• Künye
  • Dayanışma
  • İletişim
  • Gizlilik Politikası
Cuma, Mayıs 9, 2025
Bulamadık
Tümünü Gör
Gazeddakıbrıs
30 °c
Nicosia
  • ANA SAYFA
  • HABER
    • KIBRIS
    • DÜNYA
    • İKLİM KRİZİ | EKOLOJİ
    • SANAT
    • KORONAVİRÜS
  • YORUM
    • EDİTORYAL KOLEKTİF
    • GAZEDDABLOG
      • GAZEDDA YAZARLARI
      • GÜNEYDEN YAZARLAR
        • PENNA
      • DÜNYADAN YAZARLAR
        • PROJECT SYNDICATE
    • RÖPORTAJ
  • MULTİMEDYA
    • GAZEDDAPOD
    • GAZEDDAWEBTV
  • TÜM İÇERİK
  • ANA SAYFA
  • HABER
    • KIBRIS
    • DÜNYA
    • İKLİM KRİZİ | EKOLOJİ
    • SANAT
    • KORONAVİRÜS
  • YORUM
    • EDİTORYAL KOLEKTİF
    • GAZEDDABLOG
      • GAZEDDA YAZARLARI
      • GÜNEYDEN YAZARLAR
        • PENNA
      • DÜNYADAN YAZARLAR
        • PROJECT SYNDICATE
    • RÖPORTAJ
  • MULTİMEDYA
    • GAZEDDAPOD
    • GAZEDDAWEBTV
  • TÜM İÇERİK
Bulamadık
Tümünü Gör
Gazedda
Bulamadık
Tümünü Gör
Ana Sayfa YORUM GAZEDDABLOG DÜNYADAN YAZARLAR

Spinoza: Hayatın Geometrisi – Ulus Baker

Gazedda Gazedda
22 Aralık 2018
Okuma Süresi: 14 dk
A A
Spinoza: Hayatın Geometrisi – Ulus Baker
https://bsky.app/profile/gazeddakibris.bsky.socialhttps://www.threads.net/@gazeddakibris

Bir Hayat

Spinoza, çağdaş yorumcularından Antonio Negri’nin yazdığı gibi çağının bir “anomali”sidir. Üstelik, 17. yüzyıl Hollanda’sı gibi bir başka anomalinin içinde yaşamaktadır — din savaşlarıyla ve despotik-merkantilist rejimlerin iktidarları altında sarsılan Avrupa’nın “en özgür”, dolayısıyla en hoşgörülü diyarı… Spinoza, üçüncü kez de anomalidir –o dönemin Amsterdam’ında, bir kaç kuşaklık bir geçmişe sahip, muhtemelen ya ıspanyol ya da Portekiz göçmeni bir Yahudi ailesine doğmuştur. Çok değil 23 yaşında, dinsel ve ticari eğitim aldığı sinagog mektebinden, dahası cemaatten ve hayattan ihraç edilir. Başından geçen bir aforozdur –ve korkunçtur, çünkü hiç bir Yahudi genci, “doğal bir tüccar” olarak, onunla herhangi bir ticari ilişkiye giremeyecek, sokakta ona dört metreden fazla yaklaşmayacak, yazdığı hiçbir şeyi okumaya kalkışmayacaktır. Artık yalnızdır –Avrupa’nın en “özgür” ve “hoşgörülü” ülkesi Hollanda’nın sunduğu burjuva şanslarını tadabilen gruplardan Kolejlilere (Collegiantes) yaklaşır önce; ardından da Descartes felsefesinden etkilenen bazı entellektüel çevrelere… Amsterdam’ı, özellikle bir Yahudi fanatik tarafından uğradığı hançerli saldırının ardından terketmiştir –söylendiği kadarıyla, “hoşgörüsüzlüğün ne mene bir şey olduğunu” hep hatırda tutabilmek için, hançerle yırtılmış mantosunu da yanında taşıyarak. Tek geçim kaynağı öğrencilik yıllarında eğitimini aldığı “mercek yontuculuğudur”. Seyyardır ve pansiyon benzeri yerlerde yaşamaktadır. Bir dönem kendisini koruması altına alan Van der Ende adlı bir Protestan esnaf ve düşünürün kızı Margerita’ya tutulmuş olduğu söyleniyor. Bu konular oldukça karışıktır ama Spinoza yine kişiliğine uygun bir anekdot vermektedir bize: Evlenmek üzere kızın babası ondan Hıristiyanlığı seçmesini talep etmiş, o ise reddetmiştir… Olayın “gerçek” olması pek muhtemel değildir, ama Spinoza’nın öz yaşamöyküsünün temel bir özelliğini dışavurmaktadır: Bağımsızlık ve zihinsel özerklik… Asosyal biri asla olmadığı için, yavaş yavaş, kendi düşüncelerini yayabildiği bir dostlar ortamı oluşur çevresinde –her meslekten, tiynetten, dinden ve dilden insanlar; hekimler, esnaflar, zanaatkarlar, düşünürler, matematikçiler, tüccarlar… Düşünceleri yavaş yavaş gelişmeye ve yetkinleşmeye başlamıştır –Descartes felsefesini tartıştığı Kısa çalışma’sı ile ılkeler’i… Ardından, Ethica’sını yazmak üzere yarım bırakacağı De Emendatione Intellectus (Zihnin Tamiratı Üstüne) adlı kitabı… Bu kitaplar “kamuya açık” kılınmazlar –bilindiği gibi, sahte adla yayınlanmış Tractatus Theologicus Politicus’undan (Tanrıbilimsel ve Siyasal Otorite Üstüne Çalışma) başka hiç bir kitabı sağlığında yayınlanmadı. Çalışmaları, yine de “dostlarının malıdır.” Yavaş yavaş ün kazanmaya başlar. Düşünceleri Avrupa ölçekli yayılmakta ve lanetlenmektedir. O sıralar Prusya Elektörü’nün üniversitesinde, özel hoca olarak ve iyi bir para karşılığında ders verme üzere bir davet alır: Bir Spinoza anekdotu daha –elektörün danışmanı Fabritius, “değerli bay Spinoza”nın “kamusal olarak kurulmuş düzene ve resmi kamusal dine aykırı düşen öğretilere” rağbet etmeyeceğinden “emindir”. Spinoza ise nazik cevabında teklifi reddederken anlaşılan bundan hiç de “emin” değildir: “Majestelerinin ‘kamusal olarak kurulu’ öğretilerinin “sınırlarının” nereye kadar düşünmesine izin vereceğinden, “kamusal olarak ders vermesinin” kendisini adadığı düşünme ve felsefe çabasından ne ölçüde feragat etmesini gerektireceğinden asla “emin” değildir. ıkincisi, anlaşılan Elektör hazretleri Spinoza’nın düşüncelerinin “gelecekte ne olacağını” daha şimdiden “bilmektedirler”. Bu yüzden kalkıp gelmesine gerek yoktur. Son olarak, “görüşlerini ve öğretilerini yayma şansı” kendine tanındığı için verdiği dersler karşılığında para alması hiç de yakışık almaz. Öğrencilerinden para almaması gerekir bir öğretmenin, aksine onlara para vermelidir… Ve Spinoza’nın cebi her zaman delik olmuştur…

