Sözcü Gazetesi’nden Uğur Dündar, “Buranın hem başbakanı hem de cumhurbaşkanıyım!..” başlıklı bugünkü yazısında da Falyalı cinayetini ve Falyalı’nın gücünü yazdı.
Uğur Dündar’ın yazısı şöyle:
Çapraz ateşe tutularak yeni nesil kaleşnikof silahlardan çıkan kurşunlarla katledilen Halil Falyalı’nın cenazesi de, ölümü gibi sansasyonel oldu.
Devlet protokolü oradaydı.
Örneğin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhuriyet Meclisi Geçici Başkanı Ünal Üstel, Başbakan ve Ulusal Birlik Partisi (UBP) Genel Başkanı Faiz Sucuoğlu, İçişleri Bakanı Kutlu Evren ve çok sayıda UBP milletvekili cenaze namazına katılanlar arasındaydı.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar cenazeye gelmemişti ama “Halil Falyalı değerli bir kardeşimizdi. Bu ülkeye yatırımlar ve çok insana iyilik yapmıştı” açıklamasında bulunmuştu.
Kumyalı Camisi’ndeki fotoğraf çok şey anlatıyordu.
***
Örneğin Falyalı’nın, uyuşturucu, yasa dışı bahis ve “casino”lardan oluk oluk akan kara paralarla kontrol edilemez bir güce eriştiğini gösteriyordu.
Bu güce ilaveten elindeki şantaj kasetleriyle KKTC’de siyaseti yönlendirme noktasına geldiğini, bir önceki Başbakan Ersan Saner’in bu nedenle istifaya mecbur bırakıldığı iddialarını doğrular gibiydi.
Falyalı’nın tehdit ettiği kişilere “Ben buranın hem başbakanı, hem de cumhurbaşkanıyım” demesinin boş bir cüretten ibaret olmadığını söylüyordu.
Öyle ya, eğer bunlar boş cüretten ibaret kalsa eski sevgilisini nasıl olur da İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturtabilirdi?
Anlı şanlı makamdaki siyasetçiler, onun önünde ellerini bağlamış olarak poz verirler miydi?
Sicilinde uyuşturucu kaçakçılığı kayıtları bulunmasına ve bu ticaretin en rahat biçimde deniz yoluyla yapıldığının bilinmesine karşın, otelinin önünde kendisine ait bir limanı nasıl inşa edebilirdi?
***
Kontrol edilemez bir güç haline geldiği için profesyonelce işlenen bir suikastla katledildiği öne sürülen Halil Falyalı’nın ölümü, Türkiye’nin KKTC politikasının yanlışlığını da gözler önüne seriyor.
Efsanevi İçişleri Bakanı Sadettin Tantan bu yanlışı şöyle özetliyor:
“KKTC’nin kamu bütçesini Türkiye Cumhuriyeti karşılıyor. Ama oradaki yasa dışı bahisler, uyuşturucu ve fuhuş bataklığı, KKTC’nin uluslar arası alanda kirli bir devlet olarak algılanmasına neden oluyor. Üstelik yasa dışı işlerden elde edilen gelirlerin KKTC Hazinesine hiçbir katkısı bulunmuyor. Tam tersine, devlete paralel, illegal yapılanmaların ortaya çıkmasına ve güçlenmesine müsait zemin yaratıyor. Oysa şehit kanıyla sulanmış bu topraklarda organik tarım teşvik edilebilir, deniz, güneş ve kültür turizmi ile kendisine yetecek bir gelire kavuşturulabilir. Ayrıca KKTC bilim ve teknoloji üssü haline getirilebilir. Otellerdeki “Casino” turizmi devam edecekse çok sıkı denetimlerin yapılması, uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele için de -sağlam hukuk altyapısıyla birlikte- Sahil Güvenlik Teşkilatı’nın daha etkin kılınması gerekiyor…”
***
Sadettin Tantan çok haklı.
Adı uyuşturucu kaçakçılığı, yasa dışı bahis, kumar ve seks şantajlarıyla anılan bir “baron” “Ben buranın hem başbakanı hem de cumhurbaşkanıyım” diyebilecek bir güce eriştiyse orada çok vahim bir tablo oluşmuş demektir.
Bakın, 21 Ekim 2021 günü paylaştığım sosyal medya mesajımda neler yazmışım:
“KKTC’deki yasa dışı işler, karanlık ve yüz kızartıcı olaylar, merhum Bülent Ecevit, Prof. Necmettin Erbakan, Dr.Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş başta olmak üzere, şehit düşen Türk Mukavemet Teşkilatı mücahitlerinin ve (Barış Harekatı”nda şehit olan) Türk Silahlı Kuvvetlerimizin kahraman mensuplarının kemiklerini sızlatıyordur!..”