Batı’da bizler şu an, modern sömürgecilik tarihinden miras kalan ve onlarca yıldır yerini koruyan jeopolitik düzenin hızla parçalanışına tanık oluyoruz. Bu parçalanmanın özünde, Batı dünyasının zihinsel, yani bilişsel çöküşü yer alıyor. Bazen gökyüzündeki tüm tanrıların insan ırkı ile giriştikleri cesur deneye son vermeyi tartıştıkları bir meclis topladığını düşünüyorum. “l’esperimento” adlı grafik-müzikal şiirde, yalnızca şiir tanrıçası Calliopes’un insanları kurtarabileceği anlatılır.
Hegemonik jeopolitik düzenin bu parçalanmasıyla, beş yüzyıl süren beyaz kolonyalizminin ve dünya kaynaklarının sömürüsünün mirası çöküyor. Sonuç olarak, iktidara alışkın olan beyaz yaşlı hükümdarlar, kendilerini kendi yarattıkları dünyayı bir arada tutamaz halde buluyorlar. Böylece, şiddetin yayılmasını hızlandırıyorlar. Batı’nın bunak organizması, psişik depresyon salgınının yaklaştığını idrak ediyor. Eskiden, geldiği hissedilen depresyona yönelik tepki genellikle agresif histeri ve faşizmdi. Ve çoğu zaman olduğu gibi, histerik komedi devasa bir trajediyle sonuçlanırdı.
2019-20 kışında başlayan viral fırtına, dayatılmış bir düzen suretinde gizlenen bir kaos dalgasını kışkırttı ve sonuçları sağlık alanının çok ötesine ulaştı. Gözetim, kontrol ve polisliği artıran Covid-19 virüsü, diğer kaos biçimlerini – çevresel, sosyal, zihinsel ve en önemlisi de jeopolitik – arttıran öngörülemeyen ve kararsız bir faktör oldu. Viral siyah kuğu viral bir fırtına kisvesi altında ciyaklamaya başladığında, diğer birçok siyah kuğu da uyandı ve bir kakofonik konserde birlikte ciyaklamaya başladılar.
Bu arada, Batı’nın çıkardığı savaşlar ve onun sömürüsü yüzünden harap olmuş, umutsuzluk içinde giderek daha fazla insan ülkelerinden kaçıyor ve bu göç dalgaları paradoksal olarak beyaz ırkçılık ve etno-milliyetçilik için bir günah keçisi sağlıyor. Avrupa’nın doğu sınırlarında inşa edilen duvarlar, sözüm ona beyaz uygarlığı “çaresizliğe” karşı savunuyor. Güney sınırında ise binlerce kişi Akdeniz’de boğuluyor. Sonuçta, Hitler’in Aryan ırkının kutsal, hayali anavatanını korumak için etnik imha hakkını iddia ettiği 1941 yılındaki Avrupa düzenine giderek daha fazla benziyor.
Atlantik boyunca, Amerika Birleşik Devletleri bir siyasi kargaşa ve iktidarsız öfke kasırgası içinde debeleniyor. ABD’nin Afganistan’daki yenilgisine tepki kitlesel paniğe yol açarken, Biden yönetiminin kurtarma planı çok çabuk buharlaştı. Trajedi için bir başka aşama belirdi: son birkaç ay içinde Ukrayna krizi agresif bir hesaplaşmaya dönüştü. Putin, Ukrayna’nın Batı ile askeri ittifakının, geçilmemesi gereken kırmızı çizgisi olduğunu yineledi, bu yüzden NATO’nun sınıra adam veya silah göndermeyeceğinden emin olana kadar, sınırda konuşlandırılan Rus askerlerini geri çekmeyecek. Ama Batı da geri adım atamaz ve Biden işgal durumunda bir şekilde tepki vereceğine ant içiyor. Kabil’den sonra Amerika’ya olan güven kayboluyor. İronik olarak, bu güven eksikliği Biden’ın savaşçı duruştan vazgeçmemek zorunda kalmasının da nedeni.
Bu jeopolitik dinamik sadece psikopatolojik açıdan deşifre edilebilir, çünkü Afgan yenilgisi Batı’nın üstünlüğünün kaçınılmaz düşüşü algısını kristalize etti. Batılı zihin, intihar eyleminin habercisi olabilecek panik bir psikoz ile tepki veriyor. Paranoyak sanrıların kesişmesinden oluşan bu dinamiği hiçbir şey engelleyemez. Entelektüeller, aktivistler, yeni öznelikler arayan terapistler olarak yapabileceğimiz tek şey, kaosa hazırlanmak ve uçuş/kaçış hatlarını hayal/tasavvur etmek.