Yalnızca dostlarıyla paylaştığı yalnızlığını sürdürür… Ana kitabı Ethica’sını bitirir… Bir ara casuslukla suçlanır. Leibniz tarafından ziyaret edilir ve ona Ethica’sının bir nüshasını verir. ıleride Leibniz Spinoza’yı ziyareti konusunda sorgulandığında “onun neler yaptığını denetlemek amacıyla” böyle bir ziyaret yaptığını söyleyecektir. Koruyucuları De Witt kardeşler, isyancı bir güruh tarafından sokakta paralandığı zaman ilk ve son kez “soğukkanlılığını kaybederek” sokaklara fırlayıp bağırıp küfretmeye başlar. Evine dönmeye, pansiyon sahibi tarafından zorlukla ikna edilir…

1774 yılında aniden veremden ya da muhtemel bir akciğer hastalığından (cam yontma zanaatının bir mirası) öldüğünde geriye belirsiz miktarda yayınlanmamış yazı, kitap ve mektup bırakmıştır. Dostları bunların bir kısmını azar azar yayınlayarak onun “kötü ününe” katkıda bulunurlar –Leibniz Spinozacılığı yok etmek için elinden geleni yaparken, Locke, Hume gibi düşünürler de dahil olmak üzere hemen herkes onu lanetlemekte ağız birliği içindedirler. Bayle Felsefe Sözlüğü’ndeki Spinoza makalesinde son ve kesin darbeyi vurur: Spinoza, bir asır boyunca artık “üzerinde düşünülmemesi”, “hatırlanmaması” gereken bir düşünürdür.

18. yüzyılın sonlarında Alman Romantikleri Spinoza’yı yeniden “keşfederler”: Lessing, özellikle de Goethe… Spinoza evrensel bir uyumun dünyasıdır artık –Sturm und Drang’ın cehennemi gidişatından ve tinsel aşırılıklarından bunalan Romantiklerimiz, belli bir yanlış anlama dozuyla, hayranlık duydukları Spinoza’yı yüceltirler –akıl ile duygular dünyası arasındaki uzlaşmanın doruk noktası, hiç değilse anahtarı olarak Spinozacılık…

Alman Romantiklerinin çağdaşı Hegel ise, onlardan farklı olarak, iyice ikiyüzlüdür. Spinoza’yı kabul etmiş görünür ve her fırsatta “över”: Spinozacı olmadan filozof olunamaz… Spinoza erdemin simgesi değil, ta kendisidir… Buna karşın, Jena döneminden başlayarak Spinoza’yı ciddi bir takibat altında tutar –ne yapıp edip bu tuhaf ölçüde etkili ve sistemli düşünceyi altetmek, artık onunla işi bitirmek zorundadır. Mantık Bilimi’nin “Ölçü” başlıklı bölümünde bütün köprüleri attığına nihayet kanaat getirir: Bu adamın “olumluluğu” o kadar ölçüsüzdür ki, hiç bir şeyin “yadsınmasına” olanak bile tanımamaktadır. Bu adam her yeri o kadar Tanrıyla doldurmaktadır ki, insanın özgürlüğü gibisinden bir düşünceyi ta baştan yasaklamaktadır. Nihayet, Spinozacı olmadan filozof filan olunamaz ama, Spinoza’yla kalırsak “modern” olamayız…

