Bu makale ilk kez 31 Mayıs tarihinde Avrupa Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Hisleri teyide muhtaç bir yaşta, sevinci ateşten rüzgârgülüydü. Teyzesini zamansız kaybetmiş, hayatta kimsesi kalmamıştı. Teyzesi zaman baskısı altında, saldırgan, sabırsız, özgüveni düşük, neşesiz olduğu için kalp krizi geçirmişti. Yıllarca çevresinde bir şeyler olduğunda bunun kendisiyle ilgili olduğunu düşünmüş, tüm aksiliklerin özellikle kendi başına geldiğine inanmış ve kendisini korumanın tek yolunun yedi gün yirmi dört saat tetikte beklemek olduğunu düşünen teyzesine zehirli düşmanlık teşhisi konmuştu.
*
Erdem sıkıcı hale gelmişti. Kaygılarıyla bağdaşıyor, endişe verici bir dönemden geçtiği fikrindeydi. Belki de gerileme döneminden. Dış dünyasında verdiği savaş sırasında bir şeyler kırılmıştı. Bu kırılma ikinci bir savaş ile daha da belirginleşmiş ve bu kırılma dış dünyasını barbarlığın içine itmişti. On iki yaşında karşılaştığı şey onu çok korkutuyordu. Öyle geniş bir özgürlüğü öyle bir samimiyeti öyle bir mizahı vardı ki, ayrıca aşina olduğu şeylerdi. İlk karşılaştığında onu korkutmayan bir ses duyduğu hissine kapılmış, onu kavramış, özetlemiş, ses ona hayatın kullanım kılavuzu gibi gelmişti.
*
On iki yaşında biz dizi yaşam kuralları olan bir semte düşmüştü. Cehennem gibiydi. Hayallerinde ise açık denizlerde gibiydi. Deniz serpintisi, iyot kokusu yüzüne vuruyordu. Hayal kesildiği an semtine geri dönüyordu. Hayallerini açıp kapattığında yaşadığı büyü işte buydu. Küçük bir çocuğun ruhuna işleyen türden bir büyüydü.
*
Böylece ne zaman isterse kaçabileceğini keşfetmişti. Sonrasında başka hayaller de kurmuştu. Çok acil bir şekilde ihtiyatı bir kenara bırakması gerekiyor, ihtiyatsız olması lazımdı. Eline yüzüne mi bulaştırdı, eline yüzüne bulaştırmalıydı. Ne varmış yani? Kimse başarısızlıktan ölmezdi. Kimse küçük düşmekten ölmezdi. Öyle bir şey yoktu.
*
Normal insan tüymek isterdi. Budalalık. Ah, budalalık çok fenaydı. Dünyanın kötü kalpli perisi, cadısıydı. Budalalıktı. Kötü insan yoktu. Budala insan vardı ama bu onların hatası değildi. Korkan insanlar vardı, bu onların hatası değildi. Korkan, korktuğunu kabul etmeyen insanlar.
*
Budalalık tembellikti. Bunu tiksinç bir bayağılık olarak görüyordu. Mutsuz bir insandan daha korkuncu yoktu. Mutsuz insan keder getirirdi. Bir hayali gerçekleştirme isteği, ona göre yetenek oydu. Geriye kalan her şey; kan, ter, disiplindi.
*
İyi insanın ne olduğunu bilmediğini söylüyor, iyi insan kimdir ben bilmiyorum diyor, bir şey için çalışan insanlar olduğuna inanıyor, bu insanlar müthiş bir enerjiyle çalışır, gerçekte başarısız olduğu şeyleri anlatırlardı. Beceremedikleri şeyleri.
*
Normal bir insan tüymek isterdi. Gözünü açtığında deniz serpintisi kenarında uzanmış, minik, mavinin tonlarından mor çiçekli, etrafı deniz lavantalarıyla sarılı, şaşırmanın erdemine benziyorlardı. Kör bir dehaya benziyordu deniz lavantaları. İşte o çocuk seri bir katile dönüşmüştü. Cinayetleri o işlemiyor, cinayetlerin emrini veren bir seri katile dönüşmüş, faili meçhul bir özerkliğin esiri haline gelmiş, onsuz vatanın mutsuz olacağını düşünüyor, devletin çocuklarından katil yaratması gerektiğine inanıyordu.
*
Küçük boylu, oldukça zararsız görünen bir siması ve tarzı vardı. İnsanları zor anlarından kurtarmayı severdi. Zarar birine benziyor, insanların yalvararak, korkarak öldüğünü bilmesi bile ona sıradan geliyordu. Oysa yarı bir kurt adam ya da bir vampire bile benzemiyor, zayıf gibi görünen küçük bir adama benziyordu. Faili meçhulün üstünlüğünü ona vermeseniz zayıftı.
*
Zararsız olmak ile tehlikeli olmak arasındaki ilişki şaşırmanın erdemine, kör bir dehaya benziyordu. Nasıl olurdu da normal insanlar ile onun arasında değişik, sayılamayan, atılır ama çoğalamayan ya da ölçülemeyen değerler vardı. İnsanın ancak kendiyle arasındaki gölgeyi kaldırdığında anlaşılabilirdi. İyi biri olmak ciddi bir emek ister, öyle kolay değildi. Muhtemelen herkes az ya da çok kötü biriydi. Fakat bu bile kesinlikle kötü biri olmaktan epey farklıydı.
*
İnsan aklında saygı duyulması gereken canavarımsı bir öğe vardı. İşte bu bir bakıma insanın kendisini dolu bir silah olarak görmesini gerektirecek bir parçasıydı. Faili meçhul özerkliğin üstünlüğüne sahip küçük boylu zararsız insan, kendini onsuz vatanın mutsuz olacağını düşünen, dolu bir silaha benzeten bir seri katildi.
*
Kutlu Adalı ve adalılar bir deniz lavantasıdır…