Yazar: Patroclos
Çeviri ve Görsel: Penna
Kaynak: KAHVEDEN MASALLAR: ARTIK UMURSAMAYAN SADECE DIŞ DÜNYA DEĞİL
ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Kim inanırdı ki, gün gelecek ve nüfusumuzun sadece acınası yüzde 8’lik bir kesimi Kıbrıs sorununu ülkenin en önemli sorunu olarak görecek? Geçtiğimiz Perşembe gecesi RİK’te açıklanan bir kamuoyu yoklamasına göre Kıbrıs sorunu, hayat pahalılığından (yüzde 26), ekonomiden (yüzde 15) ve yolsuzluktan (yüzde 18) daha önemsiz olarak görülüyor.
Hayat pahalılığı ve ekonomi insanların karşı karşıya olduğu en acil sorunlarken, hiçbir farkı olmamasına rağmen yolsuzluğun Kıbrıs meselesine kıyasla daha önemli olarak görülmesi anlaşılması kolay bir durum değil. Kıbrıs meselesi kendimizi bildik bileli devam ediyor ve hiçbir zaman çözülmeyecek çünkü çözülmemesi siyasilerin ve yandaşlarının işine geliyor.
Kıbrıs sorunu, Cumhurbaşkanlarının konuşmalarının, siyasi partilerin bitmek bilmeyen açıklamalarının, köşe yazılarının ana teması olabilir ve her zaman önemli bir haber olarak yer bulur, ancak bu basmakalıp bombardımanın yaradığı tek şey insanları olaydan tamamen soğutmak oldu.
İnsanlar tekrar tekrar devam eden ve tamamen anlamsızlaşan bu meydan okuma ve kahramanlık söylemlerini dinlemeye neden devam etsinler ki? Artık ülkenin bir numaralı probleminin Kıbrıs meselesi olduğunu söyleyen siyasilere bile inanmayacağız.
KIBRIS meselesiyle ilgili tüm tartışmalar bize artık parodi gibi geliyor. Birkaç ay önce, siyasiler ve medya, Türkler Maraş’ta 100 metre uzunluğunda yeni bir plaj açarak oraya şemsiye ve şezlong yerleştirdi diye ortalığı birbirine katmıştı.
Her zamanki gibi bağırlarını döverek, AB’ye Türkiye’ye karşı yaptırım uygulama çağrısında bulunuldu, konu BM’nin dikkatine getirildi ve Batı’nın uyguladığı çifte standart kınandı. Rusya Ukrayna’yı acımasızca bombalayıp ölüm ve yokluk yağdırırken, bizimkiler kullanılmayan bir plaja yerleştirilen şezlonglar hakkında söylenip durdular ve bu meşru şikayetleri dünya tarafından ilgi görmeyi hak ediyormuş gibi davrandılar.
Geçtiğimiz hafta önemli bir konu daha gündem oldu. Türkler,, ara bölgede Ledra Palas Oteli yakınında bulunan Çetinkaya futbol sahasında takım antrenmanlarının yapılabilmesi için çalışma başlattı. Bir kez daha, bir hengâme yaşandı, [siyasi] partiler Türklerin yeni bir oldubittiye kalkıştığını ve hükümetin bu konuda tepki koyması gerektiğini söylediler.
Ömür boyu devam eden bir alışkanlıktan vazgeçmek kolay değildir, özellikle de artık onu umursamayanların sadece [dış] dünya olmadığı anlaşıldığında. Kıbrıslı Rumlar bile dinlemeyi bıraktılar.
DIŞİŞLERİ bakanı Yannis Kasulidis, görevinin bir parçası olarak, “BMGS özel temsilcisi Colin Stewart’ı” telefonla arayarak Barış Gücünün görev tanımını uygulama şekliyle ilgili olarak, zorunlu olduğu “sert ve katı protestosunu” yaptı.
Kasulidis Stewart’a bizim tarafın yapıcı yaklaşımının kimse tarafından zayıflık olarak yorumlamasına müsaade etmeyeceğini aktarmış. Geldiği günden beridir bizim tarafı kızdıran Kanadalı, ısrarla verilen kararların Ara bölgedeki düzene uygun olduğunu söyledi.