Spinoza günümüz düşünce dünyasının içine bir kez daha doğmaktadır: Önce, Merleau-Ponty’nin deyimiyle “ufak akılcılık” geleneği hatırlar onu*. Sonra Nietzsche, düşüncelerinin bütün önemli noktalarında aslında bunca yıldır Spinozacı olmuş olduğunu itiraf eder. Ardından, Althusser (ve ardılı Macherey) Marx için (daha doğrusu Marksizmi ‘Hegelci diyalektikten arındırmak’ için) ünlü “dolaşmasını” Spinoza güzergahından geçirir. Toni Negri gibi bir “ıtalyan Marksisti” Spinoza’yı yalnızca bir “dolaşma aracı” olarak değil, “vahşetin bir çağrısı”, devrimci şiddetin doruğu olarak onaylar. Son olarak Deleuze, Spinoza’nın “tüm filozofların hükümdarı” olduğunu yazar –hayatı ve eseri felsefeler arasında bir felsefe değil, felsefe adı verilen şeyin ta kendisidir…

Felsefe ve Anekdot

Hayatını anlatırken Spinoza’nın anekdotlarından bahsedip durduk. Bir filozof için “yaşamöyküsü” pek bir şey vermeyecektir. Bir yazar ya da sanatçıyı kavramak için gerekli boyutlardan biri olabilen yaşamöyküsü, genel olarak filozoflar hakkında pek bir şey anlatmaz bize. Filozoflar için, bize bıraktıkları anekdotlar önemlidir. Sözgelimi Platon, Syracusa tiranı tarafından defedilir; Herakleitos dağa çekiyerek tapınakta çocuklarla oyuna dalar; Empedokles kendini Etna yanardağına atar… Şimdi bir Spinoza anekdotu daha… Spinoza’nın “özel” dostlar çevresinden, biyografisinin yazarı düşünür Tschirnhaus anlatıyor: Spinoza’yı bir gün örümcek ağlarına sinekler atıp, nasıl hayatları için ölümüne mücadele ettiklerini seyrederek çocuk gibi kahkahalarla gülerken yakaladım… Bu anekdot, Spinoza adlı, 17. yüzyılın “dönek Yahudi”, “lanetli” filozofunun portresinin ana çizgilerini gözlerimiz önünde kurmaktadır: Hayat, her şeyin varlığını sürdürmek için belirsizce ve sonsuzca harcanan bir çabanın (conatus adını verir bu çabaya) süregidişidir… Yani sonsuzca bir akış… Tschirnhaus’un bahsettiği çocukluğu bu düşünürün inanılmaz güçteki düşüncesinin temel unsuru haline getiren işte bu özelliği, yani doğada mutlak bir masumiyeti varsaymasıydı. Bize belki bir “zalimlik” belirtisi olarak görünebilecek bu anekdot, Ethica yazarının asırlar öncesinden bize gönderdiği bir mesajdır aslında: Yaşam hiç bir surette “iyilik” ve “kötülük” terimleriyle sorgulanamaz. Hayat sürer… Yaşamın özü, amaçsızca ve belirsizce süregitmesidir.

Aynı anekdot, Ethica’ya ikinci bir anahtar sunar: Hayat, kaçınılmaz bir mücadele, bir kavga, zorunlu ve cebri bir akıştır. Bu akış üzerinde Tanrılar bile birbirlerini yemektedirler (Almanların Tanrısı Osmanlıların Tanrısını “yiyecektir”)… Ve biz, sapına kadar “doğanın içindeki” varlıklar olarak, bu cehennemi akışa mahküm görünüyoruz… Din savaşlarından yırtabilirsek, belki de iktidarını yeniden kuracak bir despotun egemenliği altına düşeceğiz.

Durum, Spinoza’nın “felsefi kavramlarının” işleyişi açısından da pek iç açıcı görünmemektedir şimdilik: Biz fikirlerimize bile sahip değiliz… Aksine fikirlerimiz hep başımıza gelen şeylerdir. Bu durumu Spinoza Etiğinin ikinci kitabının hemen başlarında teyit eder: Fikirler bir taraftan “nesnel bir gerçekliğe” sahiptirler –yani “bir şeyleri temsil ederler”… Ama öte yandan, her zaman herhangi bir fikre dair bir “fikir” de oluşturabilecek yaratıklar olduğumuz için, fikirler birer “şey”dirler ve gelip bize çarpıp geçerler… ınsanlık halinin önemli bir kısmını, fikirlerin birbirini kovalayıp durması, birbirlerini destekleyip reddetmesi yaşantıları oluşturmaktadır.

