Akşam olmuştu, fırtınanın kar tanelerini savurup durduğu, kar tanelerininse fırtına sonrası bir sessizlikle pencereleri ölüm gibi örttüğü bir akşam. Evlerde şömineler yakılmıştı, bir ev dışında. Orada bir haftadır şömine yanmıyordu, bu akşamki gibi. Evin bir komşusu, haftalardır evine sipariş getirilmeyen komşusunun varlığını ve saatler sonrasında duyulan kötü kokuyu fark edince polisi aramaya karar vermiş, bir süre sonra polisler olay yerine varmış; pencerelere, perde aralıklarına, bahçeden içeriye doğru ışık tuttular ancak herhangi bir şey göremeyince, savcıyla konuştuktan sonra içeriye zorla girmişler, odaları tek tek gezmişlerdi. Bir oda haricinde.
En sonunda yatak odasına girmek üzereyken kötü bir koku duymuş, kapıyı açmış, boynuna ip geçirilmiş olan Harry‘yi görmüştü, bir polis. Harry yalnız başına yaşayan, iş sahibi olmayan, ailesinden gelen mirasla geçimini sürdüren bir yetişkindi. En son bir kitap yazmış, o da satılmayınca ne var ne yok bırakmıştı, bir yazardı, aynı zamanda pek okuyanı olmayan bir yazar. Bunu gören polisler sağlık birimlerine haber verdiler, onlar gelene kadar beklemeye, bu sürede etrafı incelemeye başladılar. Hâlâ şarja takılı ve açık olan, aynı zamanda tam da Harry‘ye dönük bir dizüstü bilgisayar, hemen yanındaysa onlarca disk vardı. Sağlık birimleri olay yerine varmıştı bile. Polislerse diskleri incelemeye, delil aramaya başlamışlardı. Saatler geçmiş, Harry‘nin ipi boynuna kendisinin dolayıp dolamadığını doğrulamışlardı. Bir de bir şey dikkatini çekmişti, bir polisin: Alice. Harry videoda anlattığına göre Alice‘ten hoşlanıyordu ancak bunu ona anlatamamış, video kaydetmeyi tercih etmiş, yazdırmış, yazdırdığı bu diskin bir yüzüne Alice yazmıştı, zar zor yazan bir keçeli kalemle. Her zaman olacağı gibi.
”Alice”
Harry alarmla uyanmış, alarmı kapatmış, baştan uyumayı denemiş, uyuyamamış, bir saat daha dönüp dönüp durmuştu. Her zamanki gibi uzun ama hafif bir uykuydu, bu. Kalktı, elini yüzünü yıkadı, dişlerini fırçalayacakken kapı açık unutulmuş diş macunun bittiğini fark etti, dolaba baktı, başka diş macunu yoktu, yüzünü kuruladıktan sonra içeriye gitti, kahve hazırladı, marketten birkaç tane diş macunu sipariş etti, bilgisayarının başına oturdu, internetten kitabına baktı, hiç satılmadığını gördü, sinirlendi fakat sinirlenince her zaman birisinin onu izlediğini düşünür, tepki vermezdi, Harry, sakin bir insandı çünkü. Sinirlense de pek umursamaz, kitap okumak herkese göre değil diye düşünürdü. Birkaç dakikalığına bilgisayarın başından kalktı, pencereye yaklaştı, örümcek ağlarını elleriyle savurdu, penceresini açtı, dışarıya baktı, Alice‘i hayal etti. Alice çok güzel bir kızdı, aynı zamanda ailesi çok zengin bir aileydi. Harry de zengindi, çalışmasa bile, düşündü bu yüzden onunla konuşmayı fakat çekingen birisiydi, Harry, çok zorlanırdı konuşurken derken pencereyi kapattı, bir anda gelen arzusu kar taneleri gibi eriyip gitti, fırtına sardı içini, öfkeliydi, sakinleşecekti her zamanki gibi ama bu sefer garip bir his vardı içinde, bilemediği. Zaten siniri beş dakika kadar sürdü, bilgisayara geri döndü, bir şeyler yazdı, daha doğrusu yazmayı denedi. Çünkü istediği gibi olmadı, yazamadı. Her zaman olduğu gibi.
