Makarios Drousiotis, Cyprus Mail’de yayımladığı bir araştırma makalesinde Kıbrıs sorununun Crans Montana’da çözüldüğünü iddia etti.
Cyprus Mail internet gazetesinin 9 Şubat tarihli nüshasında, Makarios Drousiotis’in bir yazısı yayımlandı. Yazıda, Anastasiadis’in Crans Montana’da istediğini aldığı, Kıbrıs sorununun Crans-Montana’da çözüldüğü ancak bu gerçeğin halka hiçbir zaman söylenmediği belirtildi.
Çeviri: Mustafa Billur
Temmuz 2017’de İsviçre’nin Crans-Montana kentinde, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres Kıbrıs sorununu çözmek için nihai bir müzakerenin önünü açmayı amaçlayan son toplantıları gerçekleştirdi. Onlarca yıl süren görüşmelerden ve başarısız çabalardan sonra, en azından kağıt üzerinde, Kıbrıs sorunu neredeyse çözülmüştü. Hâlâ çözülmeyi bekleyen en zorlu kısım garantiler konusuydu ve BMGS’nin Özel Temsilcisi Espen Barth Eide garantileri ortadan kaldırmak için çeşitli formüller hazırlamıştı.
Her zaman garantiler konusunu tartışmayı reddeden Türkiye bu sürece girdi, çünkü Kıbrıs’ta bir çözümden elde edilecek çıkarlar, o an için çözümsüzlüğün maliyetinden daha yüksekti. Tabii ki bu, Türkiye’nin ordusunu bir gecede Kıbrıs’tan çekmeye karar vereceği anlamına gelmiyordu, ancak Türkiye çıkarlarını güvence altına almak için bunu müzakere etmeye hazırdı. Kıbrıs Rum tarafının gitmesi gereken yol da buydu, ki bu müzakereden elde edilebilecekler de masadaki becerilerine bağlı olacaktı. Karşımızdaki rakibin siyasi olarak kendisinden daha güçlü olduğu göz önüne alındığında, bir anlaşmaya ilgi duyan daha güçlü siyasi aktörlerle sinerji aramak doğru olacaktı. Fakat her zaman olduğu gibi, Kıbrıs Rum liderliği Rusya gibi çözüme karşı olan güçlerin etkisinde kalarak, kendi kendine zarar veren bir şekilde hareket etti ve esasen müzakere etmeyi reddetti.
Başkan Nicos Anastasiadis aslında isteksizce Crans-Montana’ya gitti: Aklındaki tek şey yaklaşan seçimlerde yeniden seçilmeyi başarmaktı. Zirveye gitmezden bir gece önce, danışmanlarıyla müzakere stratejisini belirlemek yerine, başkanlık seçimlerine tam sekiz ay olmasına rağmen, seçim kampanyasını planlamak için başkanlık sarayında bir toplantı düzenledi. İsviçre’ye uçuşu için Suudi Arabistanlı bir “arkadaşından” bir Boeing jeti ödünç aldı ve içerisini Kıbrıs meselesinin yasal metinlerinde ‘tuzaklar’ arama konusunda uzmanlaşmış politikacılar ve avukatlar ile doldurdu.
Crans-Montana’da Türkiye’nin garantiler konusunda ödün vermeye hazır olduğu anlaşıldığında, Anastasiadis bunu müzakere etmek ve taleplerini öne sürmek yerine, Türkiye’nin dışişleri bakanı Mevlut Çavuşoğlu ile gizlice bir araya geldi ve güneyi bir 5 yıl daha yönetebilmek için ona iki devletli bir çözüm önerdi.
6 Temmuz 2017 saat 16: 30’da, Guterres, kendisine ülkesinin garantilerdeki pozisyonunu açıklayan bir resmi olmayan belge (nonpaper) getiren Çavuşoğlu ile bir araya geldi. Çavuşoğlu, BMGS’ne, bir anlaşmanın uygulanması konusunda mutabık kalınan bir mekanizma olması halinde, Türkiye’nin askeri müdahalesi için tek taraflı müdahele hakkı da dahil olmak üzere, Garanti Anlaşmasının kaldırılmasını kabul edeceğini söyledi. Türkiye’nin 1974’te Kıbrıs’ı işgal etmek için kullandığı Garanti Anlaşmasının yanı sıra, Yunanistan ve Türkiye’den askeri birliklerin 1960 yılında adaya konuşlandırılmasını düzenleyen bir de İttifak Anlaşması var. Guterres tarafından anlaşıldığı üzere, Türkiye’nin Crans-Montana’daki tutumu garantilerin eşzamanlı olarak kaldırılmasını ve Türk birliklerinin tamamen geri çekilmesini (sıfır asker ve sıfır garanti ) prensipte kabul edebileceğini gösteriyordu (fakat bunu müzakerelerin bir başlangıç noktası olarak görmüyordu). Ancak Türkiye, Yunanistan ve Türkiye’nin başbakanlarının hazır olacağı bir basın toplantısında garantilerin kaldırılmasını ve tüm askerlerin geri çekilmesini müzakereye hazırdı.