Spinoza hiç bir zaman şu soruyu sormaksızın herhangi bir düşünce üretmemiştir: Peki bunlarla ne yapacağız? Felsefesi derinden derine pratiktir, bütün örnekler günlük hayata dairdir; hayattır… Ama hayatta size daha da kötü gibi gelecek bir hakikat daha vardır. Fikirler bizde olurlar ve birbirlerini kovalayıp dururlar –elden hep kaçarlar… Ama, herbiri bir “şey” de olduğu için, onların “yetkinliğinden”, Spinoza’nın deyişiyle “varoluş gücünden” de bahsetmeliyiz. Bu mesele Spinoza felsefesinin anahtarıdır –bunu anlarsanız her şeyi anlamışsınız demektir: Sonlu bir varlığa dair bir fikir olarak “örümcek” fikri, sonsuz bir varlığın fikri olarak “Tanrı” fikrinden sonsuzca daha az yetkindir, varolma ve etkileme kudreti sonsuzca daha azdır… Böyle bir şeyi (yani fikirlerin birbirlerinden farklı kuvvetlere sahip olduklarını) anlarsanız Spinozacısınız demektir.

O zaman artık Spinoza’nın “duygulanışlar” öğretisine geçebilirsiniz. Burada Spinoza bize bir şey hatırlatacaktır: Bizde yalnızca fikirler birbirlerini kovalamakla kalmazlar; aynı zamanda bu fikirlerin herbirine tekabül eden, onlar tarafından belirlenen “ruh halleri” de uyanır. Sokakta yürürken hiç sevmediğim Ahmet ile karşılaştım. Bende elbette onu temsil eden bir “Ahmet fikri” oluştu. Ama yalnızca bununla kalmıyor hiç bir şey. Kötü bir duygu, ya da izlenim, Ahmet ile karşılaşmak beni mutsuzlaştırdı, üzdü… Sonra pek sevdiğim birisiyle, Mehmet ile karşılaşıyorum… Seviniyorum… Demek ki, fikirler yalnızca farklı kuvvetlere sahip olmakla kalmıyorlar, aynı zamanda, Spinoza’nın deyişiyle “belirledikleri” “duygulanışlar” da sürekli bir değişim hali yaratıyor…. Bir hale daha mahküm görünüyoruz: Sevinç-üzüntü-sevinç-üzüntü… işte hayat budur: Sevinç ile üzüntü duygulanışlarının, fikirler tarafından belirlenmiş olarak, devamlı birbirlerini takip edişi…. Bu evrensel insanlık durumunu Spinoza “fluctuatio animi”, ruhun dalgalanışları terimiyle ifade ediyor…

Bir “fikir” (idea) nedir? Bir “duygulanış” (affectus) nedir? Evet, bir fikir iki belirlenime sahiptir: Bir taraftan bir şeyi “temsil” etmektedir, öte taraftan kendisi de bir “şey”dir… Bir duygulanış ise, önce bir “şey”dir, sonra da, ikinci özelliği, fikrin aksine o, “hiçbir şeyi temsil etmeyen” bir düşünme tarzıdır. Yani şu: Biz bir şeyleri kendimize “temsil etmekle” yetinmeyen varlıklarız. Aynı zamanda o şeylerden etkileniyoruz –onlara kızıyoruz, onları seviyoruz, umutlarımızı bağlıyoruz, öfkeleniyorz, onlardan nefret ediyoruz, korkuyoruz, kurtarıcılarımız olarak onlara sarılıyoruz… ınsanlık halinin bir görünümü daha…

Unutmayalım: Her duygulanış bir fikre sahip olmayı varsaymaktadır. Başka bir deyişle Spinoza bize, sevmek için sevilecek bir şeyin fikrinin, ister bir imge olarak, isterse kavram olarak bizde bulunması gerektiğini anlamak istemektedir. Şeftali severim. Ağzımın suyu akar. Ama “şeftali” fikrinin bende önceden bulunması gerekir… Sokakta eski sevgilimle karşılaşmak beni üzer. Ama önce onunla bir sevgili hayatı yaşamış olmam, ve bu hayatın bir dramla sona ermiş olması gerekir –üzgünüm…

Spinoza o kadar “günlük hayat” içindedir ki, onu okuyup “anlayamadım” demek insanın düşünme gücünün ne kadar örselendiğini dışa vuracak kadar büyük bir felakettir. Bir Hegel’i “anlayamamanız” sizin için artı bir puan olabilir. Hiç değilse “olumsuzun” yüceltildiği, nefret edilesi ve Nietzsche’nin deyimiyle adamı “tarihin tekne kazıntısı” haline getiren bir duygudan kendinizi –bilmeden de olsa– kurtarmış olursunuz. Oysa Spinoza felsefesinin işleyiş tarzı, onun mutlaka kavranır olmasında yatar. Böyle bir felsefenin kavranamaması demek, düşünememek anlamına gelir. Bunun nedeni, Spinoza’nın düşünmeyi çok geniş bir anlamıyla ele almasıdır: Varoluşun sıfatlarından biri olarak düşünce… Bu ne demektir? Açıkça söylemek gerekirse, Spinoza’da düşünce ya da genel olarak fikir denilen şey, varolan şeylerin bir özelliğidir, onları kavrayan varlığın yani Descartes’ın Cogito’sunun bir ayrıcalığı değildir. Her cismin, şu kibrit kutusunun bile bir “fikri” vardır. O, yalnızca insandan farklı olarak bu fikri “bilinç” alanına taşımaz. Başka bir deyişle, kendi hakkında bilinç sahibi değildir. Oysa insan, belki de ne yazık ki diyeceğiz, kendi hakkında bir “fikir” sahibidir.