________________________________________________________________________
Bir gölge,
geçmişi izleyen
videolaşan geçmişini izleyen
bir gölge
bir de
başa saran
bir adam
________________________________________________________________________
Bir anda sinirlendi, kalemi sertçe pencereye doğru fırlattı, yine sakinleşti, geri aldı, yine bilgisayara döndü, öğlen olmuştu bile. Yemek yemeyi dahi unutmuştu. Çünkü bilgisayarda daha önemli işleri vardı. Bir anda acıktığını susadığını fark etti, içeriye gitti, buz dolabını açtı, çoğu şeyin tarihi geçmişti, konserve yemeklerin dışında. Bilgisayarına döndü, yemek sipariş etti, bekledi, karnını doyurdu, tam lavaboya gidecekti ki aynada kendisini gördü, çekingen bir tavırla yaklaştı aynaya, ahmağın tekisin, geri zekâlısın dedi, kendine kendine, sonrasındaysa garip bir şey oldu, tanımlayamadığı bir şey, bir an gözleri doldu, annem olsaydı bana sarılırdı dedi, aynaya bakarak. Aslında bunu her gün söylerdi ancak bir farklılık vardı, bu sefer bir umut vardı ses tonunda, Alice gelmişti aklına. Artık canı sıkılmıştı, yıllarını geçirmişti bu şekilde, yalnız başına, Alice‘i de yıllar önce görmüştü. Yine benzer bir gün Alice‘in evine bakıyordu pencereden, yıllar sonra. Bu yalnızlık onu git gide çürütüyordu. Farkındaydı bunun, topladı cesaretini bu yüzden, çıktı evden, garajına girdi, arabasının olmadığını fark etti. Zaten hiçbir zaman arabası olmamıştı, ailesi bırakıp götürürdü onu gitmek istediği yerlere. Yürümeye başladı, önceden bilgisayardan haritayı açmış, nereye gideceğini ezberlemişti. Oraya gitti, bir pastaneydi orası, ne alacağını bilmediğinden her şeyi almış, eve geri dönmüş, üstünü başını değiştirmiş, çıkmış, heyecanlı bir yüzle Alice‘in evinin kapısını çalmış, sonrasında zilin olduğunu fark etmiş, çalmış ama kapının açılması, sonrasında geçen bir konuşmayla öfkeli bir hâl almıştı, heyecanlı yüzü. Çünkü kapıyı yaşlı bir deyze açmıştı. Bir anda şaşıran Harry, Alice‘i sordu ancak burada yaşamadığını öğrendi, ne diyeceğini bilemedi, öfkelendi, evine geri döndü, yine geçti bilgisayarının başına. Birkaç ay geçmiş, yine bir gün bilgisayarının başındayken kötü bir koku duymaya başlamış, rahatsız olmuş, diğer yatak odasından geldiğini fark etmiş, odaya girmiş, şok olmuştu. Harry mutlaka her gününü kendi cümleleriyle anlattığı bir video kaydeder, unuttuğu bir şey olursa o tarihin yazılı olduğu dosyayı açar, videoya tıklar, izler, hatırlardı ancak Alice‘in evini ziyaret ettiği gün bunu yapmamıştı. Hemen bilgisayarına döndü, o tarihte oluşturulan Alice isimli dosyaya tıkladı, videoya tıkladı, izlemeye başladı. Keşke hep yalnız kalsaydım diye düşündü, video biter bitmez, ne yapacağını bilemedi, korktu, evin girişlerini kilitledi, yatak odasına döndü, sessizleşti, fırtına sonrası bir sessizlik kaplamıştı bile her yeri. Yatak odasında Harry‘yi gören bir polis, John, gözyaşlarını tutamamıştı. Küçük kardeşinin aklını yitirdiğini, hafızasının gidip geldiğini, Alice ismini duyunca ne kadar sinirlendiğini biliyor, arada onu kontrol ediyor, unuttuğu bir şey olmadığından emin oluyordu ancak bir süre uğrayamamıştı, Harry‘nin yanına. Her zaman olduğu gibi.
