Seçim raporunu okuyunca, bir Türkiyeli olarak yerin dibine girdim.
Yatılı okuduğum Lise yıllarımın geçtiği pansiyonun bir tarafı zeytin ağaçları ve yazlık evler, bir tarafı deniz, tıpkı Girne’ye benziyordu.
Sınıfımızın dahi deniz manzaralı olması bir kenara, biz ise, henüz bir şeylerin farkına varmaya başlayan, hafta başı disko açtırıp Marlboro, Camel içen. Paralar suyunu çekince hafta sonu beş yüz bin liraya aldığımız bir paket Winston sigarasını sahilde tüttüren, dönüş dolmuş parasını kola şişesi depozitosuyla denk getiren, sabahları zeytin, peynir, çay, gece acıkınca hamam böcekli tavayı yıkayıp, içine yumurta kırıp kim varsa bölüşen, yirmi bir kadın yirmi erkek, Liseli Okey pansiyonlulardık.
Mutluyduk.
Ailemize bir gün olsun şikâyet de etmedik. Hayatımızın en güzel yıllarından biriydi.
Dostluğumuzun büyüsünden, birlikteliğimizden geri kalacağız, bizi pansiyondan alırlar diye ödümüz kopar, pansiyon aylık 50.000 lira, asgari ücret 93.600 liraydı.
İzmirli oldum. Trabzonlu oldum da Lefkoşa’yı adım Girne’yi soyadım belleyeceğim hiç aklıma gelmez, adaya gelince ilk iş tevfik girneli diye mail adresi almak olmuştu.
Beni Türkiye’de doğduğum için şansız hissettiren, yaptıklarıyla Türkiyeli olduğum için utandıranlar oldu da, raporu okuyunca yerin dibine girdim.
Türkiyeli, Kıbrıslı olmak birer hukuki tanım, ayağı toprağa basan kelimeler olmadığı için oldum olası sevemedim. Ama insan olmaya gayret etmek önemli bir mesele şu hayatta. Raporu okuyunca insanlığımdan utandım.
Yirmi dokuz yaşımda ilk kez Ciklos’dan inerken kendimi Bodrum’da gibi hissetmiş, Girne henüz Antalya’ya benzetilmeye çalışılmıyor, ruhu yok edilmiyordu. Edremit zeytinyağını, Ayvalık çiçek dolmasını severim de, Kıbrıs’ta içine düşeceğimi bilemezdim.
Önce Çiller’e geleyim de, birazdan utanca geleceğim.
Henüz Mesut Yılmaz’a kumar oynadığı için Budapeşte’de mafya tarafından yumruk attırılıp, burnu kırılmamıştı.
Bizim zamanımızda Mit müsteşarı Filiz Akın’ın eşi Sönmez Köksal’dı.
Hangi Sönmez Köksal mı?
Tansu Çiller’e müsteşar olarak rapor vermeye gittiğinde sen bunları eşime anlat diyen, Başbakan Tansu Çiller’e değil de eşi Özer Çiller’e rapor veren, Mit’in ilk sivil müsteşarı Sönmez Köksal.
Hangi Tansu Çiller mi?
Kârda olan Türk Ticaret Bankasını satılığa çıkaran, bankanın Korkmaz Yiğit’e satılması için Alaattin Çakıcı’ya beş milyon dolar teklif eden, Çakıcı parasını alamayınca, her şeyi açıklamış, banka batmış, öz kaynakları satılmış, Türkiye’nin bütün bankaları el değiştirmiş, hükümeti buna sebep düşen Tansu Çiller.
Hangi Özer Çiller mi?
Hani şu ‘Kutlu Adalı Suikast’ konuları konuşulurken hiç adı geçmeyen Tansu Çiller ile Özer Çiller. Çiller Özel Örgütü’nün tepesindeki Özer Çiller. Mehmet Ağar’ın Tosunlarının olduğu, suikast listelerini sonradan öğrendiğimiz örgüt:
Ya 16 Şubat ya da 17 Şubat 1999 sabahıydı. Okey pansiyon her zamanki gibi soğuk, bir elde ekmek arası peynir, diğer elde çay, Star Tv’de Abdullah Öcalan’ın getirilişini pür dikkat izliyor, okula gitmeye ya on dakika ya da yirmi dakika var, Susurluk kazası olalı üç yıl olmuş, Mit’in yeni müsteşarı Şenkal Atasagun’du.
Biz ise, daha vatan diyenin vatanı soyduğunun, din diyenin vatandaşı soyduğunun, asıl hainliğin, beynimizi taşlaştırdıklarının, görgüsüzlüğün, barbarlığın, devleti gasp edeceğinizin, insanlıktan nasip almadığınızın farkında bile değildik.