Bu noktaya kadar Spinoza’yı herkes gibi düşünür halde buluruz: ınsan bilinçli, akıl sahibi bir varlık olarak, kibritlere ya da hayvanlara göre “üstündür”. Ancak çok geçmeden, Spinoza’nın bakış açısından, insanın tam da “bilinç sahibi” olduğu için belki de en düşkün, en şanssız varlıklar arasında yer alabileceğini de anlarız. Çünkü insan “mutsuz” olabilmesinin koşullarını alabildiğine abartmış bir varlık türüdür. “Ayrıcalıklı” olduğunu düşündüğümüz yaşam alanları (farkındalık, algılama üstünlüğü ve asıl önemlisi “düşünen bir varlık olması”) hiç de öyle, a priori “mutluluk şansları” sunuyor değildir ona. Çünkü gerçekten de, Spinoza’nın tasvir ettiği korkunç bir döngünün göbeğinde yaşamaktadır: Fikirleri vardır ve bu fikirler zorunlu olarak bazı duygu hallerini belirlerler. Bu duygu halleri ise, asla kurtulamayacak gibi göründüğümüz bir kaderin, sevinç-keder-sevinç-keder ardışıklığının anlık dışavurumlarından başka bir şey değildir.

Spinoza felsefesinin muazzam zerafeti işe tam da bu noktada belirir. Evet, “düşkün” ruhlarız biz. En kolaycı bir umudun peşine düşebildiğimiz gibi, en sapkın, en tahakkümcü tiranlık tarzlarının bile bizi rahat ettireceğine inanabilir, boyun eğeriz. Boyun eğmek üzere muazzam karmaşıklığa sahip makinalar ve sistemler yaratmışızdır: Din bunların en yalını, dolayısıyla en namuslusudur. İşte Spinoza’nın insanı kanını donduracak sorusu –Tanrı ne işe yarar?

Tanrı mı?

Olağan dindar zihniyet kadar Tanrıbilimsel düşünce de “Tanrı”yı bir “kullanım değeri”ne sahip kıldığı ölçüde Spinoza’nın Tanrı fikrini “pratik felsefe”nin temel dayanağı haline getirmesi suçlanabilir bir girişim değildir. Spinoza, tıpkı bir Rönesans ressamının yaptığı gibi, hep ilahiyattan, tanrısallıktan ve dinsel-metafizik temalardan bahsedip durur. Ama ne kadar bahsederse, o kadar fazla “tanrıtanımazlıkla” suçlanmış olması bize onun felsefesinin anahtarlarından birini kazandıracaktır. Nasıl Rönesans resmi, “insanların yoksul dünyası”nın sunabileceği temalarla asla gerçekleştiremeyeceği bir özgür formlar, temalar, renkler ve perspektifler çoğulluğu dünyasını serbest kılabilmek amacıyla ilahi temaları yeniden ve yeniden kurgulayıp durduysa, Spinoza da, pratik felsefenin tek amacı olan “en üstün kıvancı” serbest kılabilmek için Tanrı’yı kullanacaktır. Ama asla “uhrevi dinlerin” insan-görüntüsü taşıyan Tanrı’sı, ya da mistisizmin vahdet tanrısı olarak değil, bütün çoklukların toplamı ve birliği olarak sonsuz ve ebedi tanrısı olarak. Artık Tanrı ne dinsel ya da ahlaki sorumluluğun hesap sorucu mercii olarak Tanrıdır, ne de genel olarak filozofların, özel olarak da Descartes gibi düşünürlerin “felsefi” tanrısıdır. Spinoza’da Tanrı’nın “pratik kullanımı” şöyledir: Yaradan olarak dünyanın dışında olmayan, ezeli-ebedi bir sonsuzluğun, yani sonsuzca sıfatlanmış tözün ifadesi olarak Tanrı. Tanrı varsayılan bir varlık değildir; uygulamaya konulan bir varlıktır –sonsuzun varlık tarzı…