The Unthinkable (Düşünülemez Olan)
The Unthinkable, Maryland’den ABD Temsilciler Meclisi üyesi Jamie Raskin’in kitabının adı. Kitap, binlerce Trump’çıyı ABD’nin siyasi kalbi Kongre binasına getiren psikotik ayaklanmanın birinci yıldönümünde yayınlandı. Yazar sıradan biri değil; Demokrat Parti saflarında yüksek yeri olan, ABD Kongresi’nin önemli bir üyesi. Ayrıca Raskin, anayasa hukuku profesörü, kendine liberal diyor ve yirmili yaşlarında üç çocuğun babası. Bunlardan biri, politik aktivist, ilerici davaları destekleyen, şefkatli, empatik Tommy, 2020’nin son gününde, 20 yaşında öldü. Daha kesin olmak gerekirse, Tommy uzun süredir devam eden depresyon ve ayrıca, (belki de söylemeye gerek yok) insani değerlerinin uzun süreye yayılan ahlaki aşağılanması nedeniyle intihar etti. Son mektubunda Tommy depresyonundan şöyle bahsediyor: “Affet beni, hastalığım kazandı.” Sonra ekliyor: “Birbirinize özen gösterin, hayvanlara ve dünya üzerindeki yoksullara benim için özen gösterin.”2
Sevgili oğlunun intiharı Raskin’in zihninde bir kıyamet temsili olmuş. Tommy’nin son kararı sadece babası için duygusal bir felaket değil, aynı zamanda siyasi inançlarını radikal bir şekilde yeniden gözden geçirmesinin de tetikleyicisi olmuş. Bu kitabı okuyarak, bir babanın acısını ve bir entelektüel işkenceyi paylaşmış oldum. Kitap beni, Batı kültürünü ve liberal demokrasiyi parçalayan krizin derinliğini de göz önünde bulundurmaya yöneltti.
Kitap aynı anda üç farklı hikaye anlatıyor. Birincisi Amerikan faşizmi, cehalet, ırkçılık ve saldırganlık krallığı olarak Trump yönetimi. İkincisi Tommy, onun formasyonu, idealleri ve ahlaki duyarlılığının sürekli aşağılanması. Üçüncüsü Covid-19’un sosyal mesafelerden, depresyondan ve yaşanabilir bir gelecek hayal edememekten en çok acı çeken genç nesillerin zihinleri üzerinde yarattığı etki.
Raskin, kendisini her zaman “ulusun Anayasasının sosyal, politik ve entelektüel durumumuzu nasıl yükseltebileceği konusunda iyimser, radikal bir iyimser” olarak nitelendirdiğini yazıyor. Ancak oğlunun ölümünden sonra, kendisine yönelik bu algısı değişmiş. Anayasal iyimserliği, zor gücünün Aklın gücüne galebe çalması ve depresyonun yayılmasıyla paramparça olmuş. Şöyle yazıyor:
Aniden, bu anayasal iyimserlik beni utandırır hale geldi. Korkarım ki, arkadaşlarımın bende en çok değer verdiği şey olan bu çiçek böcek politik iyimserliğim, düşmanlarımızın sömüreceği bir zayıflık olarak büyük bir öz-sanrı tuzağına dönüştü. Yine de bu iyimserlik ve yeri doldurulamaz canım oğlum olmadan yaşamanın ne anlama geldiğini düşünmekten de korkuyorum. İkisi birbirini besleyen, tutan şeylerdi ve şimdi dünyada ikisi de olmaksızın kalmış durumdayım.
Raskin’in sözleri bir çeşit hesaplaşmaya işaret ediyor: siyasi ve kişisel trajedilerin liberal demokrasiye içkin öz-sanrıları açıkça ortaya koyduğu bir anlayış. “Çiçek böcek politik iyimserliği”nden böyle kopuşmasına rağmen, kendini kapitalist dogmadan ayıramıyor. Trajedi ve ölüm karşısında bile, onun sorusu Amerikan istisnacılığının trajediyle nasıl uzlaştırılacağı. Yeni edindiği şüpheciliğini, bunalımının merkezinde yer alan ulusa olan sınırsız inancıyla nasıl uzlaştırılacağı sorusu hala devam ediyor.
