Birleşmiş Milletler’in düzenlediği ve geçen yıl pandemi nedeniyle ertelenen Dünya İklim Zirvesi (COP26), liderlerin ve diplomatların iklimdeki tehlikeli değişikliği yavaşlatmak için anlaşmaları müzakere ettiği platform olma özelliğini taşıyor. Zirve 31 Ekim-12 Kasım’da İskoçya’nın Glasgow kentinde düzenlenecek. Devlet ve hükümet başkanları, 2015 yılında ısınmayı 2 derece altında ve ideal olarak 1,5 derecenin üzerinde tutmak için Paris Anlaşması’nı imzalamıştı.
Anlaşmanın bağlayıcı olmaması nedeniyle imzacı devletler, belirlenen hedeflere ters düşecek oranlarda fosil yakıtları kullanmaya ve ağaçları kesmeye devam ediyor. Ayrıca içinde bulunduğumuz 10 yılda gezegenin ortalama sıcaklığı, geçen on yılda kayıtlara geçen en yüksek sıcaklığın şimdiden üstüne çıkmış durumda.
Ancak iklim değişikliğinin etkilerinin hem zengin hem de yoksul ülkelerde görülmesiyle birlikte uzmanlar, bu yıl düzenlenecek zirvenin bir dönüm noktası olmasını bekliyor.
Zira olağanüstü hava koşulları, afetler ve kitlesel protestolar, iklim değişikliğinin siyasi gündemde öne çıkmasına yol açtı ve bazı ülke liderleri bu yüzyılın ortasına kadar ekonomilerini karbondan arındırma sözü verdi. Düşünce kuruluşu Enerji, Çevre ve Su Konseyi’nde (CEEW) kıdemli analist olarak görev yapan Shikha Bhasin, “Son yirmi yılda, iklim sorunuyla yüzleşme evresinden bir iklim acil durumu haline geçtik” yorumunu yapıyor. Bhasin, “İşte tam da bu yüzden yaklaşan COP26 kritik” diyor.
Gündemde neler var?
Paris Anlaşması yaklaşırken birçok dünya lideri de ülkelerinin emisyonları ne kadar hızlı azaltacağını beyan etmeye başladı. Bunun için her beş yılda bir eylem planlarını güncellemeyi kabul ettiler bile. Ancak Çin ve Hindistan gibi büyük kirleticiler yeni planlarını sunmadı.
Uluslararası iklim müzakerelerini organize eden BM İklim Değişikliği tarafından Eylül ayında yayınlanan bir rapora göre, ülkelerin sunduğu mevcut planlarda belirlenen hedefler, küresel sera gazı emisyonlarının sadece yaklaşık yarısına tekabül ediyor.
İtalya ile birlikte zirveye ev sahipliği yapan İngiltere, bu nedenle ülkelere yeni planlar sunmaları ve bu konuda somut anlaşmalar yapılması için çabalıyor. Başbakan Boris Johnson, dünya liderlerini daha cesur taahhütlerde bulunmaya çağırdı. İngiltere, “kömürü tarihe gömecek” bir anlaşma için çabalarken motorlu araba satışını durdurmak için 2040 yılını verdi. Ayrıca ormansızlaşmayı durdurmak için daha fazla bütçe ayırılması hedefinde.
Kim ödeyecek?
En önemli soru ise atmosferi kirletmekten en çok sorumlu olan zengin ülkelerin, iklim değişikliğinden en çok etkilenen yoksul ülkelere ne kadar mali destek vereceği olacak. Zengin ülkeler, 2009’da 2020’ye kadar iklim finansmanı için yılda 100 milyar dolar ödemeyi kabul etmişti. Ancak OECD’nin son tahminlerine göre 2019’da 79,6 milyar dolar toplandı.
Bazı uzmanlar, iklim değişikliğinin veya yenilenebilir enerjiye geçişin maliyetlerini karşılamaya yetmese bile, bu paraya yine de ihtiyaç duyulduğuna dikkat çekiyor.
Düşünce kuruluşu E3G’de iklim diplomasisi uzmanı olarak çalışan Jennifer Tollman ise bunun aynı zamanda diplomatik bir konu olduğunu belirtiyor ve güven kaybına işaret ediyor. Tollman, “Tüm uluslararası müzakereler bir güven temeli üzerine kurulu. Bu 100 milyar doların eksik teslim edilmiş olması, temeli belli bir noktaya kadar çökertiyor” diyor.
Diğer önemli konular neler?
İklim değişikliğine karşı en savunmasız ülkeler, iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamaya ve bu konuya daha fazla önem verilip fon ayırılması çağrısında bulunuyor. Bunun ötesinde, Paris Anlaşması’nın yürürlüğe girmeden önce düzeltilmesi gereken teknik detayları var. Detaylar çoğunlukla, küresel karbon piyasasına ilişkin kuralları ve ülkelerin emisyonlarındaki kesintileri resmi olarak bildirme şeklini kapsıyor.
31 Ekim’den 12 Kasım’a kadar iki hafta sürecek olan görüşmeler, dünya liderlerini, bilim insanlarını, işletmeleri ve sivil toplum gruplarını bir araya getirecek. Yoksul ülkelerin temsilcileri ise seyahat kısıtlamaları, aşı eksikliği ve konaklama maliyetleri gelmelerini zorlaştıracağı konusunda uyarıda bulunuyor.