Tanrının kullanımının birinci anahtarı, Ethica’nın ikinci kitabında Spinoza “fikirlerin birbirini takip edişi” üzerinde konuşmaya başladığında elde edilir: Simmel’in modern kentli dünyasında olduğu gibi, bizde fikirler hep birbirlerini takip ederler: Birbirlerini kovalarlar, yok ederler ya da aksine güçlendirip desteklerler. Bu, günlük, olağan, herkesin bildiği bir “insanlık halidir”. Biz sürekli olarak fikirlerin bombardımanı altındayız. Sokakta yürürken, Ahmet ile karşılaştığımızda işte bir “Ahmet fikri” ve ardından gelen bir dizi çağrışım… Biraz ilerde Mehmet ile karşılaştığımda, işte bir “Mehmet fikri” ve onun çağrışımları… Sabahleyin, alacakaranlığı geride bırakarak yükselen güneş, ve onun “fikri”, öğleyin daha yakıcı bir güneşin “fikri” ve onun akşamleyin çekip gidişi… Spinoza’da bir “fikir” nedir öyleyse? “Herhangi bir şeyi temsil eden bir düşünme tarzı”dır. Ve bir şeyi temsil ettiği ölçüde bir fikrin Ônesnel gerçekliği’ vardır. Bu kadar gündelik hayata ait bir halden Spinoza, yoğun bir kuramsal sıçramayla (formaliter) bambaşka bir dünyaya, bol bol Tanrı’dan, sonsuzluktan, ebediyetten bahsedeceği o ağır, felsefi dünyaya nasıl geçer? Çok basit: Bir fikrin nesnel gerçekliği onun bir şeyi temsil etmesi bakımındandır. Ama ben her zaman bir fikrin de fikrini, bir fikri de temsil eden bir fikri oluşturabilirim. Öyleyse bir fikir de “kendinde” bir “şey”dir… Tıpkı bir cisim gibi… Spinoza, bir “şey” olarak fikrin gerçekliğine “fikrin biçimsel gerçekliği” demektedir. Ve fikrin “biçimsel gerçekliği”nden bahsetmeye başladığımız andan itibaren işin bütün görünümü değişir: Spinoza, her “şey” gibi, fikirlerin de “yetkinliğinden” ya da “varolma kudretinden” söz etmeye başlar –sonlu bir varlığın fikri olarak örümcek fikrinin “biçimsel gerçekliği” elbette sonsuz ve ezeli-ebedi bir varlığa dair oluşturulmuş Tanrı fikrinden sonsuz derecede daha az bir varolma kudreti, yetkinliği ve gücü vardır. Fikirler zihinde (mens) belli bir kuvvet uygulamaktan asla geri kalmazlar.

Spinoza, sonra yine gündelik yaşama döner: Bizde yalnızca hem kendileri farklı kuvvetler uygulayan “şeyler” olan, hem de “şeyleri temsil eden” fikirler yoktur.

Tutkularla gerçekleştirilebilecek her şey akıl yoluyla da gerçekleştirilebilir. Spinoza, Hollanda’nın bu “dönek” Yahudi düşünürü, felsefe dünyasına Alman Romantiklerince (Lessing, Goethe vs.) yeniden davet edildiği zaman bu formül de esas değerine kavuşuyordu: Sturm und Drang’ın aşırılıklarından artık bıkmış olan Goethe ile Lessing, ancak onun felsefesinde “akıl” ile “tutkular” ve “duygular” dünyası arasında bir dolayım şansı bulunabildiğini farkettiler. Protestanlığı Batı felsefesine yeniden kodlamayı başaran Kant ve özellikle Hegel yetişip bu çok özgün “Spinoza etkisi”nin hakkından gelinceye kadar, Spinoza’nın formülü yer yer bir şiir ilhamı bile oluşturabilmişti. Bugün, klasik felsefe terimlerinin ve metafiziğin ağır eleştirilere tabi tutulduğu ortamda Spinoza’yı ikinci bir kez daha davet edebiliyorsak, söz konusu formüle verilen Romantik anlamın ötesine taşmamız gerekiyor: Spinoza felsefesi “tutkuların” yerine “akıl” vaazeden bir felsefe değildir. ınsanların “aklın buyruğuna göre davranacakları” umudunu Ethica’da formüle eder etmez ardında bırakır. Yine de bizi “olabilirliklerin”, “gizil güçlerin” alanına mahküm etmeden yapar bunu. Ne eksik ne de fazla, Spinoza felsefesi tam tamına “pratik” nitelikli bir felsefedir: Bu yüzden, bir dizi formülün, tanımın, kanıtlamanın ve önermenin sıralanıp durduğu “more geometrico”, yani “geometrik düzene uygun olarak gösterilmiş” sunuş yöntemi…

Etika’nın Tekniği

Ethica’yı okumaya girişmekte bazı kolaylıkları sunmak zorundayız şimdi. Özellikle ikinci bölümün başında Spinoza, tartışmasının kavranabilmesi için çok önemli olan bazı ayrımları ortaya atmaya girişir: “Fikirlerden” (idea) bahseder. Buna bağlı olarak, bu fikirlerin tekabül ettikleri “bedenlerden” ya da “cisimlerden” (corpora) bahseder. Bahsettiği üçüncü bir şey de “duygulanışlar”dır (affectus). Önce Spinoza için bir “fikrin” ne olduğuna bakalım. ılk nokta Spinoza için “fikrin nesnel gerçekliği”nin ne anlama geldiğini yakalamaktır. 17. yüzyıla kadar, unutulmamalı ki bir filozof “nesnel gerçeklikten” bahsettiği zaman bundan “bir şeyi temsil eden fikrin” gerçekliğini anlamaktadır. Bir “üçgen fikri” üçgeni temsil ettiği ölçüde “nesnel gerçekliğe” sahiptir. Nesnel gerçeklik bir fikrin temsil ettiği şeyle olan ilişkisi demektir.

* Merleau-Ponty Spinoza’nın muhteşem masumiyetinin hakkını verenler arasında ilktir: Spinoza, Descartes ve Leibniz, “büyük akılcılığın” adamlarıdırlar –“olumlu bir sonsuzluğu” seyrederler ve çocuklar kadar büyük bir mutlulukla, yeni yeni ortaya çıkmaya başlayan “bilimler” ile “metafizik tinin” arasını, hiç birisini örselemeden bulmayı başarırlar (bkz. M. Merleau-Ponty, “Introduction”, Les Philosophes celebres.)

http://www.korotonomedya.net/kor/index.php?id=21,140,0,0,1,0

 

Gazedda

Gazedda

Gazeddakıbrıs yurttaş gazeteciliği anlayışı ile yayın yapan, yurttaştan yana taraf olan ve gazetecilikte meslek etiği ilkelerine inanan bir yayın organıdır. Gazeddakıbrıs her koşulda barıştan yanadır.

