Bu makale ilk kez 3 Ekim 2020 tarihinde Avrupa Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Nagorna Karabağ Azeri toprakları içinde Ermeni halkın çoğunlukta olduğu bir bölge.
Lenin-Stalin’in Sovyetler Birliği’nde uluslara ve halklara tam hak eşitliği ilkeleri ışığında Nagorno Karabağ’a Azerbaycan’a bağlı özerk bir bölge statüsü verildi. Ancak Kruşçev’le birlikte başlayan modern revizyonist Sovyet idaresi altında diriltilen , hortlatılan burjuva milliyetçiliği bölgede yasayan iki kardeş halk arasında düşmanlıkları körüklemeye başladı.1988 yılında Nagorno Karabağ parlamentosu Ermenistan’a ilhak kararı aldı.Ama bu karar hem SSCB hükümeti hem de Azerbaycan hükümeti tarafından reddedildi.
1991 yılında SSCB’nin çökmesiyle Nagorno Karabağ’daki ayrılıkçı güçler Ermenistan’a ilhak kararını savaş yoluyla ileri götürdü ve Rusya’nın da desteğiyle Azerbaycan’ın 6 vilayetini de işgal ederek, bölgeyi Ermenistan’a ilhak ettiler.
Bölge’nin önemi dünya pazarlarına Iran ve Azerbaycan petrol ve doğal gazini taşıyan boru hatlarının geçtiği bir koridor konumunda bulunmasından kaynaklanmaktadır. Bu koridor üzerinde daha etkin kontrole sahip olmak isteyen Rusya ve İran’ın da kışkırtmalarıyla yüzyıllarca ayni coğrafi bölgede kardeşçe yaşamış iki halk; özellikle Sovyet yönetimi altında hakkaniyete dayalı bir idari düzenleme içinde yıllarca sorunsuz yasayabileceğini kanıtlamış iki halk, vahşi bir haksiz savaşla birbirine kırdırılmışlardır. Bir milyondan fazla insan yerinden yurdundan olmuş otuz binden fazlası da hayatini kaybetmiştir.
20.YY’nin sonunda iki halk arasında yaratılan bu düşmanlık ve bunun sonucunda gelen vahşet ortamı emperyalist düzenin çözmekte aciz kaldığı ulusal sorunlara bir yenisini daha eklemiştir. Bugün Dağlık Karabağ’da yine silahlar konuşmaya, vahşet azmaya başladı!
Yine Ermenistan ve Azerbaycan isçileri, emekçileri birbirlerine karsı cepheye sürülüyor…
Yine karşılıklı olarak halklar arası düşmanlık körükleniyor! Yine halklar birbirine kırdırılmak isteniyor.
Simdi Azerbaycan/Ermenistan arasında yeniden başlatılan savaş, her iki ülkede egemenlerin ve onların arkasında saklanan emperyalist ve gerici güçlerin savaşıdır! Bu savaşa en basta iki ülkenin isçileri emekçileri karsı çıkmalı, silahlarını gerçek düşmanlarına, kendi ülkelerinin egemen sınıflarına çevirmelidir. Bu savaş, Aliyevler, Pasinyanlar’ın temsil ettiği egemenlerin savaşıdır. Halkların kendi hakları için, demokrasi, özgürlük, sosyalizm için savaşı değil, emperyalist güçlerin ve yerli işbirlikçilerinin Kafkasya’da egemenlik alanlarını genişletme savaşıdır.
Bu savaş derhal durdurulmalıdır.
Türk devleti ve onu yöneten dinci faşist AKP iktidarı, bu savaşta kendine yakışanı yapmakta, Anglo Amerikan emperyalizmiyle birlikte savaşı körüklemekte, Azerbaycan’ı kışkırtmakta, ona her türlü desteği vermektedir. Türk devleti bu savaşın esas sorumlu ve suçlularından biridir. Türk devletinin himayesindeki sözde ‘özgür Suriye Ordusu’nun Suriye’den kovulan kiralık askerlerinin de bu savaşta kullanılmakta olduğuna dair duyumlar vardır. Bu savaşı düzenleyenler bir tarafta Rusya, Iran ve Ermenistan, diğer tarafta da ABD, İngiltere, Türkiye ve Azerbaycan’dır!
Özünde petrol tekellerinin menfaatleri için başlatılan bu savaş, bölge halklarını sonu belirsiz felaketlere sürüklemektedir.
Tüm ilerici, demokrat, devrimci insanlar Kafkaslarda yürüyen haksız savaşa karsı çıkmalı, faşist Türk devletinin Azerbaycan’a desteğini ve savaşa bizzat katılmasını engellemek için her şeyi yapmalıdır!
İsçiler emekçiler, faşistlerin şovenist yayılmacı, halk düşmanı, Ermeni halkının ve Azeri halkının düşmanı siyasetlerinin peşine takılmamalıdır!
İsçiler emekçiler burjuvazinin ırkçı, şovenist bayrağı altında değil, sınıf mücadelesinin kızıl bayrağı altında toplanmalıdır. Emperyalizmin, milliyetçiliği kışkırtarak, böl-parçala-yönet taktikleriyle, çeşitli ulus ve milliyetlerden emekçiler arasında kalın duvarlar oluşturmasına son örneklerinden biri de Kafkaslarda süren çatışmalardır. İşçilerin-emekçilerin acil görevi, burjuvazinin ulusal bayrağının altından çıkıp, proletaryanın sınıf kardeşliği temelinde; diğer ulus ve milliyetlerden emekçi kardeşlerine çevirdiği silahı, öncelikle kendi burjuvazisine yöneltmesidir! Bilinmelidir ki barbarlığın tek çaresi sosyalizmdir.
İşçilerin, ve emekçilerin düşmanı Azeri ve Ermeni halkları değildir. Düşman başka yerde değil, kendi ülkelerimizdedir. Düşman burjuvazidir!
Gerici savaşa karsı sınıf mücadelesini yükseltelim!
Temennimiz, Azeri ve Ermeni isçilerin el ele vererek işbirlikçi, burjuva hakim sınıflarını devirmelerine, Sosyalist Kafkas federasyonu ve Sovyet ülkesinin yeniden kurulması yönünde adim attıklarına tanık olmaktır.