Dışişleri bakanı, Çetinkaya sahasındaki çalışmaların derhal durdurulmasını talep etti ve “Kıbrıs Türk tarafının sahte devletin statüsünün yükseltilmesine imkan sağlayacak eylemlerden uzak durması gerektiği” uyarısında bulundu.
Ara bölgede bulunan bir futbol sahası sahte devletin statüsünü mü yükseltecek ve bundan dolayı mı durdurulması gerek? Eğer hala daha bu söylenenleri takip eden birileri kaldıysa, bunu bir Kıbrıs sorunu parodisi olarak yorumlayabilir.
RIK tarafından düzenlenen kamuoyu yoklaması, yükselişi yavaşlatılmış olsa da Hristodulidis’in diğer iki rakibinin çok önünde olduğunu gösteriyor. Ancak bu yavaşlatma, diğer adayları ümitlendirecek kadar değil. Seçmenin sevgilisi oyların yüzde 30,5’ine sahip ve Averof hala yaklaşık 10 puan gerisinde yüzde 19 ile onu takip ediyor; Mavroyannis ise yüzde 17’ye sahip.
Averof için esas sinir bozucu olan aradaki farktan ziyade, DİSİ seçmeninin yarısının kendisini desteklemeyecek olması – ankete göre DİSİ seçmeninin sadece yüzde 48’i Averof’u, yüzde 30’u ise Hristodulidis’i destekleyecek. Birçok analistin de işaret ettiği gibi, Averof için esas büyük kumar partinin “sispirosi’si”.
Tercüme uygulamam bu kelimenin İngilizce karşılığını “beraberlik” olarak veriyor, ama daha doğru (ve şiirsel) bir karşılığı ‘sürünün ağılda yeniden toplanması’. DİSİ başkanı için bu büyük bir kumar, ama her kumarbazın size söyleyeceği gibi, AKEL sürüsünün de yüzde 14 desteğini elinde tutan Yeroskipou’nun kavalcısının arkasında daha da fazla DİSİ destekçisini toplanma ihtimalini göz ardı edemeyiz.
ALÇAK gönüllü, kibar, sıcak kalpli ve asil görünmek için yürüttüğü tüm kararlı çabalara rağmen, fareli köyün kavalcısının, pazartesi gecesi şahit olduğumuz gibi, ki buna ilk kez şahit olmuyoruz, televizyonlardaki tartışma programlarında baskı altında kalınca her zaman altta yatan sert karakterini bastırması mümkün olmuyor.
Başka bir aday tarafından yemlenmişti ve Konstantinos Hristofides kendisine: “Yolsuzluğun göbeğinde dokuz yıl geçirdi ancak hiçbir şey görmedi, hiçbir şey duymadı, hiçbir şey anlamadı ve makamında kalmaya devam etti” dedikten sonra Bay İyi karakterini devam ettiremedi. Hristofidis sonra bir de dönüp yarayı deşti. “Ya farkındalığın düşüktü ve hiçbir şey anlamadın, ya da tam tersi her şeyin farkındaydın ama makamının kaybetmemek için sessiz kalmayı tercih ettin.”
Bize verdiği cevap ne kadar iyi biri olduğu yönündeydi. Bu parlak fikir aklına gelmeden önce “Kimseyle ilgili olarak farkındalığı düşük veya muhakeme yeteneği kısıtlı diyemem” dedi. “Ancak bu halkın yüzde 50’sine hakarettir.” Kendisi gibi, farkındalığı ve muhakeme yeteneği olmayan, halkın yüzde 50’lik kısmının, gücendiğini mi söylemeye çalışıyor?
BENCE bu yüzdelik Hristodulidis’in iddia ettiğinden daha yüksektir, ki bu da popülaritesini az çok açıklar, ancak kendini bu iğneleyici sözü analiz etmeye adayan dostum Bambos Haramlambos’un Alithia’daki yazısını okurken, yorumlarımın tamamen yanlış olduğunu fark ettim. Hepimiz zaman zaman her şeyi tam olarak kavrayamayabiliriz .
Bambos bu göndermeyi XIV. Louis tipi küstahlığının açık bir göstergesi olarak gördü – hayatı boyunca bir kez bile bir seçime katılmayan ve bir oy bile almayan Hristodulidis, kamuoyu yoklamalarında iyi gittiği için, nüfusun yüzde 50’sini temsil ettiğini söylüyordu. Bundan dolayı da kendisine yapılan bir hakaretin, kendisini destekleyen yüzde 50’lik kesime yapılan bir hakaret olduğunu iddia ediyor.