ABD-Türkiye Krizi | Halil Savda
DÜNYADAN YAZARLAR

Erdoğan Trump İle Yeni Bir Dostluk Kurabilir Mi? | Paul Taylor | The Guardian

Gazedda
29 Ocak 2025

Paul Taylor yazdı: ABD-Türkiye ilişkileri açısından belki de en büyük risk, Esad sonrası güvenlik boşluğunda fiilen komşu haline gelen Türkiye ve İsrail'in Suriye'de doğrudan karşı karşıya gelme ihtimalidir.

Devamı içinDetails
Doların Küba’ya Dönüşü: Uzun Bir El Sürgündekilerin Cebine Dalıyor | Carla Gloria Colomé | EL PAÍS 
DÜNYADAN YAZARLAR

Doların Küba’ya Dönüşü: Uzun Bir El Sürgündekilerin Cebine Dalıyor | Carla Gloria Colomé | EL PAÍS 

Gazedda
27 Ocak 2025

Kübalılar 2025'e uyandıklarında ülke aynıydı, ancak liderleri onlara her şeyin farklı olacağına dair güvence vermişti.

Devamı içinDetails
Cinsiyet konusundaki kararnamesinden sonra Trump yasal olarak ilk kadın başkan mı? | Arwa Mahdawi | The Guardian
DÜNYADAN YAZARLAR

Cinsiyet konusundaki kararnamesinden sonra Trump yasal olarak ilk kadın başkan mı? | Arwa Mahdawi | The Guardian

Gazedda
26 Ocak 2025

Trump ikinci dönemine, aralarında cinsiyetin gebe kalındığı anda başladığını belirten bir kararnamenin de bulunduğu bir dizi kararnameyi imzalayarak başladı

Devamı içinDetails
İsrail Suriye’de ilerliyor: ‘Bir sorundan kurtulduk ve başka bir sorunla uyandık’ | Antonio Pita | El Pais
DÜNYADAN YAZARLAR

İsrail Suriye’de ilerliyor: ‘Bir sorundan kurtulduk ve başka bir sorunla uyandık’ | Antonio Pita | El Pais

Gazedda
12 Aralık 2024

Ahmed titreyen eliyle sigara içiyor ve gergin bir şekilde ayağını hareket ettiriyor. 27 yaşında ve Pazar günü diktatör Beşar Esad'ın devrilmesinin ardından yaşanan karışıklığı fırsat bilen İsrail ordusunun son yarım...

Devamı içinDetails
Amerikan aşırı sağı Donald Trump’ın dönüşüyle cesaretlendi | Nicholas Dale Leal | El Pais
DÜNYADAN YAZARLAR

Amerikan aşırı sağı Donald Trump’ın dönüşüyle cesaretlendi | Nicholas Dale Leal | El Pais

Gazedda
12 Aralık 2024

Cumhuriyetçilerin zaferinin ardından neo-Nazilerin ve beyaz ırkın üstünlüğünü savunanların faaliyetlerinde bir artış yaşandı, ancak birçoğu kendilerini Trumpist hareketin bir parçası olarak görmüyor Bu sadece bir halk tiyatrosu grubunun Anne Frank'ın...

Devamı içinDetails

YAZARLAR

Ortaokullarda Başörtüsü Yasağının Kaldırılmasının Düşündürdükleri
Umut Bozkurt

Ortaokullarda Başörtüsü Yasağının Kaldırılmasının Düşündürdükleri

Umut Bozkurt
23 Mart 2025
Sizin Bu Suskunluğunuz Bizi Sağır Ediyor
Konuk Yazar

Sizin Bu Suskunluğunuz Bizi Sağır Ediyor

Konuk Yazar
22 Mart 2025
Kırılgan Ahlaklar, Kamusal Sorumluluklar
Engin Kara

Kırılgan Ahlaklar, Kamusal Sorumluluklar

Engin Kara
22 Mart 2025
Çalıyor

Baf Okulları Biyodizel İçin 17 Ton Yemeklik Yağ Topladı

Baf Okulları Biyodizel İçin 17 Ton Yemeklik Yağ Topladı

Baf Okulları Biyodizel İçin 17 Ton Yemeklik Yağ Topladı

KIBRIS
Romanya’da Rusya Yanlısı Aday Yeniden Reddedildi, Aşırı Sağcılar Polisle Çatıştı

Romanya’da Rusya Yanlısı Aday Yeniden Reddedildi, Aşırı Sağcılar Polisle Çatıştı

DÜNYA
“Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz”: Edip Akbayram Hayata Veda Etti

“Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz”: Edip Akbayram Hayata Veda Etti

SANAT
Zelenski’yi Kameralar Önünde Aşağıladılar

Zelenski’yi Kameralar Önünde Aşağıladılar

DÜNYA
“Emekli” Tavuklar Kıbrıs Zeytinliklerinde “Çalışıyor”

“Emekli” Tavuklar Kıbrıs Zeytinliklerinde “Çalışıyor”

İKLİM KRİZİ | EKOLOJİ
Cyprus Mail Yurttaşlara Sordu: Kıbrıs’ı Yabancılara Mı Satıyoruz?

