Pencereden, dışarıya bakıyordum…
Pencerede; bir yol, bir ova, bir ağaç vardı…
Yol, hafif kıvrımlarla ovanın içinden geçiyor, dağın sırtında kayboluyordu…
Ağaç, yapraksız, tomurcuksuz ovada yolu bekliyordu…
Ova, içinden geçen yolu izliyor, toprağında ilerleyen ağacın köklerinin verdiği acıyla, geceleri çığlık atıyordu…
Sürgünde, sürgündeyken pencerenin neresindedir insan?
* * *
Ada, ontolojik olarak sürgünü imlemektedir…
Sürülmüştür…
Kaçmaya çalışsan da gidemezsin…
Dalgalar çıkar karşına…
Kara parçalarından kopmuştur…
Denizlerin, okyanusların bağrında yüzen hapishane gibidir…
Sonlanmayan bir esarete mahkûmdur…
Bu koca âlemde…
Unutulan tek yerdir…
* * *
Bu ülkenin topraklarında yaşayanlar…
Medeniyetlerin “beşiği” olan bu adayla övünürler…
Kendilerini çok kültürlü bir etnik kimliğin parçası sayarlar…
Bu topraklardan, Lüzinyanlar, Venedikliler, Osmanlılar, İngilizler, Yunanlılar, Mısırlılar ve daha bilmem kimler, kimler…
“Geçti” diye övünürler…
Ne kalmıştır tarihten bugüne…
Kaleler…
Surlar…
Camiler ve kiliseler…
Bunların hangisi bilginin, insanın özgürleşmesiyle ilgilidir?
Devletlerin, imparatorlukların ideolojik aygıtları nelerdir?
Bugüne değin gelmiş geçmiş bütün imparatorluklar, halkları nasıl zapt etmiştir?
Bu ada bir yapı olarak baştan aşağıya işgal ordularıyla donanmıştır…
Kıbrıslıların “uygar” insan olarak kendilerini yabancılara aktarma uğraşı, büyük bir yanılgıdır…
Tarihinde bir kez olsun özgürleşememiş insanların utançlarını kapatma çabasıdır…
O yüzden tarihin “eşsiz” eserleri olarak önümüzde duran…
Bu kaleler, bu surlar, camiler ve kiliseler…
İktidara karşı olan isyankârların boynunda birer zincirdirler…
Belki de bir gün teker teker patlatılarak yok edilecekler…
* * *
Son 45 yılda Amerikan, İngiliz, Türk, Yunan ve şimdi de Fransız ordularıyla…
Adanın yarısı “legal” diğer yarısıysa “illegal” olarak işgal altındadır…
İllegal olarak Türk ordusu tarafından işgal edilmiş kuzey yarısında yaşıyoruz bizler…
Rejime karşı direnenler…
Buradaki esareti kabul etmek istemeyenler…
Mahkemelerde yargılanıyor…
Yazdıklarından dolayı gazeteleri taşlanıp, içindekiler öldürülmek isteniyor…
Düşüncelerinden dolayı cezaevine atılıyor…
Bu insanlar bu ada da yaşıyorsa…
Sürgünde sürgüne gönderilmişlerdir…
* * *
Tarihin hiçbir döneminde özgürleşememiş halkların bir uzantısı olarak…
Sürgünde sürgüne gönderilmek ne demektir?
Sürgünde sürgüne gönderilmiş bir aydın nasıl düşünür?
Neyi düşler?
Ruh hali nasıl olur?
Mitolojik bir karakter olan Atlas…
Gök kubbeyi sürgünde sürgüne gönderilmiş bir aydının yüreğinde taşır…
O yüreğin ağırlığı kimlerin göğsünde atar?
* * *
Her pencereden pencereye baktığımda…
Ben de bir yolu bir ağacı duymak isterim…
Duyduklarım…
Geceleri çığlık atan ovadaki…
Sürgünde sürülenlerin sesleri…
Sahip çıkılması gereken şey Atatürk’ün ‘harf devrimi’ değildir
11 Eylül’de Türk Devletleri Teşkilatı’nın alfabe ile ilgili aldığı kararla ilgili bir paylaşım yapmıştım. Bu konunun çok önemli olduğunu üzerinde ciddiyetle durmamız gerektiğini vurgulamıştım. Orada alfabe konusunu Turan düşüncesinin önemli...
Okumaya Devam EtDetails