Bambos şöyle yazdı: “Eğer yarın, % 60 veya % 70 ile veya (Makarios’un) % 97 oyuyla seçilirse tüm halkı mı temsil edecek? Eğer yarın birileri Hristodulidis’i beceriksiz veya işe yaramaz bir cumhurbaşkanı olarak görürse, bu halkı yargıladığı, onlara saldırdığı veya hakaret ettiği anlamına mı gelecek?” Bence Bambos doğrudan Hristodulidis’in halk olduğunu, en azından halkın yüzde 50’si olduğunu kabul etsin ve konuyu kapatsın.
HİÇBİR zaman üzerine alınmaması gereken halktan bahsetmişken, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinin kınanmaması gerektiğine inanan Kıbrıslıların yüzde 41’i için ne dersin? Bu durumda olayları tam olarak kavrayamadıklarını ve muhakeme yeteneklerinin kısıtlı olduğunu söylemek kırıcı olur mu?
Bu da, halkın yüzde 58’inin, Rusya’nın Ukrayna’nın 4 eyaletini sahte referandumlarla ilhak etmesine rağmen, Kıbrıscığın Rusya’ya AB yaptırımları uygulamasına karşı olduğunu gösteren RİK anketinin bir kısmıydı.
En azından insanlar, 2016 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesinin ardından siyasi partilerin AB yaptırımlarının kaldırılması çağrısında bulundukları Meclis kararı örneğinin yolunda ilerlediler. O dönemde sadece DİSİ buna çekimser kalmıştı.
Bu arada, anketi yorumlayan Kıbrıs Araştırma Merkezi’nin (Kykem) başkanı Hristos Yakovu, halkın yüzde 54’ünün hükümetin işgali kınamakta haklı olduğunu söylemesine dair bir bahane sunmak için helak oldu. Nüfusun neden sadece yarısının Rusya’nın vahşi saldırısını kınamak gerektiğini düşündüğünü açıklamak aklına gelmedi.
KIBRISCIK o kadar doğru bir yer oldu ki hükümet 16 yaşından büyük herhangi birinin sadece birkaç form doldurarak cinsiyet değiştirmesine müsaade eden bir yasa tasarısı hazırladı. Formlar doldurulduktan, imzalandıktan ve teslim edildikten sonra bir erkek çocuğu kız çocuğu olabilir veya bir kız çocuğu erkek çocuğu olabilir.
Başka hiçbir şeye gerek yok, bir ergen, seçme ve seçilme hakkına sahip olmadan, bir sözleşme imzalama yetkisine erişmeden, alkol satın alma, bir club’a girme veya ehliyet alma yaşına gelmeden cinsiyetini tanımlama hakkına sahip olacak. Sanırım hükümet bu konuyu çok detaylı düşünmedi.
Bir erkek çocuğu formu doldurup kız çocuğu olduktan sonra, askerlikten muaf olacak mı? Sadece soruyorum.
CUMHURBAŞKANI NİK, yaklaşık 10 gün önce Limasol’da EOKA gazileri için bir rehabilitasyon merkezinde düzenlenen yardım etkinliğinde konuşurken kendini sıkıntılı bir duruma soktu. Konuşmasını şöyle sonlandırdı; “Hepinizi temin ederim ki, cumhurbaşkanı kim seçilirse seçilsin, ki görünüşe göre bu kişi üç yardımcımdan biri olacak, size karşı olan bu ilginin ve devlet yardımının aynı şekilde devam etmesi için etkili olmaya devam edeceğim.”
Görev süresi bittikten sonra hala daha işleri idare etme niyetinde olduğunu ve üç adayın da emirlerini uygulamaya devam edeceğini ima etmesinden sonra sert eleştirilere maruz kaldı. Cumhurbaşkanı sözcüsünün cumhurbaşkanının yanlış anlaşıldığı yönündeki açıklamasına rağmen tartışma günlerce sürdü,.
Sonunda, Nik başka bir açıklama daha yapmak zorunda kaldı. Yaptığı göndermenin, “üç aday hakkında yazılan ve söylenenlere istinaden yaptığı bir espriden öte olmadığını” söyledi. Bunu söylemesi dört gün almış olsa da, iyi bir espriydi.