Psiko-Deflasyon
Jeopolitik manzara kaotik bir hale gelirken, kilit bir soru öne çıkıyor: Toplumsal özne konusunda manzara ne? Salgın psikolojik manzarayı derinden değiştirdi, depresyon ve anksiyete ile birlikte fiziksel zayıflık duyguları ve azalmış enerji yayıldı. Uzun Covid bunun tezahürü, ancak buzdağının sadece görünen ucu. Her şeyi kapsayan bir psiko-deflasyon viral çağın ufku olarak ortaya çıkıyor ve bugünün entelektüel görevi, asteni (anormal fiziksel zayıflık veya enerji kaybı) evrimsel terimlere tercüme etmek. Bir anlamda, bu deflasyon, belirli süreçlere bir son verilmesini zorlama işleviyle, günümüzün tek olumlu eğilimi olabilir.
Psiko-deflasyon, uzun süreli sağlık paniğinin, korkunun içselleştirilmesinin ve en önemlisi de, insanın kendisi ve başkaları arasında mesafe bırakması için gerekli olan alan miktarı üzerinde genel fikir birliği değişikliğinin etkisi. Sosyal mesafeye olan ihtiyaç, başkalarının vücuduna, cildine ve dudaklarına karşı fobik bir hassasiyete neden oldu. Erotizm felç olmuş durumda ve sosyalliğin hazzı parçalandı.
Bu sürpriz değil, zorunlu sağlık önlemleri tüm toplumsal beden üzerinde (farklı derecelerde) dayatılan biyopolitik iç savaş için olgun koşullar yarattı. Bu manzarada, yeni politik ve terapötik kategoriler bulunup çıkarılmalı. Psikolojik enerji toplumsal bedenden yitip gidiyor, hayal gücü yavaşlıyor ve kolektif beden felç oluyor. “Psiko-deflasyon” derken bunu kastediyorum.
Fakat virüsün kışkırttığı bu temas korkusuyla, sosyal reaktifliğin yavaşlamasıyla, çeşitli uçuş/kaçış hatları da şekilleniyor. Batı’daki çoğu insan faşist bir kaçış hattını takip ediyor ve yaklaşan depresyona saldırgan bir şekilde tepki veriyor. Bununla birlikte, özerk bir uçuş hattı da saptanabilir ve bu psikanalitik (şizo-analitik) bir yolla yapılabilir: zihinsel acının genişleyen kara deliğinde, yeni bir özneleşme sürecinin ortaya çıkmasından önceki boşluğu ve yeni bir ufkun görünürlüğünü de bulabilir. Özgüven, sadelik ve eşitlik ufku. Covid-19 salgını dünyayı ilk kez yuttuğundan beri ortaya çıkan isyan ve ayaklanma ufkundan bahsetmiyorum bile. Ancak, Şili ayaklanması ve onun ertesinde siyasal alanda yaşananlar gibi, bu çağdaş deneyimlerin bazıları bu ufukta belirse de, yeni özneliklerin olası doğuşunu tarif etmek için yalnızca siyasi alana bakmak hata olur. Yaşanmakta olan bu mutasyonun siyasi temsil ile pek alakası yok.
Siyasi katılımdan çok daha ilginç olan, hayatın sıradan gidişatına yayılan çok katmanlı boş vermişlik. Siyasibilinçten çok daha ilginç olan mesele, tüketim ve üremenin yaygın olarak reddedilmesi.
İktisat ve Depresif Psikoz
Paul Krugman’ın New York Times köşesinde ifade ettiği görüşleri dikkatle takip ediyorum, çünkü onu en ileri görüşlü ve dürüst iktisatçılardan biri olarak görüyorum. Ama günün sonunda, o bir iktisatçı ve bu bilimin epistemolojik sınırları, altta yatan değişim süreçlerini (sosyal, politik veya bilişsel olsun) algılamasını engelliyor.
