarına ve bu ortamı kendilerini yüceltmelerine yönelik tahminlerinde haklı çıkacakları bir noktaya götürmesi ülkenin çıkarına değildir.
Yani yakın bir zamanda bir felaket olmayacak, ne de bir peygamber bulmadık. Aslında mevcut şartlar altında herkesin ve her şeyin yargılanacağı çok çetin bir beş yıllık dönem geliyor. Ne kadar adil yargılarsak, hepimizin geleceği için o kadar iyi olur.