Türkiye’nin meselesi medeniyet meselesidir. Bütün kavga, medeniyetsiz barbarlar ile medeniyeti savunanlar arasında yapılır.
Şunca yıldır Kıbrıs’ta yaşıyorum. Kıbrıs’ta birçok şey başarılamamış olabilir ama. Kıbrıslılar Türkiye’nin 1920’den beri başaramadığı bir şeyi, iyi eğitimli, insancıl, şiddetti en son çare gören, kültürlü, birey olarak Türkiye’nin Rönesans’ı olmayı başarmıştır.
Türkiyeli olarak kim Kıbrıslılar ile anlaşamıyor, huzursuzluk çıkarıyor, düzeni kim bozuyorsa ona diyorum. Diliniz aynı, paranız aynı, damak tadınız aynı, sofranız aynı, ikliminiz aynı olan Kıbrıslılar ile anlaşamamak için ruh hastası olmanız lazım.
Hakaret olarak söylemiyorum. Doktora gidin. Kıbrıs ile ilgili görüşlerinizi anlatın, Kıbrıs bizim, bizim dediğimiz olacak, parayı veren düdüğü çalar deyin, size kesin şizofreni teşhisi koyacaklar.
Raporla ilgili bizim görüşümüz belli. Fakat şimdiye çok değinmediğimiz bir noktaya değinmek istiyorum.
Hadi hep beraber Türkiyeli olalım. Türkiye’yi de inanılmaz sevelim. T.C Elçisi burada ne iş yapıyor? Diplomat olarak şimdiye kadar performansının değerlendirildiğini gördünüz mü?
Hayır
Türkiye ile Kıbrıs’ın arasını nasıl açarım? Türkiyeliler ile Kıbrıslıların arasını nasıl açarım?’dan başka işi olmadı. Her gün uyandığı, ekmek aldığı, sokaklarında gezdiği, yemeklerini yediği insanları bu kadar tanımayan, onların kültüründen gram nasip almamış, onları değerlendirme kapasitesinden bu kadar uzak olan, tek gerçeği iktidara kim gelirse onun borazanını öttürmek olan, şu anki elçi dahil, bütün elçiler sadece bu işe yaradı.
Hani Rumlar, Enosis, Yunanistan demişler ya raporda. Bir an sizin hastalıklı ruhunuz gibi düşünelim, şeytan ilan edelim onları, KKTC’yi bölecekler diyelim.
Üçü bir araya gelse, KKTC’yi sizden iyi kimse bölemez. Kıbrıslıları sizden iyi kendisine kimse küstüremez.
Yemin ederim. Sizden iyi kimse Kıbrıs ile Türkiye’nin arasını açamazdı.
Nerdeyse yüz yıllık devletiniz var. İstihbarat teşkilatı olacaksınız. Size kim akıl verdi de seçilmiş Cumhurbaşkanını, ailesinin canıyla tehdit ediyorsunuz, yetmiyor, bir de onu destekleyenleri de sizi içeri atacağız, mahvedeceğiz diye tehdit ediyorsunuz.
Böyle bir aklı size verenin peşinden gittiniz ve siz istihbarat teşkilatısınız öyle mi?
Bırakın teşkilatı, siz normal bir şirkette çalışsanız, sizin gibi aklı olanı beş dakika çalıştırmazlar.
Hani dış güçler, Amerika diyorsunuz raporda. 220 ulus devlet birleşse. Sizin verdiğiniz zararı kimse Kıbrıslılara, Kıbrıs’a veremezdi. Bu kadar küstüremez, bir o kadar arayı açamazdı.
Daha söylenecek, sövülecek çok şey var da. İnsanlığımız el vermiyor. Lanet olsun ilkelerimize…
Seçim raporu değil. Gasp raporu gibi rapor… Utanılacak insansınız… Ettiğiniz yanınıza kalır diye düşünüyorsanız? Unutmayın.
İstihbaratçıların kafasına odun vurdurtarak öldürttüğü Sabahattin Ali’nin kırlangıç öyküsünü hatırlar mısınız?
“Biraz durdu, dişiye doğru yandan bir göz attı:
-Yarın öldüğümüz zaman birisi bize sorsa: ‘Dünyada neler gördünüz?’ dese herhalde verecek cevap bulamayız.” Kırlangıç / Sabahattin Ali
Siz zannediyor musunuz ki, Sabahattin Ali’ye yaptıkları yanına kaldı…
Kırlangıçlar alçaktan uçunca yağmur yağarmış.