Cyprus Mail Yurttaşlara Sordu: Kıbrıs’ı Yabancılara Mı Satıyoruz?

KIBRIS

İzel Seylani: Birlikte hayal etmeyi başardığımızda… | Video

SANAT
İsrail’in yerle bir ettiği Gazze havadan görüntülendi | Video

İsrail’in yerle bir ettiği Gazze havadan görüntülendi | Video

DÜNYA
Yunanistan’da ABD tanklarına barikat: Katiller evinize dönün

Yunanistan’da ABD tanklarına barikat: Katiller evinize dönün

DÜNYA
Scholz’un konuşması kesildi: “Filistinlilerin kanı sizin ellerinizde” | Video

Scholz’un konuşması kesildi: “Filistinlilerin kanı sizin ellerinizde” | Video

DÜNYA

Instagram

Takip et

  • Bekir Paşa Lisesi öğretmenleri Eğitim Bakanlığı
  • Tutuklanan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu paylaşımında TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alarak “Korkunun ecele faydası yok! Öyle de yenileceksin! Böyle de yenileceksin. Haklılığımıza, cesaretimize, tevazumuza, güler yüzümüze yenileceksin!” dedi.

https://gazeddakibris.com/imamoglu-demokrasi-meydanlarinda-sesinizi-yukseltin/
  • Tel Aviv’de toplanan onbinlerce kişi, Netanyahu
  • Güney Kore, Japonya ve Çin dışişleri bakanları, Kore Yarımadası
  • 21 Mart Dünya Irkçılık Karşıtı Gün nedeniyle Kıbrıs
  • "AKP’nin Kuzey Kıbrıs’a yaptığı müdahaleleri beni de herkes gibi rahatsız ediyor. Ancak o rejimin buraya dayattığı politikaların hıncını başını örten orta okul öğrencilerinden çıkarmamalıyız."

https://gazeddakibris.com/ortaokullarda-basortusu-yasaginin-kaldirilmasinin-dusundurdukleri/?utm_source=instagram-business&utm_medium=jetpack_social
  • Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ve beraberindekiler, CHP
  • Gençlik Federasyonu açıklamasında 22 Mart Cumartesi akşamı, Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) kampüsünde yaşanan ve kamuoyuna yansıyan olayların demokratik değerler ve ifade özgürlüğü açısından endişe verici olduğu belirtildi.

https://gazeddakibris.com/genclik-federasyonundan-polise-daudeki-garabet-tutumdan-donun/?utm_source=instagram-business&utm_medium=jetpack_social

Gazedda Sosyal Medya

SON EKLENENLER

Gençlik Federasyonu’ndan Polise: DAÜ’deki Garabet Tutumdan Dönün

Gençlik Federasyonu’ndan Polise: DAÜ’deki Garabet Tutumdan Dönün

2 ay önce
KTOEÖS: Öğretmenlere Yönelik Sahte Hesaplar Üzerinden Sosyal Medyada İtibarsızlaştırma Kampanyası Ve Provokasyonlar Yapılıyor

KTOEÖS: Öğretmenlere Yönelik Sahte Hesaplar Üzerinden Sosyal Medyada İtibarsızlaştırma Kampanyası Ve Provokasyonlar Yapılıyor

2 ay önce
İmamoğlu: Demokrasi Meydanlarında Sesinizi Yükseltin

İmamoğlu: Demokrasi Meydanlarında Sesinizi Yükseltin

2 ay önce
Siyaset Bilimci Şebnem Oğuz: Erdoğan Muhalefeti Bölmeye ve Uysal Bir Muhalefet Yaratmaya Çalışıyor

Siyaset Bilimci Şebnem Oğuz: Erdoğan Muhalefeti Bölmeye ve Uysal Bir Muhalefet Yaratmaya Çalışıyor

2 ay önce
Barolar Birliği: Yargının Tarafsızlığına Yönelik Bir Darbe

Barolar Birliği: Yargının Tarafsızlığına Yönelik Bir Darbe

2 ay önce

Gazedda Facebook

Gazedda Facebook
Gazedda

© 2025 Gazeddakıbrıs - Copyleft

  • Künye
  • Dayanışma
  • İletişim
  • Gizlilik Politikası

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

Bulamadık
Tümünü Gör
  • Ana Sayfa
  • HABER
    • KIBRIS
    • DÜNYA
    • İKLİM KRİZİ | EKOLOJİ
    • SANAT
    • KORONAVİRÜS
  • MULTİMEDYA
    • GAZEDDAPOD
    • GAZEDDAWEBTV
  • YORUM
    • EDİTORYAL KOLEKTİF
    • GAZEDDABLOG
      • GAZEDDA YAZARLARI
      • GÜNEYDEN YAZARLAR
      • DÜNYADAN YAZARLAR
    • RÖPORTAJ

© 2025 Gazeddakıbrıs - Copyleft

Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız. Gizlilik ve Çerezler Politikası sayfamızı ziyaret edin.