Bir iktisatçı için her şey ekonomik açıdan açıklanmalıdır, piyasa dalgalanmaları, yükselen ve düşen ücretler, enflasyon, faiz oranı, tüm o “önemli” şeyler… Çalışan bir aile için ücretlerin artması ve satın alma gücünün istikrarlı olması çok önemlidir. Ancak içinde yaşadığımız dünyanın analizi ekonomik olarak ölçülebilir değerlere indirgenirse, oluş halindeki süreçlerin temel işleyişini anlamama riskiyle karşı karşıya kalırız. Örneğin, Krugman’ın 9 Aralık 2021’de yayınladığı köşe yazısını ele alalım. “ABD ekonomisi ne durumda?” Krugman, ABD Çalışma İstatistik Bürosu tarafından yürütülen iki ankete atıfta bulunarak şaşkınlığını ifade ediyor:
Amerikan ekonomik manzarası gerçekten çok iyi görünüyor. 2020’deki kasılmadan sonra, on yıllardır en iyi ekonomik iyileşme ile karşı karşıyayız. Ancak, araştırma sonuçlarını okuyunca, tüketicilerin çok umutsuz hissettiği görülüyor ve ekonomiye dönük bu olumsuz algı Başkan Biden’ın seçim tercihlerini sıkıntıya sokuyor.3
Demokrat Parti’nin tutkulu savunucusu ve bir Biden destekçisi olan Krugman’ın, başkanın performansının şimdiye kadar dış politika açısından ve mega-finansal planının gerçekleştirilmesi açısından sergilediği felaket tablosu karşısında pişman olmasını çok iyi anlıyorum.4 Ama ekonomi iyi, diyor Krugman – istihdam arttı, büyüme motoru tam hızda çalışıyor, enerji tüketimi arttı (ama hangi bedelle: kasırgalara neden olarak ve yeni yangınlara zemin hazırlayarak, Krugman’ın hiç değinmediği ayrıntılar bunlar). Merak ediyor: “Tüketiciler haklı mı? Veriler çok iyi olduğunu göstermesine rağmen, ekonominin kötü olduğunu söylemek zorunda mıyız? Ve aslında kötü bir ekonomi değilse, çoğunluk neden aksini söylüyor?”
Güzel soru, Paul. Neden kurumsal karlardaki büyük artıştan ve ücretlerindeki küçük artıştan memnun olması gereken Amerikalı işçiler, somurtmaya, sinirlenmeye ve hoşnutsuzluğa devam ediyor? Krugman, emrindeki araçlarla kendi sorusuna kendisi bir cevap vermeye çalışıyor:
Kişi başına düşen kişisel gelir hala salgın öncesi seviyelerinin üzerinde olsa bile, yükselen fiyatlar kesinlikle ücret artışlarını aşındırmıştır. Maaşlar yükselirken bile enflasyonun güven üzerinde aşındırıcı bir etki yaptığı izlenimine sahibim, çünkü işlerin kontrolden çıktığı algısını yaratıyor.
Yani ona göre cevap enflasyon, yani liberal ve muhafazakar ekonominin öcüsü. Sonunda anksiyete için ekonomik bir bahane bulundu! Ama merak ediyorum: Krugman gerçekten tüketicilerin (tüketici olmayan, hayatları çek bozdurup harcamakla sınırlı olmayan insanların) enflasyon yeniden ortaya çıktığı için mi “kötü bir ruh hali” içinde olduğunu düşünüyor? Trans-ekonomik zeka parıltısıyla Krugman, insanlara “ekonomi nasıl gidiyor?” yerine “nasılsın?” diye sorduğunda farklı cevaplar aldığını itiraf ediyor.
Ancak Krugman bu sezginin derinine inmekte başarısız oluyor ve kalabalığın huysuz ruh hali ile ekonominin iyi durumda olması arasındaki anlaşılmaz boşluk hakkında kendine eziyet etmeye geri dönüyor. Böylece, sonunda bir umutsuzluk çığlığı içine patlıyor:
Kısacası, ekonomi konusundaki aşırı olumsuz yargı, akla gelebilecek diğer [tabii ki ekonomik] göstergelerle uyuşmuyor. Peki neler oluyor? Perspektifi korumak önemlidir. Bazı sorunlar olsa bile ekonomi gerçekten iyi durumda. Muhaliflerin size bunun böyle olmadığını söylemesine izin vermeyin.
Peki, iktisatçı Krugman’ın kaçırdığı nokta ne? Benim naçizane görüşüme göre, şu: son yılların deneyimleri, özellikle virüs tecrübesi ve ortaya çıkan korku ve ölümlülüğün yayılması duygusu, insanların sadece iş güvenliği (neredeyse rastgele bir istikrar belirteci) hakkında değil yaşam hakkında da düşünmesine olanak sağladı.
