Ledra Palas’a doğru yürüyorum; Vedat Zencir ve Nuray Pehlivan ile buluşacağız.
26 Kasım öğlen saat 12’te Lefkosia’da buluşmak için randevulaşmıştık.
Ledra Palas’a yaklaştıkça heyecanım artıyor. Vedat ve Nuray ile en son 2017’nin Mayıs ayında
İzmir’de buluşmuştuk. Dile kolay; aradan beş (5) yıl geçmiş…
Sağımda tel örgüler ile çevrili Yiğitler Burcu Parkı yükseliyor. Parkın dibindeki yolun karşı tarafındaki
banka oturuyorum. Henüz saat 12’ye beş var. Kahvemi yudumlarken tel örgülerin ardına bakıyorum.
20’li yaşlarında bir genç tel örgülerin ardında bir o yana bir bu yana yürüyor. Yürürken bir yandan da
bulunduğum bölgeye bakıyor. Gözleri meraklı.
Saatin yel kovanı adımlarına eşlik etmiş gibi; Saat tam 12:00’da Vedat ve Nuray tellerin ardından
beliriyorlar.
Birlikte sözleşir gibi
-“Halil” diyorlar.
Ayağa kalkıyorum, yolun karşısına geçiyorum. Yürüyüş bandını geçip tel örgülü duvarın dibine kadar
yaklaşıyorum.
Selamlaşıp hal hatır soruyoruz.
Laf lafı açıyor…
Vedat’a “Patron” diye seslendim. Çenelerimiz çatlayıncaya kadar güldük. Gazete duvardaki istifalar
ardından Vedat ve Nuray için yıpratıcı zamanlar yaşanmıştı. Duvar’a örülen her taşa tanığım. Gazete
Duvar’ın ismini ilk duyanlardanım. Gazetenin İstanbul merkez ofisine Vedat ve Ömer ile birlikte
gitmiştik. Ofis yeni kiralanmıştı ve onarım çalışmaları sürüyordu.
İkisi de heyecanlıydı.
Geçen sürede Duvar örüldü ve büyüdü.
Sanmayın ki buluşma yerimiz Ledra Palas’ın müthiş kafelerinden… Buluşma yerimiz Nicosia’yı ikiye
bölen tel örgülerin ardı… Ne O’nlar gelebiliyorlar ne ben gidebiliyorum…
Kıbrıs adası 1974 TC’nin işgal harekatından bu yana tel örgüler ile kesilmiş.
İktidar ve güç sınır ördü!
Sınır geçmek mümkündür; altından veya üstünden.
Ben siyah bir Mercedes’in içinde o sınırın üstünden geçtim. Ancak herkes benim gibi şanslı değil; o
tellerden atlayıp ayağını, kolunu kıranlar da var. Akdeniz’de batan botlarda ölenler de…
Geçtim ama o sınır orada duruyor.
O sınırı yıkamadım; bunun için gücüm yok.
Gücüm olsa ne yapardım?
Nuray ve Vedat ile buluşmak için o sınırı yıkardım.
O sınır tam 48 yıldır orada duruyor. O sınır orada durmakla kalmıyor; ada insanının içine işliyor.
Ve yıllar geçtikçe sınır kalınlaşıyor.
Ve biz konuşurken o genç laflarımızı kesiyor:
-“Abi orası buradan daha iyi değil mi?”
Ne dersem eksik olacaktı!
-“Nereden bakacağına bağlı. “
20’li yaşlardaki o genç bu cümleden ne anladı?
Belki de hiçbir zaman bilemeyeceğim. Ben o an o duvarı tırmanıp Yiğitler Burcu Parkına gitmek
istedim. O an o telleri aşıp Büyük Han’ın önündeki küçük meydanda çay içmek istedim. Ben o
taraftan bu tarafa geçme(me)k için tam üç (3) ay kafa patlattım.
Eğer o sınırı yıkabilseydim 20’li yaşlardaki o genç öyle düşünceli bakıp durmazdı.
Ben tel örgüler ile çevrili o duvarın altında onlar ise o duvarın üstünde tam 25 dakika sofrasız
muhabbet kurduk.
Uzansam ellerim ellerine değecekti…