Türkiye’nin tutumu, garantilerin kaldırılmasının diğer konulardan ayrı olarak değil kapsamlı bir paketin bir parçası olarak kabul edileceğiydi. Türkiye ve Kıbrıslı Türklerin buna karşılık olarak elde etmek istedikleri şey ise iki toplumun siyasi eşitliğiydi. Guterres zaten her iki tarafın bugün bile kabul ettikleri “Guterres çerçevesi” adı verilen ve müzakere masasında anlaşılamayan tüm konularda taraflara bir uzlaşı teklifi sunan çerçeveyi sunmuştu. Bu nedenle, kalan konular bile aslında çözülmemiş değillerdi. Kıbrıs’ta çözümün ilan edilmesinden önce bekleyen tek şey garantiler konusunun nasıl çözüleceğine dair tarafların anlaşmaları idi. BMGS, Anlaşmanın uygulanması için Garanti Antlaşması’nın yerini alacak bir mekanizma planı hazırlamıştı. BM’nin sorumluluğu altındaki bir mekanizma olacak ve BM Güvenlik Konseyi’ne rapor verecekti.
Çavuşoğlu’ndan sonra Guterres, garantileri kaldırmayı öncelikli hedefi gören Yunanistan dışişleri bakanı Nikos Kotzias ile bir araya geldi. Guterres, Kotzias’a stratejisinin Anastasiadis’in iç meselelerde ödün vermesi ve uzlaşması karşılığında Türkiye’nin garanti meselesinden ödün vermesi olduğunu söyledi. Guterres Kotzias’a, Türkiye’nin kendisine verdiği demeçte, bütün birliklerin geri çekilmesini şu anda kabul etmeye hazır olmadığını, ancak bunu dışlamadığını söyledi. Bu nedenle Guterres, tüm konuların (“Guterres çerçevesinde” belirtildiği gibi) kapatılmasının gerekli olduğunu, bu nedenle askerin geri çekilmesi konusunu Yunanistan ve Türkiye’nin başbakanları ile yeni bir toplantıya yönlendirileceğini vurguladı ve karşımızda garantileri gerçekten kaldırmak için bir fırsat olduğunu belirtti.
Kotzias Guterres’e, garantilerin kaldırılması halinde Yunanistan başbakanının böyle bir toplantıya katılabileceğini söyledi. Bir sonraki aşamaya kadar adada kalacak birliklerin de İttifak Antlaşması çerçevesinde, yani 650 Türk askeri olması gerektiğini kaydetti. Guterres Kotzias’a bu al-ver sürecinin Anastasiadis’in tutumuna bağlı olacağını söyledi.
Toplantıdan sonra Kotzias hemen Anastasiadis’in en yakın ortağıyla, o zamanki hükümet sözcüsü Nicos Christodoulides ile görüştü ve kendi görevinin başarıyla tamamlandığını ve Yunanistan başbakanına haber vereceğini söyledi. Anastasiadis’in müzakerelerin çökmesini hedefleme stratejisini yöneten Christodoulides ise Kotzias’a Yunan başbakanına bu toplantıya katılmak için çağrı yapmakta acele etmemesini ve önce Anastasiadis’in uyanıp kendisinin onunla konuşmasını beklemesini söyledi. Guterres’in Anastasiadis ile en son buluşmasının sebebi, konferans programının tamamının Anastasiadis’in öğleden sonra siesta ihtiyacına göre düzenlenmiş olmasıydı.
Guterres, sonraki toplantıda Anastasiadis’e garantilerin kaldırılmasının mümkün olduğunu bildirdi. Christodoulides’in daha sonra itiraf ettiği gibi, Anastasiadis bunu duyduğunda “paniğe kapıldı” ve Türkiye’nin garantilerin kaldırılmasını kabul edeceğine inanmadığını söyledi. Teminatların yerini alacak uygulama mekanizmasını reddetti ve işleri daha da zorlaştırarak, tüm askeri birliklerin hemen geri çekilmesini sağlamayan herhangi bir anlaşmayı kabul etmeyeceğini söyledi.
Guterres, garantileri kaldırmayı kabul etmek zorunda olduğunu ve askeri birliklerin Türkiye ile Yunanistan başbakanları düzeyinde çözülebileceğini belirttiğinde, Anastasiadis bunun başbakanların işi olmadığını, çünkü bu konunun onların ülkelerini etkilemediğini söyledi. Bu toplantıdan hemen sonra Anastasiadis Kotzias ile buluştu ve ona Başbakan Alexis Tsipras’ın Crans-Montana’ya gelmesini salık vermemesini söyledi. Daha sonra, Guterres’in ev sahipliği yaptığı ve süreci kurtarmak için son çare denemesi olarak düzenlediği yemeğe gitti, ancak orada da Guterres bu sürecin çökmesini engelleyemedi.
Bundan çıkarılan ders, tarihin büyük fırsatları tanıma ve bunlardan yararlanma anlayışı olan, cesaret, vizyon ve anlayışa sahip liderler tarafından yazılmasıdır. Kıbrıs sorunu sayısız çökmüş süreç üretti, ancak 2017’de işler farklıydı. Statüko onlarca yıldır hayatta kaldı, çünkü her tarafa uygundu. Fakat bu denge, Türkiye’nin kendi çıkarlarının Kıbrıs’ta bir çözüm ile örtüştüğünü fark ettiği anda üzülmüştü.
Crans-Montana’da koşullar Anastasiadis’in lehineydi. Türk ordusunun geri çekilmesini sağlayabilirdi. Bugünse, onun kalma ihtimali ile uğraşmakta. Türkiye şimdi Münhasır Ekonomik Bölgemizin yarısında Kıbrıslı Türkler adına iddia etmek için gelişmeleri zorlamaya çalışıyor ve halen yürürlükte kalan Garanti Antlaşması’nı referans olarak kullanıyor.