Sokaklarda yürürken…
Taş ve beton binaların arasından geçerken…
Kedilerden, köpeklerden geçerken…
Manavların çığlıklarından…
Tavada yükselen ateşin sırtından geçerken…
Kafelerin parlayan ışıklarından…
Barlardan gelen müziğin yanından…
Geçerken işte bir şehrin içinden…
Yüzleri düşen insanları görüyorum…
Uzanıp yere, düşen yüzlerini geri vermek istiyorum…
Yüzünü kaybederse insan…
Düşürdüğü yeri unutursa, diyorum mesela…
Ne yapar sonra?
Ödünç bir yüz bulabilir mi bu şehirde?
* * *
Camilerde kuran kursları yıllardır devam etmekte…
Yaz tatili başlayıp, öğretmenler evlerine çekilince…
İmamlar sokaklara çıkar…
Mahallenin çocuklarını camilere toplar…
Arapça öğrenmeye başlar çocuklar…
Dualar ezberler hayatları boyunca hiç manalarını bilmeseler bile…
Namaz kılarlar, biat etmeyi öğrenirler varlığını sorgulamayacakları Allah’a…
Kul olmayı öğrenirler…
İtaat etmeyi öğrenirler…
İş yerinde patrona itaat ederler…
Evde kocalarına…
Ailede anne ve babalarına…
Kul olmayı öğrenmek mühim meseledir…
Dünyayı cennete çevirmek yerine…
Cehennemin içinde yaşayıp, öldüklerinde cennete gitmeyi hayal ederler…
Kul olmayı öğrenmek mühim meseledir…
Adalet, eşitlik, özgürlük aranmaz yeryüzünde…
İş, ekmek, aş yalandır, derler…
Kul olan, köle olandır…
Aristoteles köleler için “living tools” tanımını yapar…
“Yaşayan araçlar”ın bir önemi var mıdır?
Zenginlik içinde yaşayanlar için üç beş yaşayan aracın yok edilmesi kimin umurunda?
Her gün yok olmuyor mu zaten bu insanlar…
Kul olmayı öğrenmek mühim meseledir…
* * *
Devrim kendiliğinden gelmeyecektir…
Gelmemiştir hiçbir zaman…
İnsanın özgürleşmesi kendiliğinden gelmeyecektir…
Gelmemiştir hiçbir zaman…
Ülkemizde iki önemli sendika vardır…
Bunlardan biri KTÖS diğeri KTOEÖS…
Ülkenin bütün öğretmenleri arasında örgütlü en güçlü iki sendikadan iki tanesidir…
Yazları okulların kapılarına kilit vurunca bakanlık…
Öğretmenlerde kilit vurur okullara…
Okulların boşluğunu imamlar doldurur…
Neden doldururlar acaba?
Kul olmayı öğrenmek mühim meseledir…
Devrim bir inşa sürecidir…
Camiler yapılıyor her tarafa…
İlahiyat okulları açılıyor…
Eğitim müfredatına dini eğitim yerleştiriliyor…
Bilimden uzaklaşıyor çocuklar, sanattan uzaklaşıyor…
Öğretmenler basın açıklaması yapmaktan başka ne yapıyorlar bu yıkıma karşı?
Devrim bir inşa sürecidir…
Eğer böyle bir saldırı varsa…
Neden öğretmenler bu saldırıya karşı okullarına sahip çıkmıyorlar…
Neden çocuklarını bu saldırıya karşı korumuyorlar…
Desinler ki biz sendika ve üyeler olarak yaz tatilleri boyunca bu okullarda yaz dersleri açacağız…
Bakanlık bu çocukları imamların ellerine bırakmaktan rahatsız olmuyor…
Siz de mi rahatsız değilsiniz?
Yaz aylarında bu maaşları almaya devam eden sizler değil misiniz?
Bu çocukların camilere gitmesi yüreğinizi acıtmıyor mu?
Bakanlığa rağmen okullarınıza neden sahip çıkmıyorsunuz?
* * *
Devrim bir inşa sürecidir…
Bizlere dayatılmaya çalışılan bu pakete karşı…
Sendikalar büyük bir tedirginlik içindeyse…
Üyelerine ve halka sendikaların dokunamamasından kaynaklıdır…
Ancak çocuklarına sahip çıkan bir sendikanın yanında olur halk…
Eğer sendikalar halkları örgütleyemezse…
Onlarla iç içe olmazlarsa…
O sendikaları kapatsalar bile…
Umurunda olmaz hiç kimsenin…
Siz devlete rağmen halkın ihtiyaçlarını karşılamak için örgütleneceksiniz…
Yoksa herkes bilmem kaç bin tl maaş alır bunlarda…
Bunlarda bilmem kaç ay evlerinde oturur, diye dedikodular çıkar…
İşte bundan dolayıdır ki öğretmenliğin hiçbir saygınlığı kalmaz bu ülke de…
* * *
Ödünç alınmış bir yüzle sokağa çıkamazsınız…
Sokaktaki insanların yüzleri mutsuzluktan ve umutsuzluktan…
Teker teker düşmeye başlamış…
Yürümekte zorlanıyor insan…
Takılıyor düşen yüzlere, düşecekmiş gibi oluyor…
Korka korka yürümek zorunda kalıyor istemeden…
Düşen yüzleri belediye işçilerinin süpürüp, çöplüğe dökmesiyle temizlenmeyecek bu sokaklar…
O yüzleri yere düşmeden tutup, sahiplerine geri vermek asıl mesele…
İnsanın yüzünü kaybetme süreci nasıl oluşur?
Yüzünü nasıl kaybeder bir insan?
Yüzü olanlarla yürümekten korkmayın…
Yüzü olanlara sahip çıkın…
Yüzü olanlarla yürüyeceksiniz o barikatlara…
Barikatların karşısına elbet dizilecek yüzsüzler…
Bu yazı ilk olarak Afrika gazetesinde yayınlandı