”Bilgisayar”
John işten evine dönmüştü ama hâlâ unutamıyordu olanları. Benim suçum… Benim suçum… diyerek daha da üzülüyordu ama Harry‘den öğrendiği bir yöntem vardı, unutabilmek için. Kendi bilgisayarını çıkardı, annesinin, küçük kardeşi Harry‘nin ve kendisinin bulunduğu videoya tıkladı, bir an yüzü değişti, gülümsedi, bir yarım saatini bu şekilde geçirdi, sonrasında üzüldü, sinirlendi, bilgisayarını kapattı. Harry gibi. Yıllar geçti, yine öylece etrafa bakınırken bir anda telsizden bir ses geldi, bir olay olduğunu, olay yerine intikal etmesini söyledi ona. Olay yerine geldi, suratında belirsiz bir ifadeyle. Pencerelerden, perde aralıklarından, bahçeden içeriye fener tuttu, başka bir polisle. Başka bir evdi burası. Bu sefer kim öldü acaba diye düşünmeye başladı, diğer polise belli etmeden. İçeriye girdiler, odaları tek tek gezdiler, iki oda hariç. En sonunda bu iki oda kalmıştı. İhbara göre bir komşu, haftalardır evine sipariş getirilmeyen komşusu için endişelenmiş, polisi aramaya karar vermişti. John‘ın belli etmek istemediği ama bitmek bilmeyen bir kaygısı vardı. Çünkü olaylar yıllar öncesindeki gibiydi. Harry‘den sonra yine benzer vakalar ortaya çıkmıştı. Böylelikle haklı çıkmıştı bu kaygısında. Bir yatak odasında boynuna ip geçirilmiş Harry gibi yalnız bir adam. Her zaman olduğu gibi.
________________________________________________________________________
bir adam,
geçmişi izleyen
videolaşan geçmişini izleyen
bir adam
bir de
başa saran
bir gölge
________________________________________________________________________
Akşam oldu, fırtınanın kar tanelerini savurup durduğu, kar tanelerininse fırtına sonrası bir sessizlikle pencereden bakan gözleri ölüm gibi örttüğü bir akşam. Evlerde şömineler yakılmıştı, bir ev dışında. Evin bir komşusu, haftalardır evine sipariş getirilmeyen komşusunun varlığını ve saatler sonrasında duyulan kötü kokuyu fark edince polisi aramaya karar verdi, bir süre sonra polisler olay yerine vardı; pencerelere, perde aralıklarına, bahçeden içeriye doğru ışık tuttular ancak herhangi bir şey göremeyince, savcıyla konuştuktan sonra içeriye zorla girdiler, odaları tek tek gezdiler. Bir oda haricinde. En sonunda yatak odasına girmek üzereyken kötü bir koku duydu, kapıyı açtı, ipi boynuna geçirmiş olan Harry‘yi, ikinci yatak odasındaysa öylece pencereden bakan Alice‘i gördü, John, bunun üzerine gözyaşlarını tutamadı. Bir de bir şey dikkatini çekti: Kaydettiği diskin bir yüzüne Alice yazmıştı, Harry, zar zor yazan bir keçeli kalemle:
”Alice adında birisini görmüştüm, aklıma gelmişti o isim, fırtınanın kar tanelerini savurup durduğu, kar tanelerininse fırtına sonrası bir sessizlikle pencereden bakan gözleri ölüm gibi örttüğü bir akşam. Gözleri çok güzel dedim, kendi kendime, ona da söylemek isterdim bunu ama söyleyemedim, nedenini da bilmem, herhalde her şeyin cevabı yoktur. Yok, Alice diye birisi yok, aklım yine oyun oynar bana, her zaman olduğu gibi. John ne zaman gelecek? Uğramaz bu aralar, kesin çok işi-
Alice adında birisini görmüştüm, aklıma gelmişti o isim, fırtınanın kar tanelerini savurup durduğu, kar tanelerininse fırtına sonrası bir sessizlikle pencereden bakan gözleri ölüm gibi örttüğü bir akşam. Gözleri çok güzel dedim, kendi kendi-
Yok, Alice diye birisi yok, aklım yine oyun oynar bana. John ne zaman gelecek? Uğradığı yok, bu aralar, kesin çok işi var. Her zaman olduğu gibi.”