İster dini ister milli ister ırkçı dayanağı olsun, faşist ve radikal grupların durmaksızın yükselişi, söylemlerindeki ve delillerindeki bariz tutarsızlığa ve rasyonalizmi, hoşgörüyü ve bir arada yaşamayı destekleyen söylemlerin yaygınlığına rağmen, bu grupların genişlemelerine ve takipçi kazanmalarına yol açan nedenlerle ilgili birçok soruyu gündeme getiriyor.
Bu olguyu incelemeye ve bunu engellemek için uygun yollar bulmaya yönelik büyük ilgi, oluşturduğu ciddi tehlikeden kaynaklanmaktadır.
Bu grupların bu hızda yükselmeye devam etmelerinin küresel krizlerin derinleşmesine, demokrasinin zayıflamasına, terör eylemlerinin artmasına ve ülkeler içinde ve arasında çatışma ortamı oluşmasına yol açabileceği inancı artıyor.
Faşist ve radikal grupların istikrarlı yükselişi ile ‘beyin yıkama’ olarak adlandırılan bir sistem içinde ikna ve etkileme tezahürlerini kullanan psikolojik ve sosyal mekanizmalar arasındaki bağlantıyı bulmak zor değil.
‘Beyin yıkama’ tabiri 1950’lerden önce bilinmiyordu. Kore Savaşı sayesinde bu tabir hayatımıza girdi.
Zira ABD’li araştırmacılar, Komünist Çinliler tarafından yönetilen kamplarda esir tutulan ABD askerlerinin çoğunun, kendilerini kaçıranlara karşı daha itaatkâr ve işbirlikçi hale geldiklerini, hatta askeri sırların ifşa edilmesi yönündeki taleplere daha kolay yanıt verdiklerini ve kaçmayı düşünen meslektaşlarını daha kolay ispiyonladıklarını fark ettiler.
Robert Cialdini ‘İknanın Psikolojisi’ adlı değerli eserinde, Edgar Schein adlı seçkin bir ABD’li araştırmacının, diğer kamplarda veya I. ve II. Dünya Savaşlarındaki ABD’lilerde görülen özgürlük, direniş ve isyan eğiliminin aksine Çin kamplarındaki ABD‘li esirlerde görülen tuhaf itaatkar davranışları analiz etmekle yakından ilgilendiğini söylüyor.
Schein, bu ilginç farklılık için mantıklı bir sebep buluyor. Araştırmalar sonucu ABD’li esirlerin ‘İdeoloji Yerleştirme Programı’ adı verilen etkili ve başarılı bir programdan geçtikleri anlaşılıyor.
Bu sayede Çinliler, buna boyun eğmeleri sebebiyle ABD’li esirler için planladıkları bütün hedeflerine ulaşmış oldu.
Aralarındaki bağları koparmayı, onları zayıflatmayı, birbirlerini ispiyonlamalarını sağlamayı ve en nihayetinde askeri ideolojilerini zayıflatmayı ve ulusal sadakatlerini sarsmayı başardılar.
Çinli liderler esir kamplarında ABD’li askerlerin ‘beyinlerini yıkamak’ için etkili bir yöntem kullandılar.
Örneğin, esirlerden şu gibi soruları yanıtlamaları istendi:
“ABD mükemmel mi?”
“ABD hiç hata yapmaz mı?”
“Komünizm etrafa saçılmış bir kötülük mü yoksa olumlu tarafları var mı?”,
“ABD’de işsizlik var mı?”
“Komünist ülkelerde işsizlik oranları daha düşük değil mi?”
Bu ve benzeri sorulara tekrar tekrar verilen cevaplar sayesinde ABD’li esirlerin düşünce sistemleri şekillenmeye ve kendilerini esir tutanların istediği yöne gitmeye başladı.
‘Esir’, sadece bir tarafın eksikliklerine odaklanan ve olumlu olmadıkça diğer taraf hakkında bilgi vermeyen bir iletişim alanında yaşadığında eğilimleri değişir, zamanla yeni bir düşünce sistemini benimser ve kimliği değişebilir.
Bunu şu anda esir kampları dışında da görebiliriz.
2018’de önemli bir İsveç araştırması, bu hipotezin geçerliliği hakkında bariz deliller sundu.
Üç prestijli üniversiteden araştırmacılar, radikal online forumlarda yaklaşık 12 bin kişiden gelen 700 bin blog gönderisini analiz etti.
Bunun sonucunda söz konusu forumların yeni üyelerinin, bu platformlara katıldıktan altı ay sonra aynı radikal tutumları benimsediği tespit edildi.
Bu araştırmacılar, incelenen herhangi bir kişinin ‘beyin yıkama’ sürecinin başarılı geçtiğine dair kanıt bulmak istediklerinde, ‘ben’ yerine ‘biz’ ifadesini kullanmaktan daha iyi bir şey bulamadılar.
Bu nedenle çalışmanın başlığı “Benden Bize… Faşist Eğilimli Forumlarda Grupların Oluşumu ve Adaptasyonu” şeklinde oldu.
Harvard Üniversitesi Shorenstein Medya, Politika ve Kamu Politikası Merkezi’nde araştırma direktörü olan Joan Donovan, ‘sosyal medya’ tarafından kullanılan algoritmaların sert ve radikal söylemleri yayma ve yanlış bilgileri dolaştırma konusunda büyük bir güce sahip olduğunu söylüyor ve ‘bu etkiyi azaltmak için çaba göstermemenin bedelinin demokrasinin sonunun gelmesi olduğu’ konusunda uyarıyor.
Doğrusu, sosyal medya platformlarının işlerini kolaylaştıran ve nüfuzu ile etkisini artıran algoritma sistemi, kolay bir şekilde kullanıcının tutumunu anladığı ve seçimleri ve tercihlerini kaydettiği için önemli.
Buna göre kullanıcının aynı fikirde olduğu şeyi gösterip onu zıt düşüncelerden ve buna yönelik eleştirilerden mümkün olduğunca uzaklaştırmaktadır.
Böylece kullanıcıya sadece belirli eğilimlere uygun olan şeyleri ve bunları destekler nitelikteki argümanları duyduğu, okuduğu ve gördüğü paralel bir dünya yaratır.
Dolayısıyla bugün dünyamızda algoritmaların sosyal medyada neler yaptığını anlamak için Kore Savaşı’nın ardından Çin kamplarındaki bazı ABD’li ‘esirlerin’ hikayesine ve kimliklerinin değişmesine yol açan dönüşümlere bakabiliriz.
Yazar: Dr. Yasir Abdulaziz
Çeviri: Beyan İshakoğlu
Kaynak: Indyturk