Bugün, eskinin “her şey ekonomiyle alakalı” sözü, “her şey psikolojiyle alakalı” şeklinde güncellenebilir.
Psikotik çöküş ekonominin gücünü etkisiz hale getiriyor.
Birçok kişi Trump ve evanjelik vaizler liderliğindeki sürülere katıldı. Birçoğu aşırı dozdan ölene kadar fentanil ve OxyContin alıyor. Bazıları babalarının makineli tüfeğini alıp yarım düzine akranını öldürmek için okul basıyor. Ama başka bazıları, tüm yaşamlarını neden kötü ücretli (hatta “boğaz tokluğuna”) işlere adamak gerektiğini merak ediyor, işleri onlar için hiçbir anlam ifade etmiyor, onları bastırıyor, içlerini kurutuyor ve onları başkalarına yabancılaştırıyor. Neden sürekli aşağılanma koşullarında yaşıyoruz? Neden bütün bunları boş vermiyoruz? Neden lanet gelsin ekonomik kaygılara demiyoruz?
Birçok kişi, Kellogg’s’da, Nabisco’da ve Columbia Üniversitesi’nde, dokuz haftadan uzun süredir üç bin işçinin greve çıktığı gibi, büyük grevler düzenledi!5 Diğer pek çok kişi işten ayrıldı: Dört buçuk milyon Amerikalı işçi 2020’nin sonunda işlerinden ayrıldı. “Büyük İstifa,” dendi bu olaya. Bir tür uzun Covid kendini Batı’nın zihninin çekirdeğine yerleştirdi, ancak sadece Batı zihninde değil. Çin’de, çok çalışmak, bir ev satın almak, evlenmek ve çocuk sahibi olmak yerine, giderek daha fazla genç bu bitimsiz sınıf atlama yarışından vazgeçiyor ve ya düşük ücretli işlerle uğraşıyor ya da hiç çalışmıyor. Bu basit direniş hareketi yaygın olarak tangping ya da “düz yatmak” olarak biliniyor.
Krugman’ın (liberal) ekonomik dünya görüşü yüzünden göremediği şey, ölüm, panik ve depresyon karşısında paranın gücünü, hatta belki de değerini kaybettiği. Para depresyona girmiş, panik halinde ve bunak öfkesiyle dolu bir toplumu canlandıramaz. Para “büyük istifa” karşısında kazanamaz: Büyük İstifa küresel olarak yayıldıkça, “istifa” kelimesinin sadece istifa etmekle kalmayıp beklentilerin de boş verilmesi anlamına geldiğini unutmamalıyız. Modern beklentiler alt üst oldu: Demokrasi boş bir kelime, refah yırtıcı finans kapital tarafından berhava edildi. Ayrıca istifa (resignation), yeniden anlamlandırma (re-signification) anlamına da gelir; zevke, zenginliğe, faaliyete ve işbirliğine yeni bir anlam kazandırır. Psiko-deflasyon tünelinin sonunda keşfedebileceğimiz taze ufuk bu. Eşitlikçi ve sade bir duyarlılık, bu ufukta beliren gizli bir perspektif.
Güney Koreli pop grubu BTS, Squid Game’e karşı bir tür kontra atakla şunu söylüyor: “Durmakta bir sorun yok/Sebebini bilmeden koşmaya gerek yok/Bir rüyaya sahip olmamak sorun değil/Eğer bir süre mutlu hissettiğin anlar varsa.”
BTS dünya çapında gençler arasında büyük bir takipçi kitlesine sahip gibi görünüyor.
Notlar
1 →.
2 Jamie Raskin, The Unthinkable: Trauma, Truth, and the Trials of American Democracy (Harper, 2022), Kindle.
3 Paul Krugman, “How Is the U.S. “ABD ekonomisi ne durumda?” New York Times, 9 Aralık 2021 →.
4 Örn. bkz, Lauren Gambino, “‘It’s a Tough Time’: Why Is Biden One of the Most Unpopular US Presidents?” The Guardian, 18 Ocak 2022 →.
5 Columbia üniversite sendikası üzerine, bkz. “How We Beat the Administration and the Union Bureaucracy,” CrimethInc. →. Bahsedilen diğer grevler üzerine, bkz. →.
6 “The Low-Desire Life: Why People in China Are Rejecting High-Pressure Jobs in Favour of ‘Lying Flat,’” The Guardian, 5 Temmuz 2021 →.